Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Türkiye Afrin’de… Kördüğümü daha da düğümlemek | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Sanki Suriye’nin başına gelen felaketler yetmiyormuş, sanki yabancı müdahaleler yeni çıkmazlara ihtiyaç duyuyormuş ve sanki Rusya, İran ve ABD’li yabancı askerlerin varlığı yetmiyormuş gibi kriz bir başka dış müdahale ile derinleştiriliyor. Bu kez de Türkiye 7 yıl önce başlayan krizin ilk günlerinde Cumhurbaşkanı’nın belirttiği ve tekrar tekrar söz verdiği gibi Esed rejimine karşı değil “ulusal güvenliğini korumak” için Kürtlere karşı askeri müdahalede bulunmayı seçti. Ankara, şehir, nehir ve 365 köyüyle Afrin’e karşı operasyonu haklı gösterdi. Türkiye’nin askeri operasyonu, Suriye çatışmasında yeni bir cephe açılması nedeniyle ABD ve Avrupa Birliği’nde (AB) endişe ve biçimsel eleştirilere neden oldu. Elbette ki Katar, Türkiye’nin Kürt gruplara yönelik operasyonunu desteklediğini açıkladı. Öte yandan Kürtler seferberlik ilan ederek Afrin’i savunmak için “silahlanma çağrısında” bulundu. Tüm bunlar geçtiğimiz cumartesi gününden önce Suriye’de nispeten istikrarlı kabul edebileceğimiz bir alanda gerçekleşiyor. Ancak krizin daha da düğümlenmesi ve Afrin’de yaşayan yüz binlerce Suriyelinin yeni felaketin şiddeti karşısında daha da inlemesi isteniyor.

Yaklaşık 911 kilometre uzunluğunda olan Türkiye – Suriye sınırını gözlemleyen biri, sahnenin 2016’ya kadar daha gergin bir halde olduğunu gözlemler. YPG bölgeyi tamamen ele geçirmeden önce DEAŞ, Suriye’nin kuzeybatısındaki Türkiye ile olan sınırda geniş alanlara hakimdi. Örgütün kontrol altına aldığı bölge yaklaşık 96 kilometrelik bir alandı. Hakimiyet bölgesi, Azez- Cerablus kemeri olarak bilinen alanın 30-40 kilometre derinine kadar uzanmıştı. Bununla birlikte Ankara, DEAŞ’a karşı askeri bir operasyon gerçekleştirmemişti. Sınır bölgesinde meydana gelen kısmi sakinlik, Türkiye’nin istikrara yönelik attığı adımlar, DEAŞ operasyonlarının gerilemesi ve bölge turizminin yeniden canlanması ile tüm bunların eş zamanlı olarak gerçekleşmesi sonrasında Türkler Afrin’de başlattıkları operasyonla bölgedeki nüfuzunu artırmaya çalışıyor. Aynı zamanda Kürt gruplara darbe indirme fırsatını değerlendirmek istediğini de ortaya koyuyor. Tüm bunlar, başarısız darbe girişimi sonrasında uygulanan strateji kapsamında gerçekleşiyor. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, izlediği politikalara yönelik orduyu yeniden yapılandırdı. Ardından muhalefeti, özellikle de Kürt politikacıları sıkıştırarak Gülen taraftarlarından arındırdı. Sonrasında da onları dağıtmaya çalıştı. Tüm bunlar Türkiye’yi çevreleyen kaostan yararlanma bağlamında gerçekleştirildi. Erdoğan, Halep’te uğradığı hezimetten bu yana önceliğini Suriye ile olan sınırında Kürtlerin hakimiyet kurmaması üzerine odakladı. Bu hedefin gerçekleşmesi neredeyse imkansız olsa da.

Elbette ki hiç kimse ulusal güvenliğini korumaya çalışan bir devleti kınayamaz. Peki bu ülkenin uluslararası kuvvetler, silahlı gruplar ve terör örgütlerinin savaştığı bir devletle sınıra sahip olması hakkında ne düşünüyorsunuz? Türkiye sınırlarını ve istikrarını koruma hakkına sahip elbette. Fakat özellikle bu aşamadaki askeri hamlesi, askeri ve siyasi dengenin büyük bir bölümü için risk oluşturmakta. Söz konusu hamleler, DEAŞ sınır bölgesinde geniş alanlara hakimiyet kurduğu sırada gerçekleşseydi, kesinlikle kendi istikrarının ve Suriye halkının lehine olurdu. Fakat sınır bölgeleri yıllardır görmediği kısmi bir sakinlik yaşıyor. Kürtler, Suriye için gerçek bir tehlike oluşturmazken askeri müdahalede bulunmak kördüğümü daha da düğümlemek olacaktır. Daha da önemlisi Kürtler, her ne kadar onlara karşı çeşitli hamleler yapılsa da yok edilemeyecek ve yadsınamayacak bir gerçek olarak kalacak.