Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Yaşanan olaylar üzerinden Arapların geleceğine bakış | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Arapların geleceğiyle ilgili optimistik bir vizyon ortaya koymak için Arap dünyasının yaşadığı şu anki şanssızlıkları aşabilecek miyiz? Hâlihazırdaki Arap tablosunu bu şekilde değerlendirirken karamsar olabilirim. Ancak ben objektif olduğumu düşünüyorum. Çünkü bu sınırlı karamsarlıkta büyük bir gerçeklik payı ve değişime teşvik vardır. Dolayısıyla gönülleri hoşnut etmek, birbirine dayanmış omuzları ve boş mideleri sıvazlamak için iyimser olmak ve “yarın bugünden daha iyi olacak” demek mümkün değildir.

Arap zihniyeti, akl-ı selim bir şekilde krizleri araştırıp çözüm bulmak için felaketleri analiz etmekten ve özeleştiriyle özdenetim yapmaktan hala acizdir. Bu zihniyet, mümkün olduğu ölçüde sokaktaki dini, siyasi ve halk gücünün duygu ve baskılarından etkilenmeye devam ediyor.

Bir Arap olarak aidiyet meselesiyle ilgili bir görüş belirtecek olduğum zaman en azından tek bir kültür, tek bir vatan toprağı ve dost siyasi oluşumlarla bizi bir araya getirecek bir Arap ümmetinin olup olmadığını sorgularım.

Aslında kültür, lügat bakımından sınırlı; ancak üretim olarak insani açıdan çeşitli ve karşılıklıdır. Çünkü kültür, Körfez’den okyanusa kadar Arap ülkelerindeki aydınları bir araya getiriyor. Ayrıca kültür, ulusal yönden yerel çevrelerde diyalog ve etkileşim içine giriyor. Aynı zamanda kültür, gazete, medya, konferans, forum ve araştırma merkezleri aracılığıyla milli açıdan bir iletişim aracıdır. Arap ülkeleri, 20. yüzyılda tek bir dil kültürünün yayılmasını ciddi bir şekilde benimsediler. Ancak dini ve ideolojik nedenlerden dolayı sınırları, engelleri, dar aidiyet ve oluşumları aşmak için ruhsal ve psikolojik olarak birbirine yakın şahsiyetlerin yetişmesini sağlayacak ortak bir eğitim ve öğretim sistemini yerleştirmede başarısız oldular.

Arap ülkeleri, bölgesel ve uluslararası toplum tarafından tanınmış egemen ve bağımsız oluşumlar inşa ederek sömürgecilik ve geri kalmışlıktan kurtuldular. Fakat federal yapıyı ve meclisleri sağlamlaştırmaya yönelik tek bir adım atılmaksızın milli birlik meselesi üzerinden ulusal bağımsızlığın ilan edilmesi şu anki duruma yol açtı. Hatta Mısır ve Suriye arasında birleşme tecrübesini ortadan kaldırdı.

İntifada, birleşmeye yönelik makul bir adım olacağı yerde devlet ve halkın birbirine karşı olan güvenini zedeledi. Dolayısıyla Suriye, Irak, Yemen ve Libya’da devlet ve halk parçalandı. Birleşme, Sudan’da aşınmaya ve baskılara maruz kalıyor. Filistin’deki birleşme ise Mısır’ın gözetiminde mucizevî bir şekilde kurtarılmaya çalışılıyor.

Fakat din, medeniyet, kimlik, sosyal yaşam tarzı ve mizaç olarak daha geniş ideolojik manasıyla kültür, yerel çevrelerde milli aidiyet konusunda halkı bilinçlendirecek derin ve geniş kesimlere ulaşamadı. Örneğin evrensel bir din olan İslam, bazen Farisilik, bazen Kürt ve bazen de Türk olarak bölgesel ırkçılığın etkisi altında sınıflara ve mezheplere ayrıldı.

Farslar ırkçı eğilimini dini terör kisvesi altında yürütüyorlardı. Bu eğilim, Yemen ve Körfez’de kışkırtmaya, Irak’ta mezhepsel müdahaleye, Suriye’de askeri güce ve Lübnan’da Şii Arapları kullanarak Sünni Arap çoğunluğu parçalamaya dayanıyordu. Kürtler ise Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nda haritaların çizilmesine katılmamalarına rağmen eğilimlerini Suriye ve Irak Araplarına yönelik öç ve intikam kisvesi altında yürüttüler. İkinci milenyumda ırkçılığa dayanan Türk eğilimi, alevi devletinin zulmünden kaçan üç milyon Suriyeliyi insani anlamda barındırarak yeni Osmanlıcılığın hayalini kuruyorlar. Dolayısıyla Türk eğiliminin üçüncü milenyumda da ırkçılık bazlı olacağı görülüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kürtlerin yapmadığı şeyleri yapıyor. Erdoğan, İdlib’te Kürt/el Kaide rüyasını yok etmek için görevini tamamladıktan sonra İdlib’ten çekilmek için önceden anlaşma yaptı.

