Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Trump, İran ve ambargo | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

5 Kasım 2018, İran rejimine karşı mücadelede şanlı bir tarih olarak hatırlanacak. İran’ın 1979’dan beri bölgesel düzlemde en büyük genişlemeyi ve yerel düzlemde ise en kritik durumları yaşadığı bir dönemde Tahran’ın yüzleşmek isteyeceği en son şey, ABD yaptırımlarıydı.

İran’ın ABD Başkanı Donald Trump’la sorunu, Trump’ın açık ve net olmasıdır. Trump, başkanlık seçim kampanyasında nükleer anlaşmanın tarihteki en kötü anlaşma olduğunu ve Beyaz Saray’a çıkması halinde söz konusu anlaşmayı iptal edeceğini söyledi. Nitekim öyle de yaptı.

Trump sade bir dille İran’dan “İran’ın İran olmaktan vazgeçmesini” isteyerek Tahran’la iyi ilişkiler kurmak istediğini dile getirdiği zaman da doğruyu söylemişti. Trump, “İran, devrim düşüncesinden devlet düşüncesine geçiş yapmalı” gibi Kissinger’ı anımsatan denklemler kurmayı pek beceremiyor. Trump’ın danışmanları, ABD’nin önceki Başkanı Barack Obama’nın danışmanı Ben Rhodes’un Tahran’ın sağlam yumruğa ve İranlıları selamlamak için Obama’nın açık bir ele sahip olduğunu yazacak kadar bir edebiyat zihniyetine sahip değil.

Trump, farklı bir dille, yani alışveriş diliyle konuşuyor: Bana verirsen sana veririm.

Bu konuşma dili başarılı olmayınca Trump, Kuzey Kore liderine dediği gibi “Benim nükleer düğmem seninkinden daha büyük” diyor.

Gerçekten Trump, İran’ın şu an bildiğimiz İran olmaktan vazgeçtiğini görmeyi ümit ediyor. Trump, İran’ın pamuklu çoraplardan petrol rafinerilerine kadar her şeye ihtiyaç duyan büyük bir piyasaya ve son derece önemli bir turizm potansiyeline sahip olduğunu düşünüyor. Ayrıca Trump, Asya’nın istikrarının İran’a bağlı olduğunu ve İsrail’den kronik barış krizinin çözümüne, radikal ve terör atmosferini azaltmaya ve pek çok savaşı durdurmaya kadar Ortadoğu’daki kronik sorunların çözüm anahtarının İran’da olduğunu düşünüyor. Zira savaşların neden olduğu göç olgusu, Avrupa Birliği’nin (AB) güvenliğini tehdit etmeye başladı. AB’nin güvenliği, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ABD’nin güvenlik alanında gerçekleştirdiği en önemli transatlantik başarıdır.

Trump, ideolojik bir şahsiyet değildir. Trump sadece yeni İran’a kapı aralayacak yeni bir anlaşma yapmak istiyor. Trump’ın hedefleri arasında rejim değişikliği bulunmuyor. Nitekim bu tarz düşünce tortuları, Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton aracılığıyla George Bush’tan kalan kendi yönetimine sızdı. Obama’nın kaygılarından biri olan ülkenin imajını değiştirmeye yönelik güven belgelerini ABD adına birilerine vermek, Trump’ın hedefleri arasında yer almıyor. Zira Obama, fütursuzca ve dar görüşlü bir şekilde İran’a karşı uygun bir dil kullandığı zaman dünyanın değişeceğini zannetti.

Trump’ın mücadele ettiği İran krizi bu kadar basittir. Trump, kendisine ideolojik bir söylemle karşılık verilecek ideolojik bir söyleme sahip değil. Trump, İranlıların Tahran rejiminden istediğinden daha fazlasını rejimden istemiyor gibi.

Ne yazık ki petrol yaptırımları –ki petrol, hazine gelirlerinin yüzde 80’inini karşılayan İran rejiminin can damarıdır- iki durumun ön plana çıktığı bir zamanda yürürlüğe giriyor: İlki, küresel ekonomik durgunluk ve Arjantin’den Türkiye’ye kadar olan parasal kriz eğrisidir. Bu da petrole yönelik talebin azaldığını gösteriyor. Diğeri de 2019’un ilk yarısında petrol arzına yönelik artış beklentileridir. Bu artışın kaynağı, olumsuz yükselmelere karşı fiyatları korumak için Suudi Arabistan ve Rusya’nın üretimi artırması, yeni üreticilerin piyasaya girmesi veya ABD ve Kanada gibi sıra dışı üreticilerin piyasaya petrol sunması olabilir. Bu bağlamda ABD’nin yaptırımlarını destekleyen çevreler, İran’ın petrol gelirlerini kurutmayı, mevcut petrol fiyatlarını korumayı ve küresel ekonomiyi tehdit edecek şekilde fiyatların aşırı yükselmesini engellemeyi garantilemektedir. Ayrıca Trump yönetimi, İran’dan petrol ithal etmeye devam etmeleri noktasında 8 ülkeyi geçici olarak muaf tuttu. Bilindiği üzere petrol gelirleri İran’a gitmiyor. Aksine bu gelirler, yerel para birimiyle satın alan ülke içerisindeki özel hesaplara yatırılıyor. Bu paralar, yaptırım kapsamına girmeyen gıda ve ilaç gibi malzemelerin bedelini ödemek için kullanılıyor.
İran’ın seçenekleri nedir?

Ortada felaket bir senaryo var. Şöyle ki Tahran, ABD’ye karşı dünyayı harekete geçirmek için petrol ticaretini tehdit edecek ve petrol fiyatlarını yükseltecek askeri bakımdan bir gerilim ortamı oluşturmak için Babu’l Mendeb ve Hürmüz boğazlarında bir çatışma çıkartabilir. Dünya ticaretinin yüzde 12’si Babu’l Mendeb boğazından geçiyor. 2016 yılında Babu’l Mendeb boğazından günlük olarak yaklaşık 4,8 milyon varil petrol geçiyordu. Bunun 2,8 milyon varili Avrupa’ya gidiyordu. Diğer yandan 2016 yılında 18,5 milyon varil petrol Hürmüz Boğazı’ndan geçti. Nitekim Hürmüz Boğazı, denizler üzerinden taşınan toplam ham petrol ve sıvı gaz ticaretinin yüzde 30’unu elinde bulunduruyor. Fakat Babu’l Mendeb ve Hürmüz boğazlarına yönelik herhangi bir macera ya da Suudi Arabistan’a ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne ait taşıma borularının zarar görmesi ve Trump’ın planının hedef alınması, Avrupa’yı İran’ın yanında değil de ABD’nin yanında yer almaya sevk edecektir. Böylece Trump’ın uyarıda bulunduğu İran’ın akılsız bir devlet olduğu fiilen kanıtlanmış olacaktır. Tahran, Trump yönetiminin İran’a doğrudan askeri bir saldırı düzenlemesine neden olacak şekilde kendi ayağını kaydırabilir.

Olması muhtemel ikinci seçenek ise İran’ın yaptırımlardan kaynaklanan hareketi kabullenip Trump’ın döneminin bitmesini, ikinci dönemi kazanmamasını ve 2020’nin sonunda yeni ABD yönetimiyle müzakere yapmayı ümit ederek iki yıl boyunca ekonomik sancılara katlanmasıdır. İran’ın yeterli zamana sahip olduğu düşünülüyor. Fakat sahadaki gerçekler bunun tersini söylüyor.