Birleşmiş Milletler (BM) Kuveyt Daimi Temsilcisi Büyükelçi Mansur Uteybi, Şarku’l-Avsat’a yaptığı özel açıklamada Filistin meselesinin, Arapların öncelikler listesinde halen ilk sıralarda yer aldığını vurguladı.
Öte yandan ABD’nin, BM’nin Yakındoğu’daki Filistinli Mülteciler için Yardım ve Bayındırlık Ajansı’nın (UNRWA) çalışmalarına olan malî katkıyı azaltması kararını üzüntüyle karşıladığını belirterek nüfusun milli gelir oranını dayanak alıp ‘Bizim bu uluslararası komisyona sunduklarımız, Amerikalıların sunduklarının üstündedir” açıklamasını yaptı. Ardından Husi grubunun ‘kasten sivilleri hedef aldığına’ ve Suudi Arabistan’daki yaşam bölgelerine rastgele balistik füze attığına işaret ederek Yemen’deki koalisyona yönelik suçlamaları da şiddetle reddetti. Kuveyt ve Krallık arasındaki ilişkiyi ‘oldukça iyi’ olarak nitelendirerek, Suudi Arabistan’ın ‘kendini savunma hakkına sahip olduğunun’ altını çizdi. İran’ın da ‘Yemen’in ve diğer Arap ülkelerinin içişlerinden el çekmesini’ istedi. Deniz ulaşımına müdahale etmenin sakıncalı olduğuna ifade eden Uteybi, ‘Boğaz’ı kapatmanın uluslararası yasaların açıkça çiğnenmesi anlamına geleceği’ uyarısında bulundu.
Ülkesini BM Güvenlik Konseyi’nde temsil eden Uteybi, Şarku’l-Avsat’a, yaptığı açıklamada gündemi ağırlıklı olarak Arap meselelerinin meşgul ettiğini belirtti. Kuveyt’in, Güvenlik Konseyi’nde Arap topluluğunu temsil ettiğini dile getiren Uteybi “Arapların kaygılarını gündeme taşımak ve savunmak, bizim görev ve sorumluluk alanımızdadır. Özellikle belirtmek isterim ki Filistin meselesi, bizim ilk önceliğimizdir. Öncelikler listemizde ikinci sırada insanî meseleler; üçüncü sırada çekişmelerin, diplomatik yollar, arabuluculuk ve önleyici diplomasi yoluyla çözülmesi ve dördüncü sırada ise Güvenlik Konseyi’nin çalışma yöntemlerinin iyileştirilmesi gelmektedir. Güvenlik Konseyi’nin oluşumu ve üyeleri arasındaki ayrışmalar göz önünde bulundurulduğunda Arap meselelerinin savunulmasında; Yemen, Suriye, Irak, Libya, Sudan ve Somali’nin yanı sıra Filistin meselesinde de önemli zorluklar söz konusu” ifadelerini kullandı.
Filistin, UNRWA ve ABD
Amerikalı mevkidaşı Nikki Haley’in ‘Filistin meselesinin önceliklerden olmaması gerektiği’ yönündeki açıklamaları hakkında sorulan soruya Güvenlik Konseyi’ndeki tek Arap temsilcisi olan konuşmacımız şu yanıtı verdi; “Güvenlik Konseyi’nin çalışma tablosundaki birçok konuda ABD ile hemfikiriz ancak Filistin meselesindeki tutumumuz ilkesel ve sabittir. Bu, Arapların tutumu olduğu kadar İslamî bir tutumdur da. Ve biz bu tavrın temsilcisiyiz. Kuveyt 1963 yılında BM’ye katıldığından beri Filistin meselesine özgü tüm kararları biz bir şekilde oyluyoruz ABD başka bir şekilde… Aramızdaki anlaşmazlık yeni bir şey değildir. Sorunun özü, işgaldir. İşgal sona erdiğinde yerleşimler ve arazilere el koymalar duracak; sınır meselesi ile Kudüs ve mülteciler sorunu dosyası kapanacak. Bu noktada istenen, meşru hükümet ve uluslararası toplumun kararları, Arap barış girişimi ve barışa karşılık toprak ilkesi esas alınarak barış sürecinin başlatılmasıdır”.