Zayıf milli aidiyet duygusu, günümüzde Arap ülkelerinde yaşanan felaket krizlerinin çıkmasına neden oldu. Belki de kimlik sorunundan sonra bölünme ihtimalleri daha önemli bir hal almaya başladı. Suriye, Irak, Yemen ve Libya toprak bütünlüğünü muhafaza edebilecek mi? Çünkü intifada ve direnişler, İngiltere ve Fransa tarafından yüz yıl önce empoze edilen kimlik/halk formatının başarısızlığını ortaya koydu.

Avrupa, Suriye’yi parçalayan en büyük iki kazma olarak ABD ve Rusya’nın öne çıkması için gözlerden uzak duruyor. Amerika, siyasi ve dini muhaliflerin Arap kimliğinden vazgeçişini fırsat olarak kullandı. ABD, DEAŞ’la mücadele etmek bahanesiyle Türkiye sınırından güneyde Arap toprağına kadar Kürtleri destekledi. Hâlbuki Kürtler, bu toprak(Rakka) üzerinde hiç ikamet etmediler. Sonra çok geçmeden Amerikalılar, hezimete uğratılmış DEAŞ birliklerini İran ve Hizbullah güçlerini takip etmeleri için Irak’tan Deyr-i Zor’a ve stratejik kent el-Meyadin’e naklettiler. Böylece İran ve Hizbullah güçleri büyük kayıplar verdi.

Türkiye, Kürt koridorunun Fırat’ın batısına ulaşmasını engellerken ve Kürtleri Afrin bölgesinde kuşatma altına alırken Rus uçakları da el-Meyadin’de istikrarı sağlamış gibi görünüyor. İdlib’te el-Kaide örgütüne bağlı Heyet-i Tahrir-i Şam’ı bertaraf etmeye çalışan Türkiye ve Rusya arasında söz konusu bölgenin geleceğiyle ilgili olarak bir anlaşma yapılacaktır.

Suriye’de bölünme tablosu belirsiz bir şekilde kalmaya devam ederken Şam rejimi, birliklerinin(İran) Ürdün’le olan güney sınır kapılarına egemen olduklarını söylüyor. İsrail ise, Lübnan’da Hizbullah’la çıkacak herhangi bir savaşta Lübnan ordusunu vurmakla tehdit ediyor. Yani bu durum, İsrail güçlerinin Lübnan’ın güneyine yeniden dönebileceği anlamına geliyor.

Irak ise Kürdistan bölgesinin 30 yıl önce ayrılmasıyla birlikte fiilen parçalandı. Eğer Kürtler bağımsızlıklarını deklare ederlerse nüfusu 12 ila 15 milyon olan Sünniler de bağımsızlıklarını ilan etmeye kalkışacaklar. “Şiistan” devleti ise, Irak’ın orta ve güney kesimiyle başkent Bağdat’ta bilfiil kurulmuş vaziyettedir.

Söz konusu bu varsayımlar, Arapların geleceği için optimistik öngörüler değildir. ABD’nin İran’a karşı yeni tutumu daha fazla endişe ve kaosa yol açabilir. ABD nükleer anlaşmadan çekilmeyerek İran, Başkan Trump’tan darbe yedi. Fakat Trump, aidiyet, mezhep ve çıkar birliği olmaksızın Arap dünyasına müdahale ederek, dünyanın farklı bölgelerinde terör estirerek ve 2025’ten sonra nükleer bombaya sahip olma hırsından ayrı düşünülemeyecek füze denemelerine devam ederek uluslararası düzene karşı çıkan bir devlet olmasından dolayı İran’ı yargılamak istiyor.

Trump, Obama’nın İran’la yapılan nükleer müzakerelerden uzaklaştırdığı Körfez’deki Arapları sevindirdi. Fakat Araplar, Suriye’nin doğusunda henüz netliğe kavuşmayan belirsiz ve taktiksel anlaşmaların nasıl uygulanacağını dikkatli bir şekilde takip ediyorlar. DEAŞ kalıntıları Irak sınırı boyunca Rakka, Deyr-i Zor ve el-Meyadin şehirlerinden sökülüp atılacak. Diğer taraftan bu şehirler, Amerikan birlikleriyle karşı karşıya kalacağından dolayı Deyr-i Zor’a ulaşan İran ve Hizbullah güçleri için bir problem olarak kalacak.

Geçmişte geleceği araştırarak bekledik. Yarın ve yarından sonra da bekleyelim. Bakalım neler olacak!..