Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Yazar özür dilediği zaman | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

2015’in Eylül’üydü, Suriyeli mülteciler, Almanya’ya akın etti. Avrupa’ya ulaşmak için “ölüm tekneleri”ni kullanarak hayatlarını tehlikeye atan mültecilerin hikâyelerini derlemek için Almanya’ya gittim. Manzaralar ve hikâyeler, acı ve üzüntü vericiydi.

Araştırmanın ilk bölümü için tehlikelerle dolu tekne yolculuğuyla gelen bir gencin bana söylediğinden daha iyi bir başlık bulamadım. Ülkesindeki dehşetten kurtulmayı başardığı için memnun görünüyordu. Durumunun nasıl olduğunu sorduğumda genç; “Harika! Günlük 3 öğün yemek, korkusuz bir uyku ve burada ne Baas var ne de DEAŞ” diye cevap verdi. Ülkelerinin bölgede esas bir oyuncu olduğunu zanneden Suriyelilerin bugün Suriye’nin müdahale ve milis sahasına dönüştüğünü keşfettiklerini kaleme aldım.

Araştırma, yayınlanır yayınlanmaz birden telefonum çalmaya başladı. Arayan kişi, “Kardeşim Gassan, bugün benim üzerimde yol açtığın acının boyutunu bilemezsin. Sen, bugünlerde Suriyeli olmanın ve aynı zamanda da patlamanın nedeninin zulüm politikası olduğunu varsayan bir gazeteci olmanın zorluğunu kesinlikle biliyorsundur” dedi.

Arayan gazeteci ve yazar Gassan İmam’dı. Almanya’da sığınma merkezinde 3 öğün yemek bulan Suriyelinin sevincinin kendisini üzdüğünü söyledi. Misafir edildikleri devletlerin soylu duygularına rağmen ister kendilerini ve ailelerini attıkları sığınma merkezlerinde ve çadırlarında isterse kendi topraklarında olsun Suriyelilerin hiç görülmemiş bir hakarete maruz kaldıklarını belirtti. Gassan İmam, Suriye’de yaşananların Suriye’nin katlanma gücünün üzerinde olmasından kaygılandığını ifade etti. Ayrıca Gassan İmam, Suriye toprakları üzerinde devam eden savaşların sadece İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra en korkunç insani felaketle değil de Suriye’nin kimliğinin oynanmasıyla ve bütünlüğünün parçalanmasıyla sona ereceğinden de endişelendiğini dile getirdi.

Gassan İmam, “Sadece Suriye cehenneminden kaçanların hikâyelerini okuyup üzüntü duyduğumdan dolayı seni aramadım. Aksine seni aramamın mesleki nedenleri de var. Bugün röportaj yapma görevini gazetenin yazarlarından birisine verme düşüncesi hâkimken önde gelen bir gazetenin editörünün mültecilerle görüşmek için şahsen gitmesi Suriyeli olarak benim hoşuma gitti. Gazeteler, halkların hafızasıdır. Gazetelerdeki haber ve araştırmalar, tetkik ve karşılaştırma yaptıktan sonra hareket noktası olabilecek ya da kendisine güvenebilecek verileri gelecekte tarihçinin tasarrufuna sunar. Gazetecilerin beklentileri, konumları ne olursa olsun yetkililerin hazır cevaplarını aktarmakla sınırlı kaldığı zaman gelişmiş bir Arap gazetemiz olmayacaktır” diye konuştu.

Benden önceki jenerasyona mensup olan Gassan İmam’ın beni aramasından dolayı etkilendim. İster aynı isterse farklı görüşlere sahip olalım gazetecilik mesleğimizin başlangıcında o jenerasyonu okuduk ve o jenerasyondan bir şeyler öğrendik.

Yazı yazmayı bıraktıktan birkaç ay sonra Gassan İmam’ın kalbinin kendisine ihanet ettiği haberi, birkaç gün önce yolculuğum esnasında bana ulaşınca yukarıdaki telefon görüşmesini hatırladım.

Yaklaşık bir yıl önce Ortadoğu gazetesine döndüğüm zaman Gassan İmam, aramalarına hız verdi. Fakat kader, derin sohbet ve muhabbet sürecinin, yıllardır bu gazetenin “görüş” bölümünün sayfalarını zenginleştiren yazarın acı dönemi olmasını istemişti.