“Kuveyt işgal edildiğinde bile UNRWA’ya bağışımızı kesmedik”
ABD’nin UNRWA bürosuna yönelik malî yardımlarını düşürmesi meselesine yanıt olarak ise şu ifadeleri kullandı; “UNRWA, BM tarafından 1949 yılında kurulan uluslararası bir birimdir. Kuruluşundan bu yana bu birimin finanse edilmesinden yalnızca ilgili ülkeler değil tüm uluslararası toplum sorumludur. Bu sadece Arap ülkelerinin yükümlülüğü değildir. Daha önce UNRWA’nın gönüllülük esasına dayalı bir birim olması yerine BM’nin düzenli bütçesinden fonlanması için çalışmalar yürütülmüştü. Bizim bu konuda ve eğer gerçekleşirse UNRWA’nın pay hesabına göre fonlanması konusunda bir sorunumuz yok. Oran-orantı ilkesine göre, nüfusun milli gelirine bakacak olursak bizim gerek Filistin gerekse diğerlerinde sunduğumuz destek ABD’ninkinin üstünde. Hem de ABD’nin Büro’nun en büyük bağışçılarından biri olmasına rağmen. Kuveyt 1990 yılında işgal edildiğinde bile biz UNRWA’ya olan gönüllü bağışımızı kesmedik”.
Husiler kasıtlı olarak sivilleri hedef alıyor
Yemen’deki krize ilişkin sorulan soruya karşılık olarak Uteybi, BM Elçisi Martin Griffiths’in siyasi bir çözüm arayışı olarak Eylül ayında Cenevre’de düzenlenecek olan müzakerelere kendisinin davet edildiğini belirtti. Elçi Uteybi, Yemenli taraflar arasında üçüncü tur görüşmeleri için de Kuveyt’in ev sahipliği yapacağını hatırlattı. Bazılarının Koalisyon’un sivilleri hedef aldığı yönündeki suçlamalarına ise şiddetle karşı çıktı. Bununla birlikte ‘yapılan hataların kabul edildiğine; gerçekleşmesi durumunda böyle hataları soruşturmak için bir mekanizma olduğuna’ işaret etti. Öte yandan, “Husi grubu, kasten sivillere silah doğrultuyor. Suudi Arabistan’da da halkın yaşadığı noktalara rastgele balistik füze atışı yapıyorlar. Bu uygulamalar, uluslararası kanuna aykırı. Biz bunu kınıyoruz. Suudi Arabistan Krallığı, nefsi müdafaa hakkına sahiptir. Güvenlik Konseyi’nin kararlarına özellikle de 2216 sayılı karara uyulması gerekir. Bu karar Husilerin, 2014 yılında meşru hükümete yönelik darbenin ardından ele geçirdikleri bölgelerden çekilmesini; aynı şekilde ağır ve orta silahları teslim etmesini talep ediyor. Bununla beraber Husi grubu, Yemen toplumunun aslî bileşenlerindendir. Bundan dolayı siyasi bir oluşum gerçekleştirme, seçimlere ve hükümete katılma hakkına sahiptir” ifadelerini dile getirdi.
‘Balistik füzeler’ konusunda İran’ın parmağı
İran’ın Husilere silah desteği vermesine dair soruya Uteybi şu yanıt verdi; “İran, komşu ve Müslüman bir devlettir. Bölgede çıkarları olduğunu anlayabiliyoruz. Ancak bu çıkarların bölgedeki güvenlik ve istikrarı sarsmaması gerekir. (…) İran’dan Arap ülkelerinin içişlerine karışmamasını talep ediyoruz”.
İran dosyasının Güvenlik Konseyi’ndeki durumuna işaret ederek, “Nükleer dosyası, gündem konuları arasında yer almakta. ABD gibi herhangi bir üyenin de İran’ın yıkıcı rolü gibi başka konuları gündeme getirme hakkı vardır. Kuveyt, Birleşik Krallığın 2018 Şubat’ında sunduğu karar tasarısına lehte oy kullandı. Bu tasarı, Yemen’e yönelik yaptırımlar komisyonundaki uzmanlar heyetinin, Yemen’e balistik füze ihracında İran’ın rolü olabileceğine dair raporunu da içeriyor. Ancak Rusya geçtiğimiz Şubat ayında söz konusu kararın kabul edilmesine engel olmak için veto hakkını kullandı” dedi.
ABD ve İran arasında yaşanan gerginliğin İran’ın tehdit ettiği şekilde Hürmüz Boğazı’nın kapatılmasına yol açacağından korkulup korkulmadığı sorulunca ise “Boğaz’ın kapatılması, uluslararası kanunların alenen ihlali niteliğindedir ve küresel ekonomiye zararı dokunur” ifadelerini kullandı.
Kuveyt’te tutuklanan İranlılar hakkında ise şu ifadeleri kullandı; “Biz gerekli önlemleri aldık. Birilerinin iç işlerimize burnunu sokmasını izin vermeyiz. İran ile ilişkilerimiz oldukça açık. 598 sayılı karar, BM Genel Sekreteri’nden bölgenin güvenlik ve istikrarını artırmak için gerekli önlemler ve düzenlemelerin alınması adına bölge ülkelerinin tümü ile iletişim kurmasını istiyor”.
