Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Usame bin Ladin’in Makyavelizmi ve Libya’da İran ve Katar ile koordinasyonu | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

El-Kaide’nin öldürülen lideri Usame Bin Ladin, 2011 yılında başlayan Arap devrimlerini, sosyal medya üzerinden örgütlenen gençlerin hareketi olarak görmemişti. Başlangıçta Libya’da ortaya çıkan ve gecikerek olsa da Mısır, Tunus, Yemen ve Suriye’de görülen fanatik, özellikle aşırılık yanlısı cihat örgütleri için bir fırsat olarak görmüştü.

2011 yılında Tunus’ta başlayan ve rejimleri birer birer yıkan devrim depremi, Ladin’i heyecanlandırmıştı. ABD İstihbarat Örgütü CIA tarafından yayınlanan Bin Ladin’e ait el yazması notlar, onun bu heyecanını ailesiyle de paylaştığı gösteriyor. Notlarda Bin Ladin’in kızının kendisine eğer onun liderliğinde bir İslam Devleti kurulursa ve kendisinden sulh talep edilerek teslim olunursa, teslim olanlara ve sulh isteyenlere ne yapacağına dair sorduğu soruyu cevaplandırıyor.

Not defterinde yazılanlar, Ladin’in, 27 Aralık 2010’da Tunus’ta başlayan depremin, Tunus ile sınırlı kalmayacağına inandığını ortaya koyuyor. Gerçekten de öyle oldu ve Tunus’ta başlayan isyan dalgası, 25 Ocak 2011’de Mısır, 11 Şubat 2011’de Yemen, 17 Şubat 2011’de Libya ve 18 Mart 2011’de Suriye ile devam etti. Bu isyanların bütün rejimleri yıkacağını düşünen Bin Ladin, kendisi ve el-Kaide’nin, özellikle de Libya’daki savaşçılarının söz konusu rejimlerin yıkılmasını isteyen başta İran olmak üzere herkesle ittifak kurması gerektiğini ifade ediyor. Bin Ladin’in el yazması, cihatçı örgütler ile Katar ve İran arasında bir tarafın Selefi diğer tarafın Şii olmasına bakılmaksızın nasıl koordinasyon kurulduğunu anlatıyor.

Bin Ladin, Libya’da Muammer Kaddafi’ye karşı başlayan isyanı yakından takip ediyor ve bu isyanın kendisi ve örgütü için büyük bir fırsat olduğunu düşünüyordu. Not defterinin ilk sayfalarında, Libya üzerine yoğunlaşan Bin Ladin, “Libya’da işler devam ediyor ama görünen o ki, Zaviye kentini geri alması için Kaddafi’ye destek gidiyor. Bugün Mısrata’ya yapılan saldırıda isyancılar iki savaş uçağı düşürdü” cümlelerini yazmıştı. Birkaç sayfa sonrasında ise “Uluslararası kamuoyunun Kaddafi’ye baskısı artıyor. Sadece Rusya bu baskılara katılmayı reddediyor” ifadelerine yer vermişti.

Bin Ladin’in Libya’ya önem vermesi Kaddafi’nin Esed gibi bir mezhep bağına ya da Ali Abdullah Salih gibi bir ideolojik karta sahip olmamasından, Libya’daki devlet yapısının kırılganlığı ve uluslararası toplumun ise Kaddafi’ye baskı kurmasından kaynaklanıyordu.

Bu konuda oldukça pragmatik davranan Bin Ladin, “Zalime karşı kafir ile işbirliği yapılmaz” şeklindeki kendi ilkesine (El-Vera ve’l Bera akidesi) aykırı olmasına rağmen Nato’nun Libya’ya müdahale etmesinden memnun olduğunu notlarında gösteriyor.

Bin Ladin, İran, Katar ve Karadavi

Ladin’in notlarında, el-Kaide’nin Libya’da savaşanlar ile iletişimini sürdürmek için İran ve Katar’ı da kullandığı görülüyor. Libya’ya gönderdiği Ebu Enes Libi, İran üzerinden buraya ulaşırken, notlarında el-Cezire’nin yayınlarını övüyor, Yusuf el-Karadavi ile benzer görüşleri savunuyordu.

Notlarda, Bin Ladin ile Atiyetullah el-Libi arasındaki konuşmalar da bulunuyor. Bin Ladin’den kısa süre sonra öldürülen Libi onunla yaptığı konuşmada, “Libya’daki kardeşlerimiz hazırlıklarını tamamlayıp harekete geçmek üzere. İnşallah oradaki kardeşlerimiz yakında hangi isimle savaşacaklarını duyuracaklar. Zaten uzun zamandır Libya’nın doğusunda var olan kardeşlerimiz böyle bir fırsat bekliyorlardı ve hamdolsun bu fırsatı buldular” diyor.

Bin Ladin, notlarında, Kaddafi’nin “Teröristler deniz tarafından gelecekler” şeklindeki korkularını anladığı söylüyor. Zira yazılarında “Libya’da artık kapılar cihat örgütlerine açıktı. İşte bu yüzden Kaddafi ve oğlu, teröristler gelecekler diye korkuyor” ifadesine yer veriyor.

Bin Ladin,’in notlarında Katar’ın Kaddafi rejimine karşıtlığını ve el-Cezire televizyonu ile Yusuf el-Karadavi’nin Arap Baharı konusunda kendisiyle hemfikir olduğunu birçok kez vurguluyor. Bunun sebebi, hem Bin Ladin’in hem de el-Cezire ve Karadavi’nin bölgede yaşananlara demokrasi merkezli hareketler değil, İslami merkezli hareketler olarak bakmasıydı. Bu konuda, Katar, El-Cezire, Karadavi (ve onun aracılığıyla İhvan) ile Bin Ladin arasında tam bir koordinasyon vardı.

Düşünceleri ve hedefleri bir olsa da sadece hedefe varma yöntemlerinde ayrışıyorlardı. Ancak Bin Ladin, pragmatizmiyle bu farklılığı önemsiz görüyordu. Onun ölümünden 2 yıl sonra ortaya çıkan DEAŞ ise her ne kadar onunla aynı ilkeleri paylaşsa da ilkelerinde daha ısrarcı olunca Bin Ladin’in planları bozulmuş oldu.