Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Teröristin muhakeme edilmesinin önemi | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Terör kurbanlarının yakınları arasında şanslı sayılabilecek ailelerin olduğunu söylemek doğru olur mu? İlk anda garipsenecek bir soru. Ama biraz düşünürsek, bir bireyi öldürülen her aile katilin kanun önünde mahkeme edildiğini gördüğünde rahatlayacağı kesindir. O zaman da şu soruyu sormamız lazım: Pek iyi, neden? Aslında kolay bir soru değil. Mahkeme önüne çıkmak demek donanımlı avukatların katil olmakla suçlanan kişiyi savunması ve cezayı en aza indirmesi anlamına geleceğinden bir başka soru da sorulabilir: Suçlunun önce tutuklanması, sonra muhakeme edilmesi, ardından da adaletli mahkeme önünde yargılanması ve sonuçta cezalandırılması maktulün ailesini neden rahatlatır? Çünkü bu olay, insanlar arası ilişkiler fıtratında, katilin yaptığı zulmün ceremesini çekmesinin, derinden üzüntü duyan maktulün ailesinin kendi eliyle intikam almasını önleyecektir. Zalime karşı zulüm göstermek te adalet değil midir? Evet, öyledir.

Namaza gelen Mekrem Ali’yi kasten öldüren ve ibadetini ifa eden diğerlerini hayat boyu etkileyecek şekilde yaralayan terörist Darren Osborne’un işlediği 19 Haziran 2017 tarihli Finsbury Park Camii cinayetiyle ilgili geçen Cuma akşamında kararın verildiği mahkeme celsesini dinlerken yukarıda anlattıklarımın bir örneğini yaşadım; maktulün kızı, Ruzina, gözyaşları içinde, ailesinin ve terör kurbanı aileler adına okuduğu açıklamada şunları söyledi: ‘Babamız, tüm terör mağdurları gibi, masumdu, ve bu kanlı şekilde öldürülmesi çok çirkindi. Babamız basit ve barış severdi, kalpsiz dar görüşlü bir mahluk tarafından öldürüldü’. Katile hayat boyu mahkumiyet cezasını vermeden önce, Hakim Cheema-Grubb, ideolojisi ve terörizm alanı ne olursa olsun, her teröriste uygun olabilecek şu cümleyi katilin yüzüne söyledi: ‘Kendilerini lider olarak tanımlayan insanların zehirli ideolojilerinin içine sinmesine ve seni kontrol etmesine izin verdin’.

Hakim hanımın söz konusu ettiği ideolojiler ne? Darren Osborne, aşırı sağcı İngilizlerin söylem ve yazılarından etkilendiğini, İngiltere’de Müslümanların ‘halk içinde halk’ olduklarına inandığını söyledi. Kuşkusuz, aslı astarı olmayan bir söylem, özellikle genelleme yapıldığında doğru olmadığı ortaya çıkar. Aslında bu söylem kısmen doğru olabilir, zira; İslam’a mensup olduğunu iddia eden bazı radikal aktivistler yalanlarla bu ülkenin Müslümanlarını etraftan izole olmuş bir ‘gettoya’ sığdırmak istiyor. Bu göçmen aktivistlerin bazısı Londra’nın etrafında oturdukları bazı semtlere İslami İsim ve sıfatlar takmayı dahi istediler. Bazısı ise, işi o denli ileriye götürdü ki, şeriat kurallarını bu semtte yaşayan İngilizlere dahi uygulama hakkına sahip olduklarını iddia etmeye başladılar. İslam dinine ve tüm Müslümanlara bundan daha büyük zarar verildiğini duydunuz mu?

Burada akil adamlara büyük görevler düşüyor, görevlerin ilki, özellikle hanif dini olan İslam’la irtibatlı olduğunu ilan ettiğinde, her türlü radikal fikirleri yaymaya çalışanlara karşı gelmek ve önünde durmak. Geçen yüzyılın sonundan itibaren Müslümanlar adına yapılan öldürmelerin, tehcirin, terörün ve yerinden etmenin tarih tarafından kaydedileceğini basiret sahibi herkes tarafından bilinir. Zira; yine aynı tarih Haricilerin Müslümanlar adına Hicretin ilk yüzyılında yapılan trajedileri kaydettiği gibi. Finsbury Park Camii imamı Muahammed Mahmud’un namaz kılanları durdurma ve caniyi linç etmekten korumasını günümüz radikal düşüncelerle çatışan entelektüel fikrin örneği olarak sunabiliriz. İmamın davranışı olayların geliştiği anda da mahkeme duruşmalarında da çok takdir toplamış, tarafların tümünün, kurbanları aileleri dahil, teveccühünü kazanmıştır. Kurban ailelerin, imam’a teşekkürlerini sunarken, caninin mahkeme önünde cezalandırılmasının kendileri için bir teselli vasıtası olduğunu söylediklerini de ilave etmekte yarar var. Umarım, genç İmam Muhammed Mahmud örnekleri çoğalır ve her Müslüman genç onun yürüdüğü yolda görevini başarıyla tamamlamayı vazife sayar.