Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Uluslararası Toplum | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Politikacılar, siyasi örgütler ve bazı yerel güçler genellikle uluslararası toplumdan yardım çağrısında bulunuyorlar. Bugün uluslararası siyasi ilişkilerde bu kavramdan daha hileli, daha karışık ve daha belirsiz bir kavram yoktur. Uluslararası toplum nerede? Uluslararası toplum, büyük devletlerin çıkarları birbiriyle uyuştuğu zaman gerçekleşen bir iradedir. Genellikle bu çıkarlar, daha küçük devletlerin ve toplumların hesabı yapılırken gerçekleşmektedir. Bunun dışında uluslararası toplum diye bir şey yoktur.

Hak, adalet ve insani ilkelerin tarafını tutan rasyonel uluslararası bir toplumun olduğunu varsaymak… Bu, hayalcilerin ve masumların zihinlerinde var olandan başka bir şey değildir. Suriye rejimi ve bu rejimin uluslararası ve bölgesel müttefikleri 7 yıldan beri Suriye’nin köy, kasaba ve şehirlerinde sivil insanları öldürüyorlar ve korku yayıyorlar. Bu organize toplu katliamı engelleyecek uluslararası toplum adında bir kuruluş mevcut değildir. Doma’dan Doğu Guta’ya, Han Şeyhun’a ve Suriye’nin diğer şehirlerine kadar katliamlarda zehirli gazlar kullanılıyor. Uluslararası toplum, büyük bir ihtimalle bu hakikat çevresinde ikiye ayrılmış durumda.

Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana dünya, Nazi Almanya’sının vatandaşlarına karşı kullandığı gazlar da dâhil olmak üzere savaşlarda yaşanan bu durumları suç saydı. Nazi Almanya’sının kullandığı gazlar, dünyada büyük yankılar uyandırdı. Sonuçları bugüne kadar devam etmektedir. Bütün bunlara rağmen Suriye’de zehirli gaz kullanımı, dikkate alınması ve üzerinde düşünülmesi gereken bir meseledir.

İran tarafından finanse edilen ve silahlandırılan milislerin Yemen devletinin imkânlarını ele geçirmesi, eski rejimden kurtulmalarından, meşru Yemen devletiyle savaşıldıktan ve modern bir devlette Yemenlilerin haklarına el konulduktan sonra Yemenlilerin ülkelerinde üzerinden uzlaştıkları şeylerin duvara çalınması aynı şekilde uluslararası toplumun üzerinde durması gereken bir meseledir. Deliller ve önceki arabulucunun çabaları ortadan kayboldukça Yemen’de uluslararası arabulucu değişiyor. Bu, Yemen meselesine bakmak için son zamanlarda tayin edilen ‘dişsiz’ üçüncü uluslararası arabulucudur. Bu milisvari örgüt, Yemenlilere saldırıyor, onların günlük yiyeceklerine el koyuyor, onları yoksullaştırıp yoksulluk ve hastalığın pençesine terk ediyor. Hatta komşu, bölgesel ve diğer dünya devletlerinin Yemen halkına verdiği yardımları zorla ele geçiriyor.

Yine burada da uluslararası toplum, sözlü temennilerini iletmekten başka bir şey yapmıyor. Filistin meselesinde ise uluslararası toplumlardan bazılarının Filistinlilerin hakkını sadece görmezden gelmeyip aynı zamanda Filistinlileri kışkırtmaya ve onları küçük düşürmeye çalıştıklarını görüyoruz. Bunu yaparken Kudüs meselesinde olduğu gibi sadece Filistinlilerin milli çıkarlarına karşı tutumlar sergilemiyorlar aynı zamanda sığınma bölgelerindeki yüz binlerce Filistinliye insani yardım sunan Filistin Mültecilerine Yardım Ajansı’nda olduğu gibi onları yardımlardan yoksun bırakıyorlar.

Diğer yandan uluslararası barış ve güvenliği korumak ve çatışmaları kontrol altına almak için tasarlanan sözde uluslararası adalette (Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi) kusur ve noksanlıklar bulunmaktadır. Öyle ki ister Filistin hakkında isterse Suriye ve dünyanın diğer bölgelerinde zehirli gazlar ve kınanan saldırılar hakkında olsun büyük devletler, insani adaleti engellemek için veto etme hakkını defalarca kullanıyorlar. Birçok yerde ulusal ve bölgesel güvenliği bozan silahlı grupların ve devletlerin tasarruflarındaki doğru ve yanlış üzerinde ittifaka varılmış net bir çizelge bulunmuyor.

Son 10 yılda Güvenlik Konseyi’nin toplantılarının geçmiş yıllara göre daha yoğun ve daha sık yapılması dikkat çekici bir durumdur. Fakat bu toplantılar, gerçeklerin eksik bir şekilde söylendiği ve bunların çıkarlarla uyumlu hale geldiği bir yere dönüştü. Ayrıca bu toplantılar, ret ve itiraz platformu haline geldi. Uluslararası kuralların belirlendiğinin varsayıldığı bir yerde terörün belirli bir kavramı üzerinde bile kesin ve nihai ittifaka varılmış değil. Bundan dolayı bir devlete göre terör olan bir faaliyet, başka bir devlete göre yapılması gereken meşru bir çalışmadır.

