Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Yahudi Haham: Siyonizm sömürgeci bir harekettir, Yahudilik devlet değil dindir | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Filistin meselesi, Ortadoğu’daki mücadele ve İsrail’in konumu, en başından beri, bir Yahudilik projesi olması üzerinden değil, Siyonist bir sömürge projesi olması üzerinden ele alınmalıydı. İsrail’in kurulması, Batı’nın “Haçlı Seferleri” Arapların ise “Frank savaşları” olarak adlandırdığı, papa’yı memnun etmek ve Avrupalı gönüllüleri savaşa çekmek için yapılan eski bir sömürge projesinin yenilenmesiydi. Bu nedenle, Ebu Ammar –Allah rahmet eylesin- ve onunla birlikte El Fetih Hareketi Merkez Komitesi üyelerinin geri kalanı ve Devlet Başkanı Mahmud Abbas (Ebu Mazen) bu fikrin en hararetli savunucularıydı. Bunlar bir dizi Yahudi’yi Filistin Ulusal Meclisi’ne üye olarak atamaya hevesliydiler. Bazı Filistinli grupların ve bu mücadeleye siyasi açıdan değil de dini açıdan bakan bazı Arap ve İslam ülkelerinin muhalefeti olmasaydı, bu doğru ve son derece önemli adımda ilerlemek mümkün olabilecekti. Siyonist hareketin ve İsrail’in, bir Yahudi projesi değil, Batı sömürge projesi olduğunu düşünmek gerekirdi.

Balfour Deklarasyonu’nun ilanından bu yana, Arapların şunu iyi idrak etmeleri gerekirdi; Siyonist bir takım çevreler -biz onları daha ziyade Lionel Rothschild, Theodore Herzl’in şahsında tanıdık- bu mücadeleyi Batının sömürge hareketinin bir parçası olarak yürütürken, diğer bir kısım Yahudiler ise bu meseleye salt dini zaviyeden bakıyorlar. 1948’de Filistin’in bir parçası üzerinde kurulan bu devlet, Yahudiliğin dini bir projesi olarak değil, Batının sömürge projesi olarak kuruldu. Bunun en büyük kanıtı, Fransız General Goro, işgalci güçleriyle Şam’a girdiğinde, Selahaddin Eyyubi’nin türbesine yöneldi ve onun önünde durup şu sözleri söyledi: “İşte bak ey Selahaddin! Biz geri döndük.” Bu sözlerin asıl amacı, Frank’lerin, bu ülkeden çıkarıldıktan sekiz yüzyıl sonra ülkeye geri döndüklerini hatırlatmaktır.

Burada şuna dikkat çekmek gerekir ki; Filistinliler, özellikle de El Fetih hareketinin liderleri, bu İsrail devletinin dini bir proje değil, politik bir sömürge projesi olduğu gerçeğinin farkındaydılar. Bütün bu yaşananlar ve geçen bu uzun zamandan sonra “Haçlı Seferleri” teriminin Batı Avrupa kaynaklı bir kavram olduğunu bilmek gerekirdi. Araplar ise, Avrupalıların Filistin’i ve tüm bölgeyi hedef alan bu savaşlarına “Frank savaşları” adını vermişlerdir. Çünkü bu savaşlar ekonomik ve politik saiklerle yapılmış olup “Haç” veya Mesih aleyhisselam ile bir ilgisi yoktur. Birinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi sömürgeci bir işgal hareketiydi. Sömürgeci savaşçılar tüm bölgeyi paylaştıklarında, bu Siyonist devleti Filistin’de kurdular.

Üsame bin Munkız’ın Selahaddin Eyyubi ve diğerleri için yazdıklarında “Haçlı Seferleri” ibaresi hiç geçmez. Araplar ve Müslümanlar bu savaşları dini savaşlar olarak değil, işgalci ve sömürgeci birer savaş olarak gördüler. Bu yüzden de buna “Frank savaşları” dediler. Fransızlar, İngilizler ve onlarla birlikte savaşa katılanlar ise bu savaşlara “Haçlıların seferleri” adını verdiler. Zira Papa ve Avrupalıların çoğunluğunu, bu savaşların kendi savaşları olduğuna, onlara destek olmaları ve katılmaları gerektiğine ikna etmeleri gerekiyordu.

Her neyse önemli olan, Siyonist devletin kurulmasının üzerinden yetmiş yıl geçti ve bu devlet bir Batı sömürge projesi olarak kuruldu. Bunun bir göstergesi de Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması ve ülkesinin büyükelçiliğini Tel Aviv’den buraya taşıması olmuştur. Şüphesiz, ABD’de, birçok Avrupa ülkesinde hatta dünyada bazı Yahudi kuruluşları var ve bunlar, İsrail’i bir Yahudi devleti olarak tanımayı reddediyorlar. Bu bakış açısı, ana merkezi Batı Şeria’daki Nablus dağlarından birinde bulunan Samiriler topluluğunun (Şomronim) görüşleriyle uyuşmaktadır.

Bu konuda çok şey söylemek mümkündür, ancak şunu belirtmek gerekir ki, konuya katkı yapan son kişi, ABD’de ikamet eden Haham Yakub Shapiro’dur. Kendisi güçlü ve etkili bir Yahudi topluluğuna liderlik ediyor. Trump’ın, “ABD Büyükelçiliği’ni Yahudi halkının başkenti Kudüs’e taşıyacağız” sözünü reddetmiştir.

