Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Tek kutuplu bir dünya hayali | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

ABD Başkanı Donald Trump, Washington’un bu çağın Roma’sı olarak kalmaya devam ettiği, hiç kimsenin de buna itiraz etmediği, tek taraflı bir dünyayı gerçekten hayal ediyor mu?

Tarihin çarkı asla geriye doğru dönmez, çünkü tarihin tabiatına aykırıdır. Tarih, sürekli öne doğru ilerlemiştir. Şu soru, her zaman var olmaya devam edecektir; Yarın ne olacak?

Başkan Trump’ın, orta ve kısa menzilli nükleer füzelerin azaltılmasını öngören “START III” Antlaşması’ndan çekildiğini açıklaması merak uyandırdı.

Başkan Trump’ın iki hafta önce Nevada eyaletine yaptığı geziyi takip edebilen gazeteciler, antlaşmadan çekilme niyetini birinci ağızdan dinlemiş oldular. Hatta Trump, Başkan Barack Obama döneminde bu anlaşmanın devam etmiş olmasını eleştirerek, onu bu anlaşmayı iptal etmek için hızlı davranmamakla suçladı.

Amerikan politikalarını takip eden herhangi bir siyasi analist, Başkan Trump’ın konuşmasında bir haklılık payının olduğunu görecektir. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rus kamuoyuna yönelik 1 Mart’ta yaptığı konuşmada, uzun ve kısa menzilli nükleer füze türlerini ve çalışma biçimleri anlattı. Sam Amca’yı rahatsız edecek bir konuşmaydı. Geçen yüzyılın 80’li yıllarında yürütülen ‘Amerikan Yıldız Savaşları’ programındaki ruhun yeniden canlanmasını çağrıştıran bir ortam vardı.

Ruslar, bu anlaşmaya bağlılık konusunda Amerika’yı güvenilir buluyorlar mı? Kesinlikle hayır. Rusya, son zamanlarda ABD’nin suçlamalarını kesinkes reddederken, Amerikalıların bu tür füzeler yaptığına dair şüpheler ortaya koymaktan da çekinmedi.

Daha da ötesi, ABD’nin Sözleşme’yi ihlal ettiğine dair delilleri uzmanlar eşliğinde ortaya koydular. Washington’un kural ve yönetmelikleri çiğneğini, sadece önleyici füzelerin değil, aynı zamanda kısa ve orta menzilli füzelerin üretimine devam ettiklerini ve bu önleyici füze sistemlerinin başka fonksiyonlara da sahip olabileceğini dile getirdiler. Aynı şekilde insansız hava araçları vasıtasıyla, kısa ve orta menzilli füzelerden çok daha etkili silahların kullanılabileceğini söylediler.

ABD ile uluslararası aktörler arasında cereyan eden günümüz nükleer çatışmasının çok önemli bir parçası da Çin’dir. Başkanlık kampanyası boyunca Trump, Çin’i bir numaralı rakip olarak konumlandırdı. Bazen de Rusya ve Çin’i aynı kefeye koydu. Bu anlaşma imzalandığı sırada Çin, anlaşmanın taraflarından biri değildi.

Birçok Amerikalı yazar, Çin’in aslında Rusya’dan daha etkili olduğuna inanıyor ve Trump’ın yaptığı son açıklamalarda Çin’in daha fazla etkili olduğunu ifade ediyor. Washington’un sarsıcı eleştirileri karşısında sağlam bir duruş sergileyen Pekin, ‘Süper Güç’ olma yolundaki ilerleyişini ‘nükleer caydırıcılık’ safhasına taşımış bulunuyor. Çin, nükleer anlaşmanın taraflarından biri olmamasını avantaja çevirmiş durumdadır. Zira orta ve kısa menzilli füzeler üretme konusunda herhangi anlaşmaya tabi olmaması nedeniyle, füze üretme konusunda Washington ve Moskova’ya karşı büyük bir üstünlük sağlamış durumdadır. Pentagon aslında, geleceğe dair bir tehlikeyi algılamış durumdadır ve bir çıkış yolu aramaktadır.

Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hua Çunying, nükleer problemde Çin’in suçlanmasının tamamen yanlış olduğunu ifade etti. Böylece Çinliler resmi bir ağızdan kendilerini savunmuş oldular. Fakat Trump, başka bir kanaate sahip ve şunu ifade etti: “Herkesten daha fazla paramız var, bu yüzden eğer Ruslar ve Çinliler vaatlerini yerine getirmede acele etmez ve ‘Gelin açık sözlü ve gerçekçi olalım ve bu füzeleri her isteyen geliştirsin’ şeklinde karşılık verirlerse, iyi bilsinler ki bizim de bu türden füzeleri geliştirme gücümüz var.”

Objektiflik, sorunun tüm yönlerini dikkate almayı gerektirir. Şayet Ruslar ‘nükleer cehennem’ olan kıtalararası ‘Sarmat’ füzesini geliştirdilerse, Amerikalılar da buna karşılık olarak, yıldız savaşları programını yeniden canlandırarak yanıt vereceklerdir. Ancak Rus kısa ve orta menzilli füzeler sorunu da Amerikalılar için gerçek bir endişe kaynağı olmaya devam edecektir. Nasıl mı? Derin ayrıntılara girmeden izah edecek olursak, Rusların güçlü bir askeri-teknik alt yapıya sahip oldukları biliniyor. ‘Corrier’ adlı orta menzilli bir füze için çalışmalar yürüttükleri söyleniyor. Bu tip bir füze, Rus Kuzey Filosuna, yarı terk edilmiş Arktik adasında yüklendiği takdirde, birkaç dakika içinde Novosibirsk takımadalarından Amerika’ya ulaşabiliyor. Bunun anlamı, Amerika’nın başkanına bir silahın doğrultulmuş olmasıdır. ABD Kongresi ve Trump idaresinin bunu, ne şimdi ne de ileride kabul etmesi elbette mümkün değildir.

Dünya, bütün insanlığı tek seferde yok edebilecek bir nükleer çöküşün eşiğine mi geldi?

Bilindiği üzere Putin, Soçi kentinde düzenlenen Valday Tartışma Kulübü’nün 13. Toplantısında, Rusya’nın doktrin ve nükleer silah kullanımı hakkındaki konseptinin, önleyici bir nükleer saldırı içermediğine dikkat çekmişti. Bu tür silahların yalnızca ülkesine karşı bir saldırı söz konusu olduğunda misilleme babında kullanılabileceğini ekledi. Ancak saldırganın, intikamın kaçınılmaz olduğunu ve nihayetinde kendisinin de ortadan kalkacağını bilmesi gerektiğini ekledi.

Putin dogmatik yaklaşım sergileyen bir liderdir. Rus Ortodoksluğunun varisi olması, siyasi ve dini kişiliğine yansımıştır. Bütün dünyayı ve özellikle de Amerikalıları bir kavşak noktasında koydu. Derinlemesine analiz yeteneği olmayanların bunu kavraması zordur. Şayet böyle bir saldırı gerçekleşirse neler olabileceğine dair söylediği şeyler onun karakterine dair işaretler vermektedir; “biz, düşman saldırısının kurbanları olarak cennete gideceğiz, ancak onlar, pişmanlık duymaya ve tövbe etmeye zamanları olmayacak. Bundan dolayı da en son varacakları yer Cehennem olacaktır.”
Amerikan askerlerinin Rusya ve Çin vizyonu hakkında ” MILITARY TIMES ” dergisi tarafından yürütülen bir anketin sonuçlarını okuyan biri var mı?

Kısacası, Amerikalı askerlerin yüzde 46’sı genel olarak Moskova ve Pekin ile 2019 yılında büyük çaplı bir savaşın olacağını düşünüyor. Özellikle iç toplumsal krizlerden muzdarip olan Amerika, küresel hegemonyayı korumayı tercih edecektir. Amerikan liberal kuruluşlarının büyük çoğunluğunun Tahrani modeli öngördüğü düşünüldüğünde bu yönde bir hareketlilik olacaktır. Bu nedenle, dünyanın dört bir yanındaki Amerikan askeri liderliğinin sesi, kaçınılmaz olarak yüksek çıkacaktır. Sonrasında ise, dünyanın militarizasyonu onlardan sorulacaktır. Arzu etmedikleri hadise yani nükleer kaos meydana gelse dahi gelişmeler bu yönde olacaktır. Bu nasıl çılgın bir dünya?