Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Terör… Nükleer yastık | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Emekli bir General “Savaşlara katıldım. Bazı şarapnel parçaları hala vücudumda duruyor. Fakat ben, bugünün dünyasını eski günlerden daha korkunç olduğunu görüyorum. Ben bir askerim. Korkuyorum demem kolay bir şey değil. Eskiden düşmanını tanır, yerini bilir ve oraya giderdin. Bugün ise düşman, herhangi bir yerden ortaya çıkabilir. Evlatlarım şu veya bu başkente seyahat ettiklerinde sabırsızca oradan ayrılmalarını bekliyorum. Hayatımın hiçbir döneminde şu an endişelendiğim kadar endişelenmedim” dedi.

General, bana 11 Eylül 2001 saldırılarının 16 yıl önce meydana geldiğini ve dünyanın şu ana kadar bu saldırıların kıvılcımından yayılan savaşlara son veremediğini ifade etti. O kara günün getirdiği maliyetin, ABD’nin Afganistan ve Irak savaşlarında harcadığı yüz milyarlar göz önünde bulundurulduğunda büyük savaşların neden olduğu maliyetlere denk geldiğini söyledi. Bakınız tek sorun, terör değildir. Patlayıcı kemer takan intihar eylemcilerin olduğunu ve Kim Jong-un durumunda olduğu gibi ülkelerini bombalı kemere dönüştüren delilerin bulunduğunu dile getirdi. Generalin sözlerinin çoğu doğrudur. Biz, korkunç bir dünyada yaşıyoruz. 11 Eylül’de, şurada veya burada bombanın patlamasıyla ölenlerin sayısını kim hesaplayabilir? Cesetleri şehirlere, ülkelere ve kıtalara dağıtan mobil bir savaşın karşısındayız. Yine devletlerin havaalanlarında, şehirlerde ve sınırlarda güvenlik önlemlerini sağlamlaştırmak için ödediği meblağları kim hesaplayabilir? Köy veya şehirleri işgal ettiklerinde ve rejimden önce muhalefete saldırdıklarında teröristlerin neden olduğu korkunç kayıpları kim tahmin edebilir?

Gerçekten bu, korkunç bir dünya ve çözümü bulunması zor problemlerdir. Mesela dünya, yaptırımlara ve tehditlere rağmen nükleer yastığa tutunarak uyuyan Kuzey Kore lideri için ne yapıyor? Bu adamı ikna etmeye çalışmak dünyanın menfaatine mi? İttifak ve anlaşmalarla kayıt altına alınması zor görünen bu adamı, nükleer ve füze tersanesine oturmuş bir vaziyette terk etmek dünyanın gerçekten yararına mı olacak? Bu adama sadece Amerika’nın askeri mekanizmasının sağlayabileceği ezici ve yok edici güçle hitap etmek dünyanın çıkarına değil mi?

Kuzey Kore krizinde karışık hesaplar yürüten Çin’e ne demeli? Pekin, Kore ekonomisinin son can damarını kapatmak istemiyor. Pekin, rejimin yıkılıp topraklarına milyonlarca mültecinin akın etmesinden korkuyor. Yine Pekin, Kim’siz bir Kuzey Kore’yi sınırının dibinde ABD’nin müttefikinin bölgede büyük bir oyuncu olarak ortaya çıkacak Güney Kore’nin kollarına atmaktan endişeleniyor. Pekin, Saddam Hüseyin rejiminde olduğu gibi ABD ordusunun darbeleri altında Kuzey Kore rejimini yıkılırken görmek istemiyor. Pekin’in sınırının yakınında ABD’nin başarılı olduğunu görmek yararına değildir ki bu, Amerika şemsiyesi altında bulunan bazı bölge devletlerinin iddialarını yeniden gündeme getirecektir. Diktatörlerin dış saldırıya ya da uluslararası askeri yaptırıma karşı “sigorta poliçesi” saydıkları nükleer silaha duydukları iştah ile 11 Eylül saldırılarının terörün rotasında, yeniden ortaya çıkmasında ve genişlemesinde büyük bir dönüm noktası teşkil ettiği terör savaşlarının devam etmesi bugün dünyayı yok ediyor.

Kör talihimizden dolayı Ortadoğu, terör ve sigorta poliçesi arayanların sahnesine dönüştü. Söz konusu sigorta poliçesi, komşu ülkelerin sınırlarını ya da kararlarını ihlal edecek büyük bir yerel gücün inşa edilmesine devam etmek için kullanılabilir. Nükleer yastık rüyası Saddam, Kaddafi ve Humeyni’nin öğrencilerini hedef aldı. Çoğu zaman terör ve sigorta poliçesi, Ortadoğu’da birbirine karıştı.