Suriye’nin yeniden yapılandırılması için 400 milyar dolar
Suriye krizi hakkında da konuşan Uteybi, meseleye ilişkin şu sözleri sarf etti: “Suriye’de olanlar bir felâket. Ölenlerin sayısı, yarım milyonu aştı. Mülteci olarak çıkanların sayısı 5 milyonken kaçakların sayısı 6 milyon. Bunların yanı sıra ülkenin yeniden yapılandırması için 400 milyar dolara ihtiyacı var”. Geçtiğimiz Şubat ayında yaşanan Doğu Guta olayları sırasında İsveç ile ortak bir çabanın ürünü olarak çıkan 2401 sayılı karara değinen Uteybi, “Maalesef bu kararın hayata geçirilmediğini ve buna üye devletler arasındaki tavır ayrışmasının sebep olduğunu’ dile getirdi. Bu konuya ilişkin olarak ‘Rusya’nın 12 defa veto hakkını kullandığını ve bunun da Suriye meselesinin çözümünde Güvenlik Konseyi’nin elini kolunu bağladığını’ belirtti. Öte yandan ülkesinin ‘2254 sayılı karara göre Güvenlik Konseyi’nin kararlarına ve siyasi düzenlemelere destek verdiğinin’ altını çizdi.
Uteybi sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Güvenlik Konseyi, birlik halinde olduğunda etkili olabilir. Bazı zamanlarda Konsey, birlik halinde hareket edebiliyor ancak ilgili taraflar, barışa hazır değil. Güney Sudan, bu duruma örnek teşkil eder. Libyalı taraflar da Suheyrat Anlaşması’nı imzaladı ama şimdi bu anlaşmada değişikliğe ihtiyaç olduğunu söyleyenler çıkıyor ve başka bir anlaşmadan bahsediliyor”.
Kuveyt ve Suudi Arabistan, Irak’a destek oluyor
Arap meselelerinin düzeltilmesinde Güvenlik Konseyi’nin bir rol oynaması için Kuveyt ve Irak tecrübesinden alınabilecek dersler hakkında sorulan soruya şu yanıtı verdi; “Birkaç gün önce Irak’ın Kuveyt’e saldırısının 28. yıldönümü idi. Bu, acı ve zihinlerden silinmeyecek bir hatıradır. Bununla birlikte biz bu tecrübeden dersler çıkarıyoruz. Hâlihazırda geçmişin ve önceki rejimin felâket çağıran maceralarının izlerini silmek için Irak Hükümeti ile birlikte çalışıyoruz. Birçok işte mesafe kat ettik. İlişkimiz, sağlıklı bir seyirde ilerliyor. DEAŞ’a karşı operasyonlar, yüz binlerce Iraklının yerinden edilmesine sebep oldu. Biz bu kimselere doğrudan ve BM aracılığıyla çeşitli yardımlar sunduk. Operasyonların bitişinin ardından ise geçtiğimiz Şubat ayında Irak’ın yeniden yapılandırılması için düzenlenen uluslararası konferansa ev sahipliği yaptık. Bu organizasyon, 30 milyar dolarlık bir taahhüdü sonuç verdi. Biz de Kuveyt olarak 2 milyar dolar yardım sözü verdik. Son zamanlarda su ve elektrik gibi temel hizmetlerdeki sıkıntıları protesto etmek için güney eyaletlerde çıkan gösterilerde Suudi Arabistan ile biz, acil yardım sunan ilk ülkeler arasında idik. Diğerlerinin de tüm bunlardan ders almasını umuyorum”.
Kuveytli Elçi, Suudi Arabistan ile Körfez ülkeleri arasındaki ilişkiyi ‘oldukça iyi’ ifadesi ile nitelendirerek, Kuveyt’in Yemen’deki meşru hükümeti geri getirmek için oluşturulan koalisyonun çatısı altında yer aldığına işaret etti. Ardından konuşmasına şu sözlerle devam etti: “Biz, birçok uluslararası meselede Suudi Arabistan Krallığı ve diğer Körfez ülkeleri ile neredeyse aynı görüşteyiz. Körfez ülkelerinin kendi arasında yaşanan anlaşmazlıklarda ise ülkemizin emiri Sayın Şeyh Sabah el-Ahmed el-Cabir el-Sabah arabuluculuk için her daim hazırdır. Bu krizin sona ermesini ve istenen sonuçlara ulaşılmasını temenni ediyoruz. Asla ümitsizliğe kapılmayacağız ve bu krizi sona erdirmek için çabamıza devam edeceğiz. Biz bu krize, Allah’ın izniyle yakın bir zamanda aşılacak olan ‘geçici bir kriz’ gözüyle bakıyoruz”.