Dün toprak günü münasebetiyle yapılan protesto yürüyüşünde Filistin toprakları bir kez daha Filistinli kanıyla sulandı, ve bu protestolar 15 Mayıs’ta yapılması planlanan yürüyüşe kadar devam ederse toprağın daha fazla kana bulanacak gibi gözüküyor.
Filistin’in yarası 70 yıldır kanamakta. Sağcı- Likutçu ve Tevratçı İsrail liderleri var oldukça ve uluslararası arenayı elde etmek için kendi aralarında kapışan dünya liderlikleri var oldukça bu yaranın daha da kanacağı kesin gibi görünüyor. Herhangi bir çözüme ulaşmak neredeyse imkansız. Hatta davanın çözümden bu denli uzak olmadığını söylememiz mümkün, bunun da birçok nedeni var:
İlki: Filistin içi bölünme. Bölgesel ve uluslararası birçok taraf, Filistin toprakları içinde oportünist ve vurguncu kişi ve kurumlar ve Filistin sosyal yapısındaki demografik değişimden nemalanan radikal güçler bu bölünmeden çok faydalandı. Bu bölünme çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu halk topluluklarının içine düştükleri zor durumu devrimci ve mobil bir programa dönüştürmenin de önünde engel oldu. Her vatansever Filistinlinin bölünmeyi sonlandırmayı can-ı gönülden istemesine rağmen, bölünmenin sağladığı acı hayatın nimetlerinden fayda sağlayanların bu bölünmeyi ortadan kaldırmaları için çalışmaları olacak şey değildir.
İkincisi: İsrail’in barıştan sürekli kaçınması. Barış derken; ezmeyi, esir almayı, tutsak tutmayı ve ‘transferi’ yani yerinden etmeyi reddeden her türlü barıştan sürekli kaçması. İsrail’im ana politik partileri, güvenlik ve askeri kurumlarının ve dış destekli yerleşim mafyalarının politik programları incelendiğinde İsrail’in siyasetinde sabit olan şeyin barıştan kaçmak olduğu, bunun tersinin ise ara sıra beliren fakat savaşa dönüşen söylem olduğu anlaşılır. Akdeniz ve Ürdün Nehri arasındaki Filistin’in nüfusunun patlamaya hazır bir popülasyon bombası olduğu defalarca tekrarlanmışken, geçen hafta da çeşitli İsrailli kurumlar tarafından dile getirilmiş ve yerleşim birimlerinin inşaatına, Filistinlilerin elinden toprak ve gayrimenkulün alınmasına hız verilmesini ve barış amaçlı herhangi bir müzakerenin bitirilmesini istedi.
Üç: Bölgesel durum. On yıllarca Filistin meselesi bölgenin en önemli meselesi sayılması ve herhangi bir Arap rejiminin meşruiyetinin Filistin meselesine bağlılığı olmasına rağmen, bu mesele orta doğun tek meselesi olmaktan çıktı. Filistin’de İsrail’in işgali altındaki toprak yerine, çalınmış toprak yerine bir çok toprağımız, veya Filistinlerimiz, işgal altında oldu, Türkiye, İran, Rusya ve ABD tarafından.
Dört: Uluslararası durum. İsrail devleti, İkinci dünya savaşından sonra meşruiyetin temsilcisi sayılan Birleşmiş Milletlerin kararıyla kuruldu. Buna rağmen, ve yetmiş sene boyunca, İsrail uluslararası meşruiyete başkaldıran veya kale almayan devletlerin başında oldu; ya kararları göz ardı etti veya ABD vetosuna sığındı. Gerçek şu ki, bölgenin problemlerinin büyük problemlerinin ana kaynağı olan haydut ülkeler ABD vetosuyla kendini emniyete aldı, İsrail’de olduğu gibi, veya Rusya veya Çin vetosuna sığındı, Suriye gibi.
