Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Trump, ABD’nin seçim haritasını yeniden çiziyor | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Tarihi, coğrafyası ve sosyal yapısı ABD’yi politika, ekonomik, dil ve gelişme bakımından eşsiz bir devlete dönüştürdü. Tüm yaşam tarzları ve bütün dünya ABD’de.

Dünyanın her tarafından göçmenler, keşfedilen sihirli dünyaya akın etti. Fakat kıtanın coğrafi keşfi, her şeyi yeniden şekillendirdi: İnsan, toprak ve hayat. Bilgi devriminin gücü, aydınlanmanın ortaya çıkması, aklın zincirlerden kurtulması, Protestanlığın düşünce yöntemine ve yaşam tarzına dönüşmesiyle Ortaçağın ağırlığını terk etmeye başlayan Avrupa, kendisini yeniden biçimlendirdi. Yeni toprak, gelen insanların genç akıl tohumlarını ektiği bir tarlaya dönüştü. Eski ve yeni felsefi devrimlerle ortaya çıkan sanayi devriminden dolayı vaat edilen dünyaya gelenlerin sayısı arttı.

Dünyanın her tarafından kaçanlar ve hayal kuranlar buraya akın etti. Torunlar, sıradan toprak sahipleriyle çatışmaya girdikten sonra sömürgeci atalarına karşı ayaklandı. Gelenlerin İngiliz atalarıyla girdiği bağımsızlık savaşı, siyasi ve kültürel bakımdan Amerikan toplumunun yeni kimliğinin biçimlenmesinde ilk halkayı oluşturarak ABD’nin siyasi zihniyetinin sınırlarını ve mekanizmalarını çizdi. Anayasa, yeniçağda en büyük ve en güçlü devletin benzersiz siyasi sistemini ortaya çıkartan bir savaştı. Farklı eyaletlerin temsilcileri arasındaki uzun görüşmelerin ardından yeni aklın yazdığı anayasa ortaya çıktı. Bu yeni akıl, Avrupa’nın anayasa metinlerini iptal etmedi. Aksine John Locke, Thomas Hobbes ve Edward Coke gibi İngiliz filozofların ve Fransız filozof Jean-Jacques Rousseau’nun teorilerinden özgürlük değerlerini aldı.

Eyaletlere geniş yetkiler veren federal sistem, aslında İngiliz diline göre eyalet değil de birleşik devletler demektir. Türkler, Osmanlı İmparatorluğu içerisinde bulunan ülkelerin duygularını kamçılamaması için birleşik devletleri eyalet olarak tercüme etmeye dikkat etti. Kurucuların seçtiği federal sistem, anayasayı belirleyenlerin farklı büyük oluşumları yani birleşik devletleri organize edebileceklerini düşündükleri bir çizgiydi. Çoğulculuk ve yasama organına bağlı adem-i merkeziyetçilik, iki kanattan oluşmaktadır. Bu iki kanat, Kongre çatısı altında birleşen Temsilciler Meclisi ve Senato’dur. Yürütme organının başında devlet başkanı bulunmaktadır. Devlet başkanı, tüm oluşumlarıyla yürütme organına liderlik etmektedir. Fakat Kongre, devlet başkanını denetleyebilir. Bu, anayasayı yapanların düşüncesiydi. Bunların başında da “Eğer insanlar melekse, hükümete gerek kalmayacak. Melekler, insanları yönetecekse hem içeride hem de dışarıda onları kontrol etmeye gerek yok. Asıl sorun da burada. Hükümetin, hükümeti kontrol etmesini ve ikinci aşamada da hükümetin kendisini sorgulamasını sağlamalıyız” diyen genç bilgin Madison geliyor. Öyleyse Kongre, yasama aracılığıyla yönetime iştirak ediyor ve aynı zamanda başkan da dâhil olmak üzere yöneticileri denetliyor.

Anayasanın yapılmasında büyük katkıları olan Jefferson ve Madison’un kaygıları, özgürlük, yargılama, denetleme ve dengeli yetki dağılımıydı. Herkes, adil demokratik dağılımı gerçekleştirecek şekilde Temsilciler Meclisi’nde ve Senato’da dengeli olarak yer alıyor. Nüfus dikkate alınmaksızın Senato’da her eyaletin iki üyesi bulunuyor. Temsilciler Meclisi’nde ise üye sayısı nüfusa göre belirleniyor. Anayasanın birinci maddesinin 18. fıkrası, yasama ve farklı alanlarda yaşam çizgilerini belirleme gibi Kongre’ye geniş yetkiler verdi. İkinci maddenin ilk fıkrasında ise, “Başkan, Senato’ya danışmak ve Senato’nun onayını almak suretiyle yürütme yetkisine sahiptir” ifadeleri yer almaktadır.

Yeni sistemin kurulmasından bu yana ABD, siyasi ve ticari bakımdan öteki dünyayla hassas ilişkiler kurmaya başladı. Kuzey Afrika’da korsanlarla savaşmak, Libya’daki Karamanlı Paşa’yla ilk mücadelesidir. İngiltere’ye karşı ticari savaşlara girdi. Napolyon ve İngiltere arasındaki çatışmada tarafsız kaldı.

