Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Tarih ve coğrafya arasında denge | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Yönetmen Tarık el-Eryan, bana, ‘Hücre’ filmi için, Muhammed Memduh’un oynağı rolü 90’lı yılların başında yıldız olan birisini, Ahmed İzz ile birlikte filmde canlandırmak için seçtiğini söyledi. Bu film yıldızı oynamayı kabul etti ancak isminin afişlere İzz ile beraber denk düşecek şekilde yazılmasını şart koştu.

Tarık, bunun imkânsız olduğu konusunda ikna etmeye çabaladı. Çünkü İzz’in isminin, hem iç hem de dış dağıtımda daha büyük bir geçerliliği olmuştu. Seyirci, bileti ondan dolayı kestiriyor.

O yıldız ise şu şekilde karşılık vermişti: “Ama ben on yıl daha kıdemliyim!” Bu doğrudur. Salah Ebu Yusuf, Yusuf Şahin ve Hüseyin Kemal’lerin rol aldığı devasa projelerde film kahramanı olarak rol almıştır. Ancak seyirciyi cezbeden bir yıldız olamamıştır. Bundan dolayı artık sinema sektöründe aranan bir isim değildir.

Çıkmaz sokağın sonuna gelmiş, fırsat elden kaçmıştır. Eminiz ki birçok yıldız zamanında kendisinden istifade etmiştir.

Bileti İzz için kestiren seyirci, seyrettiği şeyde bir çekicilik görüyor.

O, seyrettiği andaki zamanın akışını durduranı istiyor. Zaten o da afiş ve posterlerde, bir numara olarak asılmaktadır.

Bu tamamen zaman ve mekânla alakalı bir olgudur.
Tarih ve Coğrafya, işte gerçek denklem buradadır. Kariyer olarak kazandığın, işte o tarihtir.

Haritadaki şu anki konumun, işte o da coğrafyadır.

Bu denklem sanat hayatında çokça karşı karşıya kaldığımız bir hadisedir. Arap dünyasında birçok yıldızın maruz kaldığı bir durumdur.

Her bir sanatçının bununla mücadele etme şekli farklı farklıdır. Üzerlerinden seneler geçtiğinde sanat dünyasındaki denklemler değişmektedir. Ne yazık ki bu sanatçılar, rolden role geçen Yusuf Şerif’ten bir ders almamışlardır.

Kendisi, “Transit mahkum” filminin afişlerinde Ahmet İzz’in isminin kendisinin önüne geçmesine izin vermiştir.

Sonrasında Mahmud Yasin “el-Cezire” filminde Ahmet Saka’nın kendisinin önüne geçmesine izin verdiğinde, yaptığı tam da budur.

Bazı sanatçılar sanatsal geçmişlerinin adeta esiri oluyorlar.

Yapımcı film şirketlerine maddi veya sanatsal açıdan en yüksek konum elde etmek için CV’ler sunuyorlar. Bu arada cevap tabi ki oldukça sarsıcı olmaktadır:

Artık devir onların devri değildir…

Geçmiş büyük sanatçılardan Kerime Muhtar yapımcıların kendileriyle ücret kontratı yapmadıklarını, sadece yevmiye usulüyle çalıştıklarından şikâyet ederdi. Her gün yapılan çekime göre ücret alırlardı. Aslında, bu kuralı başlatan sanatsal kariyerinin son çeyreğinde çalışmaya devam eden Meryem Fahreddin’dir. Meryem ellili yıllarda yapımcıların kendisiyle kontrat yapmak için birbirleriyle yarıştığı en önemli yıldızdı. Her arzusu emir telakki ediliyordu. Ancak dünya çabucak değişti ve o zirvede tutunamadı. Orada kalmak için de mücadele etmedi. Evet, önünde Hind Rüstem gibi yapıp çekilmek gibi bir seçenek vardı. Ya da sadece konumunu devam ettiren çok az filmde yer almak için çabalayan Fatın Hamame gibi yapabilirdi.

Bir sanatçının sanatından taviz vermesini kabul edemiyorum. Ancak bu konuda katı davranmak istemem. Hind Rüstem’in yaptığı gibi erkenden çekilmeyi uygun bir çözüm olarak görmüyorum. Meryem bana aylık ödeme yapmam hususunda bazı direktifler öne sürdü ancak benim sinema kanunlarını değiştirecek gücüm yok.

Son dönemlerde mesela Yusuf Şaban ve Mahmut Cundi sahnelerden çekildiler. Söyledikleri sebeplerden biri de yapımcı şirketlerin, tarihi geçmişlerine saygı göstermedikleri ve isimlerini uygun olmayan bir üslupla yazdıkları şeklindedir. Yusuf Şaban mesela, yetmişli seksenli yıllarda afişlerde İmad Hamdi, Mahmud Melici ve Salah Mansur gibi modası geçmiş sanatçılara nispetle öncelikli yere sahipti. Bu sinemanın bir kanunudur ve zaruri olarak da sinemaya intikal etmiştir. Hiç kimse bu esen akıma karşı koyamaz. Sanatçılara düşen, tarihi geçmişlerini koruyabilecek denklemler bulmalarıdır. Bunu yaparken bulundukları konumu da görmezden gelmemeliler.