ABD, geçen Ekim ayında Suudi Arabistan’dan günlük olarak sadece 563 bin varil ham petrol ithal etti. Bu, 1986 yılının Haziran ayından beri en az miktarda yapılan petrol ithalatıdır. 2003 yılında günlük olarak 2,24 milyon varil ham petrol ithal ediliyordu. O döneme kıyasla ham petrol ithalatı yüzde 75 azaldı. Dünya petrolünün en büyük kaynağı olan Suudi Arabistan, petrole bağımlılıktan ve ekonomiyi çeşitlendirip petrol sektörünün hegemonyasından kurtulmak için bir vizyon planı geliştirdi. Başkan Franklin Roosevelt döneminden bu yana Suudi Arabistan-ABD ittifakı üzerinde tek bir ticaret kaynağı hâkim olduktan sonra Suudi Arabistan-ABD ilişki konseptinde köklü bir dönüşüme şahit olduk. Hatta bu ilişki, petrolün ötesine geçti. Artık iki ülke arasındaki tek bağ petrol değildir. Aksine petrol, iki ülkeyi birbirine bağlayan ekonomik çıkarların bir parçasına dönüştü. İki ülke, birtakım siyasi konularda farklı görüşte olsa da ekonomik çıkarlar sayesinde birbirinden kolayca vazgeçemeyeceğini anladı. Şunu da göz önünde bulundurmalıyız ki Kral Abdülaziz döneminden bu yana Suudi Arabistan-ABD ilişkilerinin zeminini her şeyden önce ekonomi oluşturuyordu.
Hiç şüphesiz Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, önceki gün Beyaz Saray’da ABD Başkanı Donald Trump’la görüştüğü zaman Kral Abdülaziz ve Roosevelt arasındaki meşhur görüşmenin akabinde 1945 yılında tesis edilen Suudi Arabistan-ABD ilişkileri, en iyi dönemini yaşıyordu. Suudi Arabistan-ABD ittifakındaki bu büyük gelişme, tesadüfen değil aksine büyük zorluklarla meydana geldi. Bu çerçevede Riyad, 8 yıl boyunca hiç kimsenin katlanmadığı kadar Obama’nın korkunç politikalarına katlandı. Ayrıca Riyad, iki ülke arasındaki ittifak lokomotifi, rayına oturmadan ve iki ülkenin daimi ekonomik çıkarları bu ittifakı pekiştirmeden önce bu sürecin geçeceğine inandı. Dünyadaki en güçlü devletle olan ittifak konusunda Prens Muhammed’in stratejik vizyonu, Beyaz Saray’da Washington’u, başkanı, anayasal kurumları ve özel sektörü ikna etti. Bu ittifaktaki temel taş ise ekonomidir. Suudi Arabistan’la ittifakı sağlamlaştırmak kaçırılmayacak bir fırsattır. Diğer yandan Riyad, bölgedeki çoğu ana meselelerde kendi görüşünü destekleyebilecek bir müttefiki sonunda Washington’da buldu. Bölgesel meselelerde Riyad’a yaklaşanın Washington olması, belki de Riyad’ın en büyük başarısıdır.
Belki de ilk defa dünya düzeyindeki siyasi bir lider, ABD’yi ziyaret edip başkanıyla görüştükten sonra ülkeden ayrılmıyor. Aksine Prens Muhammed bin Selman, iki haftadan fazla sürecek başka bir ziyarete başlıyor. ABD içerisinde binlerce mil yol kat edip yatırımcıları ve büyük şirketleri yerlerinde ziyaret edecek olan Prens Muhammed, bu ziyaret kapsamında Suudi Arabistan’daki ABD yatırımlarını tanıtacak ve ülkenin sahip olduğu özellikler hakkında bilgi verecek. Ayrıca Prens Muhammed, Suudi Arabistan’da yatırım yapan ABD’deki özel sektörün kaygılarını dinleyecek. Prens Muhammed, yatırımcıya açıklamalarda bulunacak ve hatta yatırımlarının başarılı olacağı konusunda kendilerine garanti verecek. Bu, Amerikalıların iki ülke arasındaki ilişkilerin sadece petrol olmadığını bilmeleri için değil, aksine yeni Suudi Arabistan’ın ne kadar değiştiğini, geliştiğini ve eskisinden ne kadar güzel bir hale geldiğini öğrenmeleri için altın bir fırsattır.
Sonuç olarak Arap solcuların, İhvan, İran ve Katar gibi aynı ittifakın üyelerinin ahenksiz bir şekilde çaldığı bozuk plağa dikkate almamamız gerekiyor. Bunlar, Suudi Arabistan’ın ABD’yle gergin ve anlaşmazlık içerisinde olduğu bir zamanda Suudi Arabistan’a karşı koyamazken Suudi Arabistan-ABD ilişkilerinin kesinlikle en iyi olduğu bir dönemde bunu nasıl yapacaklar? Eskiden hikâye ve söylentiler yaydıkları gibi şimdi de onlar, Suudi Arabistan-ABD ilişkilerinin en güçlü olduğu bir zamanda aynı hikâye ve söylentileri yaymaya devam ediyorlar. Bir gün bile durmayacaklar. Hedef, ne ABD ne de ABD’yle olan ilişkiler. Asıl hedef, zayıf bir Suudi Arabistan. En çok korktukları şey ise, Suudi Arabistan’ın şu an geçmişte olduğundan daha güçlü bir hale gelmesidir. Suudi Arabistan, ilerleyip güçlendikçe onlar daha çok zayıfladı. Suudi Arabistan, çıkarlarının her şeyden önce geldiği kararlı stratejisinde başarılı oldu. Diğer yandan düşmanları ise Suudi Arabistan’ı engellemeyi umarak onu esefle izlemekten başka seçenekleri yok. Planladıkları gibi Suudi Arabistan, sendelemedi ve düşmedi.