Savaşta teslim olmak, savaş meydanında inatçılığın orduyu yok oluşa sürükleyeceğini bilen hikmet sahibi askeri komutanın bir davranışı olduğu malumdur. Bunun için askeri gerçeklik kabul edilmediğinde ülke zarara uğrayabilir ve bu zarar, gelir seviyesinden toplumsal barışın kötüleşmesine ve belki de ahlakın çökmesine kadar farklı düzeyleri kapsayabilir. Mesela İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler’in tilkisi olan Alman Erwin Rommel, İngiliz Bernard Montgomery’nin Mısır çölünde el-Alameyn’de dikte ettiği gerçek karşısında teslim olmuştu. Askeri komutanların hikmeti karşısında teorisyenlerin kendilerini takip ettiği siyasetçilerin inatçılığı da daima ortaya çıkacak. Ki rahata çıkacak yol bilmeyen teori hayalleriyle teorisyenlerin kafalarının devamlı karışık olduğunu görürüsünüz. Burada rahatla kastedilen mana, yeni meydana gelmiş ve öte yandan asırlardır devam eden bir probleme karşı teamül yöntemini değiştirmeyi empoze etmeye başlayan gerçekleri kabul etmektir.
Bu açıdan Filistin’e çözümü zor gelen bir felaket, mesele, trajedi ve sorun olarak bakılabilir mi? Sanırım hayır. Liderlerinin savaşmaya başladığı ve kaderin, atalarının aynı toprak üzerinde birlikte yaşamalarını istediği insanlar için güven, barış, ilerleme ve kalkınmayı sağlayacak çözümü zorlaştıran şey nedir? Cevap gökyüzünde parlayan güneş gibi açık ve nettir. Taraflar arasındaki radikal güçleri araştırın ve iki tarafın da liderlerine şöyle bir soru sorun: Siz, Filistin ve İsrail halkının ilişkilerinde meydana gelen gerçekleri kabul etmemek konusunda niçin ısrar ediyorsunuz? Size tereddütsüz şöyle bir cevap gelecektir: Çünkü gerçeği kabul etmek, ulusal hayalin en çirkin ihanet şekillerinden birisidir. Gerçeği kabul etmek teslim olmaktır.
Tel Aviv hükümetindeki Kültür ve Spor Bakanı Miri Regev, İsrail’in en radikal çağdaş örneklerinden birisidir. Bundan dolayı Regev’in kendisine ırkçılıkla ilgili örnek verme fırsatı sağlayan her koşulu değerlendirmesine şaşılmamalıdır. Öyle anlaşılıyor ki Regev, Filistinlilerle yapılacak gerçek bir uzlaşmadan nefret ediyor. Dünya çevresindeki medeni halklar, futbolu ‘güzel bir oyun’ olarak isimlendiriyorlar. Bakan Regev, geçen hafta İsrail stadyumunda çirkin bir tavır takınmayı tercih etti. Şöyle ki Filistinli olan her şeye karşı düşmanca tezahüratlar atmaya başlayan taraftarlara iştirak etti. Bunlar, medeni değerleri istemeyen insanlardır. Hatta onların Filistin ve İsrail arasındaki adil bir barış umudunu yok eden her yolda gitmeye özen gösterdiklerini görürsünüz. Aynı olgu karşısında şaşırmak uzak gibi görünse de fakat siz, Regev’in Siyonist hareketin radikal küstah neslinden olmadığını, ömrünün hala yarısında ve bir anne olduğunu ve insanın, Regev’in kendi evlatlarının geleceğini savaş içinde değil de barış içinde göreceğini varsaydığını göz önünde bulundurduğunuzda şaşıracaksınız. Regev, Mahmut Derviş’in şiirinden korktuğunu hatırlar hatırlamaz kasidesi okunmadan önce salondan ayrılıyor (2016). Sonra şarkıcı Mira Avad’ın Mahmut Derviş’in kasidelerinden birisini icra etmesini reddediyor (2017). Regev, barıştan korkan kimsenin belki de insanları haksız yere öldürme terörüyle insanlara adaletin gelmekte olduğunu müjdeleyenleri susturan fikir terörü arasında bir ayrım yapmayacağı gerçeğinin hızlıca farkına varıyordur. Bu bağlamda Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın İsrailli politikacı, Bakan Regev karşıtı ve Sol Meretz Partisi’nin lideri Zehava Galon’la cumartesi günü gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde adil bir Filistin-İsrail barışı için müzakere seçeneğinden vazgeçmediğini ifade etmesine rağmen Oslo Anlaşması’nın öldüğünü söylemesi tuhaf değildir.
Filistin, İsrail ve daha genel çerçevede Arap ve Müslümanlar açısından radikalizmin çoğu lideri, herhangi bir gelişmeye bakılmaksızın şiddet konusunda ısrar edecektir. Neden hepsi değil de çoğu ısrar edecek? Çünkü özgürlük devrimleri ya da bağımsızlık savaşları sırasında radikalizmi uygulayan liderler mevcut. Fakat onlar, tutumlarını gözden geçirerek meydana gelen gelişmeleri kabul edip sahneden çekildiler ya da önceki uygulamalarından tamamen farklı bir siyasi rol üstlendiler. Radikalizm yanlıları ise değişime direnme konusunda ısrar edecekler. Çünkü onlar, bunun gerçekler karşısında teslim olmak anlamına geldiğini düşünüyorlar. Onlar, gerçekleştirmesi imkânsız olan ve hayal ettiklerinden farklı bir gerçeği kabul etmenin gerekleriyle herhangi bir yerdeki insanların savaşlardan sonra nefes alıp kayıtsız şartsız yıkılan hayalleri inşa etmeye başlama haklarının arasında bir ayrım yapmakla ilgilenmiyorlar. Kendilerine temenni ettikleri gibi başkalarına da hayır ve daha iyi bir yarın dilemekten başka bir şey yapmıyorlar.