Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Üst düzey Iraklı milletvekillerine karşı yapılan darbe | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Her zamankinin aksine, bu kez Irak parlamento seçimlerinin sonuçlarına itirazlar, protestolar ve tenkitler alt tabakadan değil üst tabakadan geldi. Bu üst tabaka parlamento ve tüm siyasi süreçte etkili olan güçlerdir.

Bunlar 2003’te Saddam Hüseyin rejimini devirmeden önce, Irak’ı yönetmek için ABD ve İngiltere’nin seçtiği bir grup Şii, Sünni ve Kürt siyasi parti ve gruptur ve bu grubun Irak toplumunun başlıca unsurlarını temsil ettiğini iddia etmekteler: Şiiler, Sünniler ve Kürtler. Alt tabaka ise, siyasi partiler ve gruplar olarak vardılar veya Saddam rejiminin çöküşünden sonra ortaya çıktılar ve bu bileşenlerin dışında kaldılar. Bunların rolü sınırlandı ve demokratik olarak tarif edilen ve aslında olmayan bir politik sürecin işlevsiz birer dekoru oldular.

Yeni dönemin (2006’nın başlarında) ilk seçim sürecinden bu yana, Seçim Yasası, Yüksek Seçim Kurulu yasası ve Anayasa’nın hükümleri sürekli ihlal edildi ve hatta kurulun bazı yetkililerinin ifadeleriyle sahtecilik gerçekleştirildi. Bu üst düzey yetkililer bütün bunların arkasındaydılar, nüfuz ve para kazanmalarını sağlayan bir güce de sahiplerdi. Mezhepsel ve ulusal kontenjanlar rejimine göre yüksek devlet kadrolarını -büyük küçük demeden- kendi aralarında paylaştılar. Bölgenin hatta dünyanın en büyük idari ve mali yolsuzluk sistemini kurdular. Bunun itirafı, Uluslararası Şeffaflık Örgütü gibi uluslararası örgütlerle sınırlı değildir, bilakis üst düzey siyasiler, devlet ve toplumda yolsuzluğun yayıldığını defalarca itiraf ettiler. Irak hükümetinin üst düzey yetkilileri, yolsuzlukla mücadeleyi hükümet programlarında bir öncelik haline getireceklerini sürekli yinelediler. Elbette bu hiç gerçekleşmedi.
Anayasaya göre, Yüksek Seçim Kurulu gibi birden fazla organ “bağımsız” olarak tanımlanmıştı, ancak hiçbir zaman bağımsız olamadılar. Çünkü gücü elinde tutan bu tabaka, bu organları (yüksek kurulları), hükümet makamlarını ve görevlerini paylaştıkları gibi paylaşma hususunda son derece kararlıydılar. Bu organların çoğu en başından beri partiler tarafından rehin alınmıştı. Makam ve görevlerin paylaşımı çoğunlukla üst tabakanın egemen olduğu Millet Meclisi aracılığıyla gerçekleştirildi ve bu organlar sürekli denetim ve gözetim altında tutuldu ve yine herhangi bir “bağımsızlık” biçiminden yoksun bırakıldı.

Millet Meclisi’ne seçilen ya da seçilemeyen alt düzey yetkili kimselerin taleplerinden biri de, seçim sürecinin manipüle edilmemesini sağlamak için “bağımsız” organların, özellikle de en önemli organ olarak Yüksek Seçim Kurulunun bağımsızlıklarına saygı gösterilmesiydi. Bu talep ayrıca, Şubat 2011’den bu yana Irak’ta tanık olunan birbirini izleyen protesto hareketlerinin taleplerini de dile getiriyor. Ancak, gücü elinde bulunduranlar bunu dikkate almadılar. Bağımsız bir kurul tarafından, adil ve şeffaf bir seçimin yapılmasını sağlamaya yönelik seçim yasasını ve Seçim Kurulu yasasını değiştirmeyi reddettiler. Güçlü bir Şii partisi temsilcisi, bir zamanlar medyaya, kontenjan rejiminin “kalıcı ve ülkenin bir gerçeği haline geldiğini” söylemişti.

