Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Yemen ve ‘Ayrı’ Milletler’in felakete sürükleyen rolü | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Birleşmiş Milletler (BM) Yemen Özel Temsilcisi İsmail Vild eş-Şeyh Ahmed daha dün Güvenlik Konseyi önünde verdiği demeçte Yemen krizinin çözümü adına BM’nin yeni önerisini sundu. BM Özel Temsilcisi’nin çözüm adına sunduğu fikir ve girişimler o kadar fazla ki sayısını Yemenlilerin bizzat kendileri dahi bilmiyor. Bu girişim ve fikirler bazen bir teklif şeklinde olabildiği gibi bazen ateşkes, bazen de yol haritası olabiliyor. Öneriler bu kadar çok olmasına rağmen hiçbiri başarılı olmamıştır. Sadece isimlendirmeler değişti ve araçlar farklılaştı. Nihayetinde bunların hepsi çarkın dönmesi için gösterilen gayretlerdir. Bu arada BM Örgütü daha kısa daha yakın ve daha kolay bir yolu görmezden geliyor. O da Güvenlik Konseyi’nin 2216 numaralı kararının uygulamaya konulmasıdır. Bu karar, Husilerden çok açık ve net talepler içermektedir. Bunların en bariz olanları; şiddete başvurmayı bırakmaları, daha önceden işgal ettikleri ve içerisinde başkent Sana’nın da olduğu bütün bölgelerden askeri birliklerini geri çekmeleridir. Ayrıca çocukları askere almamaları, kendi saflarındaki bütün bu çocukları serbest bırakmaları ve aynı şekilde komşu ülkelere yönelik her türlü tehdit ve kışkırtmalardan imtina etmeleridir. BM 29 ay boyunca Eski Genel Sekreteri aracılığıyla başarısız oldu. Yeni Genel Sekreter Antonio Guterres de Yemen krizini çözme adına BM kararlarının herhangi birini uygulamayarak tek bir eylem planını dahi hayata geçirmedi. Başarısızlığı devam ettirdi. Bilakis bu geçen sürede darbecilerin devleti yıkma planlarını teşvik etmek suretiyle krizin daha da derinleşmesine katkı sağladı.

BM’nin bütün uyarılarına rağmen darbeciler, kontrol ettikleri bölgelerde toplu cezalandırmalara devam ediyor. Savaş için yaklaşık 10 bin Yemenli çocuğu askere aldılar. İşin garip olanı BM’ye bağlı olarak Yemen’de görev yapan uluslararası örgütler, sanki insanlık suçu işlemekten ve kapsamlı kuşatmadan bunlar sorumlu değilmişçesine Husilerle gayet ılımlı bir işbirliği içerisine giriyorlar. Açıkça alınmış uluslararası kararları bir kenara koyarak devrik lider Abdullah Salih ve Husi milislerinin irtikâp ettiği cürümler ve ihlallere ortak olmaya devam ediyorlar. Bununla da yetinmeyip izlemiş oldukları yolu meşru göstererek teşvik etmeleri de resmi olarak BM, Arap Birliği, uluslararası örgütler ve bütün devletler tarafından tanınan meşru Yemen hükümeti nezdinde büyük bir şaşkınlıkla karşılanıyor. Görünen o ki BM’nin Yemen’deki rolü çözüme yardımcı olmaktan ziyade engel olma konumuna gelmiştir. Buna örnek verecek olursak; BM iki yıl önce birçok kez ateşkes için girişimde bulundu. Bunu yaparken aslında Husi milislerinin nefes almalarına ve alanda üstünlük yaratmalarına bir fırsat temin edilmiş oldu. Bu durumu milisler, Arap koalisyonunun uçaklarını bir süreliği de olsa etkisiz hale getirmek için fırsat bilerek değerlendirdi. Esasında bu ateşkes siviller için oldukça önem arz ediyordu. Ancak Husi milisleri, bu durumu, yürüttükleri savaşa lojistik destek sağlama adına bir vesile yapmak istedi. Dolayısıyla da ateşkes hızlı bir şekilde sona ermiş oldu. Bütün bunlara rağmen BM, rolü gereği, yaşanan olayların müsebbibine kanuni sorumluluğu yükleyip resmi olarak da bunu ilan etmedi.

BM’nin önceki Genel Sekreteri Kofi Annan’ın yardımcılığı görevini yürütmüş olan Mark Malloch Brown şöyle demiştir: “BM’de herhangi bir taş kaldırdığında altında ıslah etmeyi gerektirmeyen bir şeyi görmek neredeyse mümkün değildir.” Doğrusu BM’nin yapısı içinde hâkim olan bu kaotik durum, milislere devlet vasfı verir, hırsızları yardımcılar yerine koyar ve darbecileri uluslararası meşruiyete sahip devletlere tercih edip bu teşkilatı yanlış ölçülere dayandırmaya devam ederse durum daha da kötüye gidecektir.

BM’nin hazırlamış olduğu raporların son derece inandırıcı ve tarafsız olduğunu kim tasdik edebilir? Sürekli olarak Koalisyon aleyhinden beyanatlar çıkarmaktadırlar. Bunu yaparken de bu beyanat ve raporların doğru olup olmadığını gerek onlara gerek ise meşru olan hükümete teyit ettirmemektedirler! Antonio Guterres ise BM’ye ve onda şekillendiğine inanılan evrensel değerlere karşı olan güvenin azaldığı bir dünyada yeni görevini devraldı. Şu ana kadarki tavırları tam bir hayal kırıklığı olarak görülmektedir. Özellikle iletişim kurma noktasında üstün bir niteliğe sahip değildir. Güney Sudan, Libya, Yemen veya Suriye gibi büyük çatışmaların yaşadığı bölgelerde hiçbir güçlü tavır takınmamıştır. Kendisini, gerek dış işlerin idaresi gerek ise iç işlerin ıslahında güçlü bir genel sekreter olarak gösterememiştir.

Amerika başkanı Donald Trump, BM’yi tenkit etmiş “insanların bir araya gelip konuşabildiği ve hoşça vakit geçirdiği kulüp” şeklinde vasıflandırmıştır: Çok açıktır ki BM bu vasfından fazla da uzaklaşmamıştır. Sürekli gerilemesine katkı yapmaktadır. İnandırıcılığını yitirmekte, tarafsızlığı tehlikededir. Esas görevi olan çözümün bir parçası olacağına adeta sorun ve karışıklığın bir parçası olmuştur. Yemen özelinde söyleyecek olursak artık bu kurum BM değil ‘Ayrı’ Milletler’dir.