Bir adam, Saddam Hüseyin’in kapısını çaldı. Saddam, adamın içeri girmesine izin verdi. Adam, Saddam’a “Efendim, Amerika’da bir şeyler oluyor. Sivil uçaklar, insanların oturduğu kulelere çarpmış” dedi. Saddam, adamdan televizyonu açmasını istedi. Adam, CNN kanalını açtı; fakat cumhurbaşkanı, adamdan Arapça bir kanal açmasını talep etti. Saddam, Al Jazeera kanalında korkunç sahneleri izlemeye başladı. Bunun üzerine adam, Saddam’a “Bu olay bizi etkiler mi?” diye sordu. Saddam ise, “Biz bundan çok uzağız. Büyük bir ihtimalle böyle bir olayı devlet değil de bir örgüt yapmış olabilir. Bu olay, el Kaide’nin işi olabilir” dedi. İkinci depremin Bağdat topraklarında olacağı ve kendisini darağacına götüreceği Saddam’ın o gün aklına gelmemişti.

Bir Arap başkentinde bir kafedeydim. İşte tesadüf bu ya! Kapıyı çalan adam yan masadaydı. Bana, ara sıra Irak hakkında yazılar kaleme alan bir gazeteci olup olmadığımı sordu. Kendisine “evet” dedim. Adam, büyük hatalar işleyen Saddam’ı savunmak için değil de hakikate hizmet edecek notlarının ve açıklamalarının olduğunu dile getirdi.

Saddam’ın aşiretinden ve mezhebinden olmayan ve Saddam’a 30 yıl eşlik eden bu adam, bana pek çok hikâyeler anlattı. Bu hikâyelerden birisi, nükleer rüyalarla ilgili olduğu için anlatmak uygun olacaktır. Adam, “13 Mayıs 1981 tarihinde Bağdat’taki Fransa Büyükelçisi telefonla arayarak Sayın Cumhurbaşkanı’ndan acil bir randevu istedi. Biraz tuhaf bir durumdu. Şöyle ki böyle bir işlemin Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla yapılması gerekiyordu. Saddam, Dışişleri Bakanı Tarık Aziz’i çağırdı ve büyükelçiyi sordu. Dışişleri Bakanı, konu hakkında bilgisinin olmadığını söyledi. Sonuç olarak Saddam, büyükelçiyi Tarık Aziz’in eşliğinde karşılamayı kabul etti” dedi ve şöyle devam etti: “Büyükelçi, çantasından Cumhurbaşkanı Valery Giscard d’Estaing’in mesajını çıkarttı. Fransa Cumhurbaşkanı, mesajında Saddam’dan Dışişleri Bakanı’nı gizli bir şekilde Eliza Sarayı’nı ziyaret etmesi için göndermesini ve kendisine Irak’la ilgili önemli bir durumu bildireceğini söylüyordu.”
Giscard d’Estaing, Eliza Sarayı’nda Iraklı bakana “İsrail’in birkaç hafta içerisinde Irak’taki nükleer reaktörleri imha etmek için hava saldırısı düzenleyeceğine dair kesin istihbari bilgilerimiz var. Fakat istihbarat organlarımız, saldırının tam olarak ne zaman yapılacağını öğrenemedi. ABD istihbaratı, İsrail’in hazırlıklarına eşlik ediyor” dedi. Bunun üzerine Dışişleri Bakanı Aziz, Cumhurbaşkanı’na “Bizim için ne yapabilirsiniz?” diye sordu. Fransa Cumhurbaşkanı ise “Hiçbir şey, biz size haber veriyoruz” şeklinde yanıt verdi. Gelecek ayın ilk hafta sonunda İsrail, Irak’ın Fransa’dan elde ettiği reaktörleri imha etti.

General, bugünün dünyasının dünün dünyasından daha korkunç olduğunu dile getirdiğinde doğru söylüyordu. DEAŞ, Irak’ta kalelerini kaybetti. Ancak bu kayıp, DEAŞ’ı “uyuyan hücreler” ve “yalnız kurtlar” oyununa yönlendirecektir. Ara sıra bir diktatör çıkıp uyurken nükleer bir yastığa ihtiyacı olduğunu söyleyecektir.