Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Terörle yüzleşmeye dair bazı sorular | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Teröre karşı uluslararası teşebbüsler askeri planda olumlu neticeler vermeye başladı. Kardeş Irak, Musul’u kurtarırken uluslararası güçler bugünlerde Rakka bölgesinde DEAŞ’ın kalelerinden birini kuşatmayı başardı.

Fikri planda da Arap devletlerini temsilen Arap Birliği ve Ezher Üniversitesi arasında terörle mücadele için bir mutabakat imzalandı.

Ezher adına anlaşmayı imzalayan Ezher Vekili Abbas Şuman, bu mutabakatın aşırı gruplar ve terörle mücadele etmede ve Batı’daki İslamofobi ile yüzleşmede daha fazla çaba harcayıp somut neticeler alınması için Ezher ve Arap Birliği arasındaki dayanışma bağlarını kuvvetlendireceğinin altını çizdi. Ayrıca aşırı fikirler ve terör tehlikeleri ile mücadele etmek ve terörist yaftası yiyen İslam ve Müslümanlar’ın imajını düzeltmek için, yeni rotaların belirlenmesi gerektiğine de dikkat çekti.

Terör fikrini kökünden kazımak için atılan her ciddi adımdan ötürü, Arap devletlerini ve Ezher’i tebrik ediyoruz. Burada sorun din ve devlet kurumlarının her ikisinin de terör davasının önemli bir parçası olmasıdır.

Çağdaş dünyamız 20. asrın son çeyreğinde dünyadaki siyasi sistemlerin çoğunu içine alan ve ‘üçüncü demokrasi dalgası’ olarak adlandırılan bir değişim dalgasına şahit oldu. Bu dalga, 1974 yılında Portekiz ve Yunanistan’da başlayıp İspanya, Latin Amerika Devletleri ve komünist devletlere doğru yöneldi. Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa komünist devletlerinin çökmesi ile sonuçlandı. Bu hareket, Doğu Asya ve güncel dünya haritası dışında kalan güneyindeki devletlerini de demokrasi talebine teşvik etti.

Arap dünyasında da 2011 yılında yaşanan Arap Baharı devrimleri sırasında değişim için hayli çaba harcandı. Bu çabalar, Tunus ve Mısır’da sistemleri değiştirerek semeresini verirken Suriye ve Yemen’deki değişim mezhepsel ve kabileci bir boyut aldı.

Demek istediğimiz bu çabalar boşa çıktı; sivil değişim hayalleri suya düştü ve bu devletler bir kısır döngüye girdi. Siyasi sistemler sivil bile olsa değişim istemezler, aksine böyle bir girişim onları korkutur. Bu devletlerdeki Arap toplumları da on yıllardır değişim için ciddi teşebbüsler ve faaliyetlerin olmaması sebebiyle bu değişime müsait değiller. Bu bulanık havada savaş yoluyla mücadele etmeye davet eden yeni bir topluluk ortaya çıktı. Bu topluluk, emperyalizme, siyonizme ve bu ikisine destek veren Arap sistemlerine karşı, “mukaddes savaş” söylemlerini yücelten Haşdi Şabi’ye ve savaşa çağırmaktan geri durmuyor.

Şiddet tepede inmez. Aksine onu alkışlayan ve bizzat uygulamaya davet eden hakim kültürün ürünüdür. Şu soru zihinde asılı kalıyor: toplumumuzun büyük bir kesiminde her türlü şiddet alıcısını bulurken niçin itidal, sevgi ve barış kültürü kabul görmüyor?

Bu soruya Arap Birliği veya Ezher Üniversitesi cevap veremez. Zira kadına ve çocuklara aile içerisinde söz hakkı tanımayan ataerkil yönetimler yoluyla terör ve şiddet uygulamalarına zemin hazırlayan toplumsal terbiyenin bunda rolü var. Aynı şekilde şiddeti ve terörü piyasaya süren de İslam toplumlarıdır. Gençlerimiz neden terör düşüncesi ve şiddet uygulamalarından etkilenmeye meyilli? Bunun sebebini yetiştirme ve yanlış İslami algılarda mı aramalı yoksa, kendisi dışındaki dünyayı Allah ve vatan düşmanı, işkence ve ölümü hak eden kafirler olarak gösteren toplumsal terbiyede mi?

Arap Birliği ve Ezher’in verilerinin terör ve radikalizmin toplumsal arka planını kavramak için Arap ülkelerini kapsayan geniş saha çalışmalarını kapsamasını temenni ediyoruz. Şiddete meyleden insanlar yüksel tabakaya mı, orta tabakaya mı, yoksa alt tabakaya mı mensuplar? Bu saha çalışması, Arap dünyasındaki toplum kültürü hakkında bize ışık tutacak: değişimi reddeden geleneksel muhafazakâr bir yapıya mı sahip yoksa hukukun üstünlüğünde eşitlik, hürriyet ve adalet direkleri üzerinde yükselen modern devlet anlayışını temin eden ilerici bir yapıya mı?

Terörle yüzleşmek için mutabakat belgesi ortaya koyan arkadaşlara sormak istediğimiz soru şu: 70’lerde savaştığımız radikal Müslümanlar’ın kullandığı aletler ve kadim söylemlerin aynısıyla şimdi DEAŞ’ın temsil ettiği yeni terörle savaşmanın nasıl mümkün olduğuna dair bir yaklaşım ortaya koydunuz mu?

İslam dünyasında mutedil ve sağduyulu düşünceyi yayma çağrıları artık terörist DEAŞ gençlerine fayda vermiyor… Onları savaşa ve teröre iten şey, siyasi sebeplerden başkası değil. Bu örgüt, Irak ve Suriye’deki mezhep algısından ve ülkelerinde maruz kaldıkları zulüm ve dışlanmanın bazılarını DEAŞ’a katılmaya sevk ettiği Sünni Arapların büyük bir kesiminden intikam almak istiyor.

Makul, çoğulculuğu ön gören ve dini siyasete alet etmeyen yeni değerler tesis etmeden dinde aşırılıkla savaşmak mümkün değildir.