Suriye’den bahsetmişken, ABD Başkanı Donald Trump Rus diplomatların sınır dışı edilmesi savaşının ortasında ve Rusya ve İran’ın Suriye’de mezhebe dayalı etnik temizlik uygularken Amerika güçlerinin, DAEŞ’i kovduktan sonra Suriye’den çekileceğini ilan etti!
Buraya kadar anlaşılır, ama, Başkan Trump’ın cümlesinin ikinci yarısında ‘Bölgeyi başkalarına bırakacağız, istediklerini yapsınlar’ demesi tuhaf kaçtı. Zira; Suriye’deki diğerleri Washington’un can düşmanı olduğu düşünülen Rusya ve İran’dır, Britanya, Avustralya veya Kanada değildir. Burada Beyaz Saray ve Savunma ve Dışişleri gibi ilgili bakanlıklar arasında öncelik farkları belirmektedir.
Eski Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’un yerine, eski CIA direktörü ve eski kongre üyesi Mike Pompeo’nun atanması ve General Herbert H R McMaster yerine John Bolton’un ulusal güvenlik danışmanı olarak atanması türünden yeni atamaları bir tarafa bırakırsak, “güç mücadelesi”, bazı ABD yönetimlerinde, özellikle Cumhuriyetçi Partilerin yönetiminde tanıdık bir konudur. 2003’te “Irak’ın işgali” ve diplomatik hazırlığı için Pentagon, yeni Savunma Bakanlığı ve başındaki Donald Rumsfeld ve “şahinleri”nin oynadığı rol sır değildir.
Washington’da havayı koklayanlar son iki hafta boyunca, Tillerson ve McMaster yerine Bolton ve Pompeo nun atanmasını ABD’nin dış politikasında «kalın sopa» politikasını savunanların çözüm ve ince diplomasi taraftarları üzerinde «çifte zaferi» olarak yorumladılar. Washington’un bazı Avrupalı müttefikleri bir Beyaz Saray’ın radikal kararlar alacağına dair korkularını dillendirdiler, ancak Başkan Trump’ın dün yaptığı konuşma tamamen tersini gösterdi. Dışişleri Bakanlığı’nın ilk yorumunun bu anlamda siyasi bir kararın varlığı hakkındaki bilgisinin olmadığı şeklinde olması dikkat çekicidir.
Kuşkusuz, Amerikan dış politikası dünyanın bir bölgesiyle sınırlı değildir ve genellikle stratejik ve taktiksel önceliklerin, dengelerin ve tavizlerin hesaplanması üzerine kuruludur. Dahası, ABD dış politikasında pek çok ifade ve girişimin, rakiplerin ve tarafların karmaşık durumlara yönelik müttefik ve düşmanların niyetlerinin test edilmesi” amaçlı balonlar olduğu bilinmektedir.
Bununla birlikte, Orta Doğu’yla ilgili olarak, krizlere karşı iki farklı yaklaşım uygulayarak başa çıkmak akıllıca olacaktır: Birincisi, bölgesel zorluklarla birlikte coğrafi konumları ve demografik uzantılarıyla yüz yüze kalan Arap unsurlarının ‘farklı bileşenleri’ nedeniyle, her bir durumu ayrı ayrı anlamak ve üzerine çalışmak…. İkincisi, mevcut varlıkların sınırların ötesine geçen ve varlıkların her birinin sınırlarını aşan kapsamlı bölgesel değişim getirmeye çalışan tehlikelerin olduğunu kabul etme ihtiyacı.
Bölgenin gerçekliğini dikkatlice ve derinden okumak önemlidir, yalnızca kaderleriyle ilgili güçler için değil, aynı zamanda bölgeyle sadece bir satranç tahtası olarak ilgilenen bölgesel güçler için de hayati önem taşımaktadır.
Bu nedenle, DAEŞ fenomenine karşı izlenen politika semptomları tedavi etmek ve sebepleri ihmal etmekse….
Dünya, Orta Doğu’nun problemlerinden kurtulmak ve endişelenmeden yaşamak için 70 yıldan çok daha fazla bir süre beklemelidir.