ABD tarihinin bütün özellikleri ve dünyanın her yerinden insanların olduğu Amerikan milletinin anayasa türleri politikalarıyla ve sert söylemleriyle Trump’ın şahsında yer almaktadır. Aksine biz, Trump’ta yurtiçinde ve yurtdışında farklı cephelerde savaşan eski cumhuriyetçi ve demokrat başkanların izlerini görmekteyiz. Trump, ABD’nin 45. başkanıdır. Trump, dikkatsiz, ırkçı ve siyasi bakımdan deneyimsiz biri olarak nitelendiriliyor. Onun her şeyi mali kazançla değerlendiren bir iş insanı olduğu ve hem içeride hem de dışarıdaki ilişkilerini yönetmek için çatışmayı bir yöntem olarak benimsediği söyleniyor. Bunlar tamamen ya da kısmen doğru olabilir. Fakat kendisinden önceki başkanlara göz attığımızda Trump’ın eski-yeni Amerika’nın çocuğu olduğunu söyleyebiliriz. Bu imparatorluk, tarihteki diğer tüm imparatorluklardan farklılık göstermektedir. ABD’nin bütün dünyadan toplumsal oluşumları barındırdığı kendi toprakları dışında işgalci bir uzantısı bulunmuyor. Bu şekilde ABD, benzersiz askeri ve mali gücünün yanı sıra beşeri çokluk ve çeşitlilik açısından kendi içerisinde bir imparatorluktur. İç ve dış imparatorluk şekli, ABD’de mevcut. ABD anayasası, devlet başkanını hayatın her alanında geniş yetkilere sahip bir imparatora dönüştürüyor. Fakat aynı zamanda başkan, Kongre tarafından denetlenip bütün kararları sorgulanıyor.
Kongre’de dikkatlice hesaplanmış bir denge var. Anayasanın maddelerinde de gördüğümüz gibi bu denge, ABD’deki yönetimi farklı güçlerin diğer güce hâkim olmasını sağlayan içi içe geçmiş halkalara dönüştürüyor.

Medya, bütün sırları ortaya çıkartan bir araçtır. Her yetkilinin kusurları ve eksikleri var. Medya, ülkenin üzerinde uzanan tellerle bu kusurları ve eksikleri yayıyor. Demir kanun, her ihlali dizginliyor. Konumu ve gücü ne olursa olsun kanunu ihlal edenlere merhamet edilmiyor.

Başkan Trump’ın politikalar ve söylemler üzerinden sert sarsıntılarla ABD’deki bütün toplumsal oluşumları yeniden harekete geçirdiğini söyleyebiliriz. Radikal ulusalcılık eğilimi, taraftarlarının çemberini genişletti. Beyazlar, Trump’ı kendilerinin lideri olarak gördüler. Diğer sınıflar ise, ulusalcılık eğiliminin bir meydan okuma olduğunu söyledi. İş insanları arasında kendisini şiddetle destekleyenlerin ve kendisine karşı çıkanların bulunmasının yanı sıra tarafsız kalanlar da var. Göç olgusuna karşı şiddetli tutumu, birçok taraftarı kendi yanına çekerken başkalarının da Kongre’ye gitmesine neden oldu. Trump’ın dış savaşları, kurulmasından bu yana ABD’ye eşlik eden imparatorluk söyleminin bir ifadesidir. ABD’nin eski Başkanı John Kennedy, Küba’daki Sovyet füze krizi ve Berlin sorunu sırasında dünyayı uçurumun kenarına itme noktasında tereddüt etmedi. Pek çok ABD’linin ulusal bir sembol olarak kabul ettiği başkanlardan birisi olan Ronald Reagan, Sovyetler Birliği’ne karşı silahsız bir savaşa girdi. Aynı şekilde Başkan Nixon da Vietnam savaşına girdi. Başkan Trump, yurtiçinde ve yurtdışında farklı şekillerde birçok inkılâp gerçekleştirdi. Kullanma konusunda kararlı olduğu dilin eşi ve benzeri yoktu. Şöyle ki Trump, doğrudan diplomatik ikna yöntemini kullanarak herkesi kışkırtıyor. Müttefiklerle ve düşmanlarla çatışıyor. Kendisine boyun eğmeyen yardımcılarını hiç tereddüt etmeden görevden uzaklaştırıyor. Trump, milyonlarca insanın takip ettiği Twitter hesabı üzerinden yaptığı paylaşımlarla ve günlük ateşli açıklamalarıyla halka ulaştı. Politik inkılâp ekolünü kurmayı başardı. Politika, az sayıda politikacının, gazetecinin ve iş insanın bir yemeği iken Trump’la birlikte bu politika, insanların tüketebileceği bir maddeye dönüştü.

Demokrat Parti’nin Temsilciler Meclisi’nde ve Cumhuriyetçi Parti’nin de Senato’da çoğunluğu elde ettiği son seçim sonuçları, Trump’ın politik yönteminin canlı bir yansımasıdır. Nitekim bu politik yöntem, önümüzdeki yıllarda ABD’nin siyasi platformlarını etkileyecektir. ABD halkı, filmlerdeki gibi “aksiyon” politikasını seviyor.