Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Umman’ın arabuluculuğu | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, yönetim, kurtuluş örgütü ve Fetih Hareketi’nin resmi sözcülerine, Sultan Kâbus ile yaptığı görüşmenin ardından Maskat’ın Netanyahu’yu ağırlamasından bu yana Umman’ın arabuluculuğu hakkında konuşmamalarını emretti.

Abbas’ın bu konudaki davranışı mantıklı ve gerekliydi. İsrailli resmi taraflarla doğrudan görüşmeler gerçekleştiren Filistinlilerin bu tür bir davranışı hangi mantıkla reddedilip kınanabilir ki?

Böyle bir davranış gerekliydi. Çünkü kritik zamanlardan geçen Filistinliler -ki Abbas, Merkezi Meclis’te yaptığı konuşmasında bunun tarihte Filistin meselesindeki en tehlikeli süreç olduğunu dile getirdi- herhangi bir Arap ülkesiyle ilişkilerinde sorunlar olması halinde pek çok şey kaybedecek. Bunun yanı sıra barışçıl projesinin gerilediğini kendi gözleriyle izleyen ve Yüzyılın Anlaşması’nın şu ana kadar getirdiklerinin yanında getirecekleri konusunda endişelenen Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, İsraillilerle mutlak tıkanıklığı hafifleten iletişim kanallarına gerçekten ihtiyaç duymaktadır.
Abbas, Rus arabuluculuğuna güvenmişti. Ancak Netanyahu, kaba bir biçimde bunu sekteye uğrattı. Şimdi de aynı mantığa göre Abbas, çeşitli resmi ve gayri resmi kanalların yanı sıra bir şey yapabilir ümidiyle Umman’ın arabuluculuğuna oynuyor.

Umman’ın eğilimi, tam da bu dönemde dikkat çekti. Çünkü bu eğilim uzun bir gecikmenin ardından ortaya çıktı. Bu eğilim, ilk başta daha çok resmi ve açık organizasyonlarla İsrail-Filistin zirvesi şeklinde başladı. Ardından üst düzey Ummanlı temsilcilerin hem Filistin-İsrail düzleminde hem de diğer devletleri kapsayacak şekilde -ki belki de en sonuncusu da Ürdün’dür- gerçekleştirdiği aktif bir hareketlenme meydana geldi.

Umman’ın yeni eğilimi, İsrail’e karşı herhangi bir Arap girişimini kuşatan klasik çekincelerden kurtuldu. Şöyle ki Umman, “iki nokta arasındaki en yakın mesafe, direkt ve doğru çizgidir” yöntemini benimsedi. Bu eğilimin kararları ilgili taraflara sunulduğu sürece bunda herhangi bir sakınca yok. Ki bu kararlar kabul ya da ret edilebilir.

Geçici ve kırılgan ateşkesleri sekteye uğratan savaşa sahne olan Gazze, İsrail savaşının Filistin hukukunun ihlal edildiği Batı Şeria’daki ve sahadaki de facto durumdaki gibi Filistin-İsrail meselesinin her yönden gerilemesi, İsrail’in mutlak ve daimi nüfuzunu pekiştirmektedir. Ayrıca bu durum gerçek bir Filistin devletinin ortaya çıkmasını neredeyse imkânsız kılıyor. Bu da birçoklarını ya yeni kanallar açmak ya da sekteye uğrayan kanalları etkinleştirmek suretiyle müdahale etmeye teşvik ediyor.

“Filistinlilerle çözüm, normalleşmenin ötesine geçmeli” denkleminde önemli bir değişiklik olmadı.

Hiç şüphesiz Arap Baharı döneminde Filistin’in iddiası olan bu denklem üzerinde arabulucular tarafından bir dizi değişiklik yapıldı. Böylece gizli ve açık kanallar, kronik Filistin-İsrail meselesinde kısmen de olsa etkili bir araca dönüştü. Umutlarının yavaş yavaş gerilediği görülen Filistinler, bu gelişmelerden dolayı içeride ve çevrelerinde meydana gelen büyük değişimlerin etkisini iyi okumaları, halen eski edebi söylemlerini değiştirmeleri, farklı hesapları gözden geçirmeleri, yapmaları ve yapmamaları gereken şeyleri başkalarından istemeden önce kendilerinden başlamaları gerekiyor. İşte o zaman bu faktörler, asgari düzeyde haklar olduğu için vazgeçilmez olan Filistin hukukuna hizmet edecek ve gerçekleşmese bile gündemde kalacak pratik fırsatlar getirecektir.