Geçen ay yapılan seçimlerden önce, bağımsız bir kurul kurulması ve seçim yasasının değiştirilmesi için yeniden çağrıda bulunuldu. Ancak bu üst tabaka bunu reddetti ve mevcut Kurulu kontenjan rejimine uygun olarak oluşturdular. Hatta seçimleri denetleme sürecinde yargının kısmen temsil edilmesini bile reddettiler. Bu güç sahibi üst düzey tabaka ayrıca, seçimlerin bir süreliğine erteleme fikrini reddettiler, zira ülke “DEAŞ” a karşı savaştan yeni çıktı, sonuç olarak pek çok şehirde yıkımlar meydana geldi ve buradaki nüfusun çoğu Irak’ın içindeki ve dışındaki diğer şehir ve bölgelere taşındı. Yüz binlercesi hala kamplarda tutuluyor ve pek çoğu, oy kullanma hakkının kullanılmasına yönelik beyanlarını yenilemeyi başaramadı.
Bu üst düzey yetkililer bu seçimlerden beklenmedik ve onları şoke eden bir sonuç aldılar, ancak bu diğer çevrelerce beklenen bir sonuçtu. Şimdi ise 180 derece dönüş yaparak seçim sonuçlarını iptal ettirmek ve Seçim Kurulu’nu devirmek için çabalıyorlar. Geçtiğimiz Çarşamba günü, son seçimlerde çoğunlukla kaybeden 170 milletvekili, bu üyelerin hevesli olduğu elektronik sisteme dayalı seçim sonuçlarının iptal edilmesini, yeniden elle sayım yapılmasını talep ettiler. Ayrıca yurtdışındaki ve bazı yerinden edilmiş kişilerin kaldığı kamplardaki sonuçların iptalini ve Kürdistan bölgesinde özel oylama yapılmasını istediler.

Bu süregelen sürecin arka planında pek çok unsur var. Parlamento yasama tatiline girdi ve görevini neredeyse tamamlamış durumda. Gücü elinde tutan tabakanın yeni Millet Meclisi’ndeki temsilleri azalmış durumda. Ve bazı güçlü kişiler yeni mecliste sandalye kazanamadılar. Esas olarak bu durum Iraklı seçmenlerin güvenini kaybetmelerinden kaynaklanıyor. Irak’ın dört yıldır yaşadığı gerçek bir felaketin sorumluları bunlar iken, bu güç ve pozisyonlarını koruyabilmeleri zaten mümkün değildi. Zira bu dönemde DEAŞ terör örgütü Irak topraklarının üçte birini işgal etmişti. Neredeyse hiçbir Iraklı aile yok ki, ya işgal sırasında ya da terör örgütünün ortadan kaldırıldığı üç yıllık savaş sürecinde bundan trajik bir şekilde etkilenmemiş olsun. Bu güçlerin Iraklılar tarafından saygı görmeleri mümkün değildir, zira üst tabakadaki idari ve mali yolsuzluklar, yoksulluk, işsizlik ve kamu hizmeti sisteminin çöküşü buna imkân vermemektedir. Bu durum, son günlerde birkaç kentte protesto dalgalarını yeniden patlatmış durumda.

Irak parlamentosunda yaşanan inkılap, gücü elinde bulunduran üst düzey tabakanın son seçimlerde devrilmesidir. Henüz tamamlanmayan bir darbedir bu, zira Seçim yasal organı ve Federal Mahkemeye itiraz eden ve şikâyetlerini iletenler var. Bunlar Parlamentonun yaptıklarının yasallığını ve anayasaya uygunluğunu sorguluyorlar.

İtirazların ve şikâyetlerin akıbeti ne olursa olsun, nihai sonuç Iraklıların siyasal sürece olan güvenini daha da çökertecektir. Son seçimlerin bizzat kendisi bu çöküşü yansıtıyor; seçmenlerin büyük bir kısmı (yüzde 55) sandık başına gitmekten kaçındı ve büyük başların çoğu bu seçimlerde siyasi arenadan silinmiş oldu.