Bölgemizdeki durum açık ve nettir. Eski tarz sömürgecilik, 1970’lerde hemen hemen sona erdi. Sömürgeciliğin bilinen şekilleriyle mücadele etmek için gösterilen çabalardan sonra yayılan ve sağlamlaşan yeni bir sömürgeciliğe tanıklık ediyoruz. Mesela Rusya’nın Suriye’de konuşlanmasını nasıl adlandıracağız? İran’ın Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen’de mevzilenmesine ne isim vereceğiz? İtalyan ordusunun Libya’ya dönüşüne ne diyeceğiz? Bu sadece yeni bir sömürgecilik faaliyetidir. Dünyadaki milletler, eski sömürgeciliği bertaraf etme sorumluluğunu kendileri üstlenmesine, 1948 yılında İnsan Hakları Bildirisi’yle birlikte eşzamanlı kararların yayınlanmasına ve Güvenlik Konseyi özellikle de Güney Afrika’da uzun çatışmanın başladığı bir zamanda bu kararlara yeniden dönmesine rağmen yeni sömürgecilik şu ana kadar dikkate alınmadı. Yeni sömürgecilik, çıkarlarını gerçekleştirmek için iki devlet arasındaki bir ittifak olduğu şeklinde bizlere gerekçe olarak sunuluyor. Aslında bu ittifak, yeni sömürgeci devletle sömürülen devletteki yöneticilerin çıkarlarını gerçekleştiren doğrudan bir sömürgeciliktir. Yeni sömürgecilik, eskiden olduğu gibi sömürülen devlet içerisinde kendisine bağlı çıkar grupları oluşturuyor. Bu çıkar grupları, Lübnan, Irak ve Suriye’de olduğu gibi halkın istekleri karşısında bir engel teşkil ediyor. Dünyanın gözü önünde devletler ordularıyla birlikte düşman olarak gördüğü güçleri baskı altına almak için diğer devletlerin topraklarına müdahalelerde bulunuyor. Aynı şekilde dünya ve uluslararası toplum bu gelişmelere kayıtsız ve ilgisiz kalıyor.

Diğer yandan yeni sömürgecilikle hedef alınan toplumların çoğu, modern savunmalara yani iç savaşa götürecek ve dış müdahaleye ardından da yeni sömürgeciliğe kapı aralayacak felaketlere karşı halkını koruyacak kurumlara, araç-gereçlere ve yöntemlere ihtiyaç duymaktadır. Modern savunmada, korku ya da tereddütten dolayı birçok ülkemizde eskiden uzun süre yok olduğu gibi çoklarında şu ana kadar kaybolmuş cesarete gereksinim duyulmaktadır. Bu durum, yeni sömürgecilik yerlerinin şekillenmesini kolaylaştırdı. Bu yeni sömürgeciliğin bir kısmı, bölgedeki halkların üzerine çöken güçlerin nüfuz ve çıkar paylaşımından başka bir şey değildir. Bu konuda uluslararası toplumun yardım etme olasılığını düşünmek mümkün değildir. Çünkü bazıları bundan istifade ediyor. Bazıları da topraklarımızda vekâlet savaşlarına iştirak ediyor. Tabi son tahlilde bunların kaygısı, halkımızın kanının dökülmesini engellemek ve çıkarlarını muhafaza etmektir. Hatta maalesef bunlar halkımıza insan gibi değil de kukla gibi muamele ediyorlar.

Bugün söz konusu bu uluslararası sahne, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana benzerine rastlanmamış bir sahnedir. Bu sahne, çatışan güçler arasındaki ideolojik çekişmeden özellikle de ABD ve Rusya gibi büyük güçler arasında deklare edilmemiş bir uzlaşmaya veyahut ikili kutuptan tekli kutba dönüştü. Amaç ise küçük ve orta hacimli toplumların ve devletlerin hesabına imtiyazlar elde etmek ve ganimetleri paylaşmaktır. Eskiden tarafsız devletler olarak bilinen üçüncü yolu canlandırmaya olan ihtiyaç giderek artıyor. Fakat söylenen ve yazılan bu ihtiyacı uygulamak oldukça zordur. Çünkü bazıları, seraptan ibaret olan uluslararası toplum tarafından hala kandırılmış durumda. Uluslararası toplumun hakikatini açıklığa kavuşturmanın vakti gelmiştir.

Sonuç olarak bir uçtan bir uca meydana gelen uluslararası ittifaklardaki değişim hızı, yaşadığımız sürecin bir özelliğidir. Bazı insanlar, bu hızlı değişimleri yorumlamak için vakit bile bulamıyor. Ayrıca geleneksel devlet kavramı (toprak ve egemenlik) ortadan kayboluyor.