Haham Shapiro şunu söylemiştir: “Başkan Trump, ülkesinin dış politikasını istediği gibi yönetmekte serbesttir. İsterse Miami Beach’i İsrail’in başkenti olarak ilan edebilir, ancak Yahudi halkı hakkında konuşmaya başladığında artık dini bir alana girmiş olmaktadır. Bu ise benim uzmanlık alanımdır ve diyorum ki Yahudi halkı ile Kudüs arasında hiçbir siyasi ilişki yoktur. Kudüs sadece kutsal bir şehirdir ve Yahudi halkının önceden hiçbir zaman bir başkenti olmadı. Yahudi halkının hiçbir ülkesi, eyaleti ve bölgesi yoktur. Yahudi halkı dini bir topluluktur. Sadece Kudüs’e yönelerek dua ediyoruz, çünkü o kutsal bir şehirdir. Siyasi bir başkent olmadığı için, kimin egemenliğinde olduğu da önemli değildir. Kudüs bizler için kutsaldır ve hangi otorite altında olduğu bizleri ilgilendirmemektedir. Türklerin, Romalıların veya İngilizlerin yönetimi altına girmesi aynı şekilde bizleri ilgilendirmemektedir. Siyonistler, Yahudi halkına siyasi bir başkent yaratmak için çalışmaya başladılar. Bu düşünce Yahudi dininin özüne ters düşüyor. ”

Şunları da ilave etti: “Sina’da, çölde, Rabbimiz Tevrat’ta bize şöyle dedi: ‘Yahudi halkı toprak, dil veya medeniyet yüzünden bir halk değildir. Biz dinden ibaretiz. Biz bu dini kabul ettiğimizde Yahudi halkı olduk. Hiçbir toprak, bölge ya da başkente sahip değildik. Din adamları; Tanrı’nın bize, Yahudilik inancımız ile yerin/toprağın hiçbir ilgisinin olmadığını bildirmek için Tevrat’ı çölde verdiğini söylüyorlar.”

Haham Shapiro şunu da demiştir: “Papa Netanyahu’yu ziyaret etti. İsrail başbakanı ona Mesih’in burada yaşadığını ve İbranice konuştuğunu söyledi. Papa ise Mesih’in Aramice konuştuğunu söyledi. Netanyahu, ‘Evet, ama az da olsa İbranice biliyordu’ dedi. İbranice asla Yahudi halkının dili olmamıştır. Kutsal Topraklar gibi sadece kutsal bir dildi. Yahudi halkının bir başkenti olduğunu varsaysak veya iddia etsek bile, bu, Kudüs’ün Yahudilerin başkenti olduğu anlamına gelmez. İsrail Yahudi halkı demek değildir. 1948’de kurulmuş bir yapıdır. Siyonistler, Kudüs’ün Yahudi halkıyla iki bin yıllık bir ilişkisi olduğunu söylüyorlar, doğrudur, fakat bu durum Kudüs’ün İsrail’in başkenti olduğu anlamına gelmez.”

Shapiro şunları da ilave etti: “Yahudi Siyonizm’inden yüzlerce yıl önce Evanjelist Hıristiyanlık (Hıristiyan Siyonizmi denilebilir) vardı, Evanjelistlerin İngiltere’de büyük bir etkisi olduğundan, Siyonistler Evanjelistlerin yorumlarını esas almışlardır ve günümüzde bunu çokça kullanıyorlar. Netanyahu ifadelerini Evanjelist Hıristiyan terminolojisinden seçmiştir. Zira onlar İbraniceyi öne çıkarıyorlar. Siyonistler “Kitab-ı Mukaddes” dediklerinde, Yahudiliğin temel nüshasını değil, Evanjelist versiyonunu kastederler. Netanyahu, kendi devletinin, bir Yahudi olarak benim de devletim olduğunu söyleme hakkına sahip değildir. Ben Amerika’da doğdum, annem Polonya’da, babam ise İngiltere’de doğdu. Bizler Yahudi’yiz ve İsrail’le hiçbir ilgimiz yok. Bizler dindarız ve Netanyahu Yahudilikle çelişmekte, hatta söyledikleri ve yaptıklarıyla Yahudi dinine karşı çıkmaktadır. İsrail devlet olarak benim için hiçbir şey ifade etmiyor. İsrail’in varlığı Yahudi dinine bir saldırıdır. Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak görmek, dini kimliği ulusal bir siyasal kimliğe dönüştürmek demektir. Bu da Yahudi dinine saldırmaktır.”

Filistinliler, Araplar ve Filistin davasıyla ilgilenen herkesin tanıdığı Haham Yakub Shapiro sözlerini şöyle tamamladı: “Netanyahu şöyle demiş: ‘Biz Yahudilerle Kudüs arasında bir bağ vardır, bu yüzden İsrail’in bir parçası olmalıdır.’ Bu görüş doğru değildir. Bu kutsal şehrin kutsallığı, onu yöneten kimselerle ilgili değildir. Bu nedenle, İsrail’in bir parçası olması için de kesinlikle bir neden yoktur. ”

Son olarak, bu hahamları ve bu Yahudi gruplarını, Filistinliler, Araplar ve hatta bütün Müslümanlar önemseyip dikkate almalı değil mi?

* Not: Makaledeki Hahama ait tüm ifadeler, ses ve görüntü olarak kayıtlıdır.