Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Washington: Esed kimyasal silah kullanmaya devam ediyor | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Suriye meselesi, Münih’te düzenlenen Güvenlik Konferansı’nın ikinci gününde gündemdeydi. Bu bağlamda ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Herbert McMaster, Suriye rejimi lideri Beşşar Esed’e Suriye iç savaşında kimyasal silah kullanımına yanıt olarak intikam darbelerinin artacağına dair tehditte bulundu. McMaster, konferansta yaptığı konuşmada, “Fotoğraflar, Esed’in kimyasal silah kullanmaya devam ettiğini açıkça gösteriyor” dedi. Esed Hükümeti ve yandaşlarının bu durumun sorumluluğunu üstlenme zamanının geldiğini söyleyen McMaster, Suriye’de kullanılan kimyasal silahlara tepki olarak ABD’nin Nisan 2017’de Suriye hava üssüne füze saldırısı gerçekleştiğini hatırlattı.

Donald Trump’ın ABD Başkanı seçilmesinden birkaç ay sonra, Esed güçlerinin Han Şeyhun’a yönelik kimyasal saldırılarına cevaben Washington, Humus’taki bir askeri üsse operasyon düzenlemişti.

McMaster: İran’a baskı yapılmalı

McMaster, yasaklı silah kullanan devletler hususunda Suriye ve Kuzey Kore’yi aynı kefeye koyarken, “Yasak silah kullanan ülkeler yalnızca Kuzey Kore ve Suriye değil. Bu konuya İran da dahil. Şimdi İran’ın bölge istikrarını bozma ve füzeleri geliştirme arzusu ile mücadele vakti geldi” açıklamasında bulundu. Güvenlik Danışmanı, İran’ı, Devrim Muhafızları ve casusluk ağları vasıtasıyla bölgedeki çatışmaları alevlendirmekle suçladı. Aynı şekilde Devrim Muhafızları’na yaptırım uygulama ve onlarla bağlantılı ortaklarıyla işbirliğini sonlandırma çağrısında bulunan McMaster, insan haklarına saygı göstermesi için İran’a baskı yapılması gerektiğini vurguladı.

McMaster, ABD Başkanı Trump’ın geri adım atmakla tehdit ettiği İran nükleer anlaşmasına değinmedi.

İlgili taraflar, her 3 ayda bir anlaşmanın gözden geçirilmesi için toplanırken, Trump geçtiğimiz Ocak ayında nükleer anlaşmanın son bir kez daha uzatılmasına karar vermişti.

Öte yandan nükleer anlaşmayı savunan ve ABD’ye anlaşmaya bağlı kalma çağrısı yapan Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel ise, ‘bölgede istikrarı bozan ve bölgenin gerilemesine neden olan İran siyasi etkilerine karşı Washington ile ortak strateji’ geliştirme çağrısında bulundu. Gabriel, “İran’ın bölgedeki hegemonya kurma girişimlerine karşı tek mücadele yolu olarak, Suriye ve Yemen’de daimi bir siyasi çözüm çalışmalarına ihtiyacımız var” dedi.

İran nükleer anlaşmasının en büyük destekçilerinden olan Almanya, İran’ın bölgeye müdahalesine karşı yeni yaptırımları da reddediyor. Ancak belirtilene göre Gabriel’in ifadeleri, Avrupa’nın İran’ın Ortadoğu’da yayılma girişimleriyle mücadelede yeni bir adım atmaya gönüllü olduğuna dair en güçlü mesaj olabilir.

Gabriel ayrıca, Suriye’de tehlikeli bir tırmanış yaşandığını söylerken, Rusya’nın girişimlerine dair Soğuk Savaş dönemine geri dönme uyarısında bulundu. Aynı şekilde Bakan Gabriel, Rusya ile yeni bir yaklaşım çağrısında bulundu.

“Hiç kimse Avrupa’yı bölmeye çalışmamalı”

ABD hükümetine olan güven eksikliği konusunda da endişe duyduklarını belirten Sigmar Gabriel, “Artık Amerika’yı tanıdığımızdan emin olamıyoruz” dedi. Gabriel, Çin ve Rusya’nın Batı liberal sistemine kuşkuyla yaklaştığını söyleyerek bu nedenle ABD’nin Avrupa ile ortaklığa önem göstermesi gerektiğini ifade etti. “Hiç kimse Avrupa’yı bölmeye çalışmamalı. Ne Rusya, ne Çin, ne de ABD” şeklinde konuştu.

Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov tarafından temsil edilen Rusya ise, kendine yönelik nitelendirmeleri reddederek ‘olumsuz bir güç’ açıklamasında bulundu. Gabriel’in ardından konuşan Lavrov, “Batı’da Rusya’nın artan etkisi konusuna değinildiğinde bu durumdan olumsuz bir şekilde konuşuluyor. Konferans tarafından hazırlanan raporda da bu konudan bahsedildi” dedi. Lavrov, bu nitelendirmelerin Rusya için kabul edilemez olduğunu söyledi. Bakan, Avrupa ve ABD’nin ülkesine yönelik Suriye uyarılarına değinmek yerine Ukrayna’ya dikkat çekti.