Gassan İmam okuyucularının bilmesi gereken detaylar var. 2017’nin son aylarında Gassan İmam telefon etti. Yorgun ve kanser hastası olduğunu ve yazı yazmayı bırakmak istediğini belirtti. Bunu duyunca şaşırdım. Fakat ben, kendisinden endişelendiğimden dolayı bu konuda kendisini teşvik etmeye çekindim. Gassan İmam’ın kâğıtlar, kalemler, hüsranlar ve hatıralarla tek başına yaşadığını biliyordum. Bir yazar, hasta olduğunu söylediği zaman yazı yazmayı bırakmak ister. Bu da ölümü beklemeye çekilmek istediği anlamına gelir. Gassan İmam’a yazarın istifa etmesinin doğru olmadığını, yazmaya devam etmesini istediğimi ve bunu gazetenin editörü sıfatıyla değil de yazılarını takip eden eski bir okur sıfatıyla yaptığımı söyledim. Tartışmanın ardından Gassan İmam, yazı yazmaya devam etmeyi kabul etti.

2018 yılının ilk haftasında son makalesini gönderdi. Telefon ederek bana “Benim için yazı yazmak, katlanamayacağım bir işkenceye dönüştü. Son dönemece girdiğimi senden gizlemiyorum.” dedi. Konuşmanın seyrini değiştirmek için sözünü kestim. Fakat Gassan İmam ısrar ederek “Bu, son yazım. Artık gücüm kalmadı. Bunun için uygun resmi işlemleri yapmanızı umuyorum.” dedi. Kendisine Ortadoğu gazetesinin, yazarlarıyla olan ilişkisinin hiçbir zaman resmi işlemlere esir olmadığını, gazetenin sayfalarını aydınlatan yazarlarla gurur duyduğunu ve gazeteyle yazarlar arasındaki karşılıklı vefa sözleşmesinin çalışma sözleşmesinin maddelerinden daha önemli olduğunu söyledim.

Gassan İmam’ın yazı yazmayı bırakma talebini onaylamaktan başka bir seçeneğim yoktu. Sağlık durumu elverdiği zaman okurlarına dönmesini temenni ettim. Bana “Öyle görünüyor ki birkaç ayım dışında başka bir şey kalmadı. Her halükarda Ortadoğu gazetesi, benim daima evim, pencerem ve balkonumdu. Zulme ve zorbalığa karşı uzun mücadelemde kendi düşüncelerimi kaleme aldım. Bazen abartmış bazen de kasıtlı olmadan birisini incitmiş olabilirim. Kimseyi kasıtlı olarak rencide etmedim. Fakat zulüm; uzun ve şiddetliydi.” şeklinde yanıt verdi.

Gassan İmam, ülkesi, milleti ve mesleği için büyük hayaller kurmaya kalkışan bir nesle müntesipti. Aynı zamanda o, korku, endişe ve zulüm cumhuriyetlerinde en zor şey olan adalet ve özgürlük hayalleri kurmaya kalkışan bir nesle aitti. Kendi jenerasyonu gibi o da hayallerinin yıkıldığını ve kaleyle hayallerini sağlamlaştırmaya çalıştıkça rüzgârın kaleyi yıktığını gördü. Eleştirmen ve intikam gözüyle yazıyordu. Gassan İmam’ın yazıları sayesinde özellikle 50’li ve 60’lı yıllardaki Arapların zorlu doğum sancısıyla tanışıyorduk. Ayrıca Baas yanlılarıyla Nasır yanlıları arasındaki sorunlu ilişkilerle, Baasçılarla Baasçılar arasında ve generallerle siviller arasındaki ölümcül ilişkilerle tanışıyorduk. “Sedef ve İnci” köşesinde profil, renkli ve yaralayıcı sözlerle bir tabloya dönüşüyordu.

Kanser hastalığının, iç organlarını yok etmesinden ve kendisiyle okurlarını birbirine bağlayan sevgi ve ışık bağını kestiğinden dolayı bir yazarın yazı gönderemediği için özür dilemesi ne zor bir şey!