“Ukrayna yeni Nazilerle dolu”

Nazilerin varlığının devam ettiğini söyleyen Lavrov, bundan ne kastettiği yönündeki bir soruya da “Ukrayna, azınlıkların dillerini kullanmasını engellemek ve kendilerine uygun olmayanları susturmak isteyen yeni Nazilerle dolu” ifadelerini kullandı.
“Kanıtları görmediğimiz sürece tüm bunlar gevezelik”

Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ABD başkanlık seçimlerine Rusya müdahalesi iddialarına da değindi. Bu bağlamda “Herhangi bir tepkim yok çünkü her şey yayınlanabilir. Suçlamaların, iddiaların, açıklamaların nasıl çoğalarak yayıldığını görüyoruz. Bu yüzden kanıtları görmediğimiz sürece tüm bunlar gevezelik olarak kalacak. Diplomatik olmaktan uzak bu ifadem için üzgünüm” dedi.

ABD’de özel yetkili savcı Robert Mueller 13 Rus vatandaşı ve 3 Rus şirketini 2016 yılında yapılan başkanlık seçimlerine müdahale etmekle suçluyor.

“Herhangi bir ülkenin düşmanlık yapması durumunda karşılık veririz”

Diğer taraftan Suriye ve İran meselelerinin yanı sıra NATO’nun geleceğiyle ilgili endişeler de konferansta önemli bir yer tuttu. Bu bağlamda Münih Güvenlik Konferansı’nda konuşma yapan Başbakan Binali Yıldırım, “Ankara, NATO’ya karşı yükümlülüklerini yerine getirdi. DEAŞ’a karşı etkin bir şekilde savaştı. Şu an Afrin’de teröristlerle savaşıyoruz. Bu da taahhüdümüzün bir parçası” dedi. ABD’nin YPG’ye karşı desteğinin Türkiye için anlaşılır olmadığını söyleyen Yıldırım, “Biz, NATO’nun güney sınırını koruyoruz. Bir başka NATO ülkesi de bizim açımızdan inanılması güç bir şekilde terör örgütüyle çalışıyor” ifadelerini kullandı. Herhangi bir ülkenin düşmanlık yapması halinde bu durumu karşılıksız bırakmayacaklarını söyleyen Başbakan, 2016 yılında başarısızlıkla sonuçlanan darbe girişimine atıfta bulundu.

Öte yandan Yıldırım, ülkesinin Avrupa’nın güvenliğini korumaya dair bağlılığını yinelerken, ilk aşamalarda Avrupa’ya günde 2 bin 500 mültecinin girmesine rağmen, şu an günlük olarak sadece 70 mültecinin girdiğini söyledi. Bu bağlamda mültecileri bölgede tuttuklarını söyleyen Başbakan Yıldırım, “Böylece teröristler, Avrupa’ya girmek için mültecilerin arkasına saklanamıyor” dedi.

İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılması halinde de Avrupa’nın güvenliğine olan bağlılığına değinen İngiltere Başbakanı Theresa May, “AB’den ayrıldığımızda da geçmişte olduğu gibi Avrupa’nın güvenliğine bağlı kalacağız. Avrupa’nın güvenliğini herhangi bir şart olmaksızın sürdürmeye kararlıyız” dedi. Terörle mücadele konusunda işbirliği yapmak için pratik yolların bulunması gerektiğini söyleyen May, AB’den ayrıldıktan sonra ortaklıklarını korumak için siyasi iradeye sahip olmaları gerektiğine dikkat çekti. İngiltere’nin dış politikalarına ve özellikle mülteciler ve Rusya ile ilişkilere değinen İngiltere Başbakanı, ülkesinin Suriye’den mülteci alma konusunda temkinli bir politika yürüttüğünü ve 2015 yılında Avrupa’ya yönelik yaşanan büyük dalgadan sonra sadece birkaç yüz mülteci kabul ettiklerine değindi.

Diğer taraftan İngiltere’nin AB’den çıkış oylamalarının, özellikle Polonya ve Romanya gibi doğu Avrupa ülkelerinden gelen mülteci ve göçmenleri kabul etmeme konusunda açık bir mesaj anlamına geldiği belirtildi.

Gabriel dünya savaşı konusunda uyarıda bulundu!

Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, dünyanın 2018 yılında tehlikeli bir uçurumun kenarına geldiğini söyledi. Konferansta konuşma yapan Gabriel, “Uluslararası siyasette günümüzde en az bulunan ve ihtiyaç duyulan unsur öngörülebilirlik ve güvenilirlik” dedi. Gabriel, “Yakın müttefiklerimiz Suriye’de savaşın eşiğinde. Güney Kore ve Kuzey Kore arasındaki nükleer gerginlik Olimpiyat Oyunları sayesinde geçici olarak sakinleşti” ifadelerini kullandı. Bakan ayrıca, Çin’in yükselişinin, Rusya’nın etkinliğinin, ulusalcılığının ve korumacılığın yükselişte olmasının da bu tehlikeyi arttırdığına dikkati çekti.

May, Avrupa ile güvenlik anlaşması imzalamaya çalışıyor!

İngiltere Başbakanı Theresa May, ülkesinin AB’den çıkışının (Brexit) ardından AB ile bir güvenlik anlaşmasının imzalanmasının önemine değindi. Bu durumun birçok vatandaş için ölüm kalım meselesi olduğunu söyleyen Başbakan, Avrupalılara suç ve teröre karşı işbirliği çağrısı yaptı. İngiltere’nin Mart 2019’da AB’den resmi olarak ayrılmasının ardından bir güvenlik anlaşmasının imzalanmaması durumunda ciddi sonuçlar doğabileceği uyarısında bulundu.