İş arıyordu Abdullah AlSharfi. Yemenli ve Hajje’den Sana’ya sığınmıştı. Devlet onun gibi bütün memurların maaşını durdurmuştu ve o da kendini Husilerin ve Salih’in milislerinin yönettiği başkentte 8 aydır yalnız hissediyordu. Önündeki tek iş fırsatı Husilerin kendine sunduğu paralı askerlikti. Şimdiyse Hajje’de yaşayan çocuklarının yanına dönebilmek için, ona para verecek birini arıyor.
Alsharfi’yi en çok üzen, başkentte iş bulmak için, evinin eşyasını, eşinin takılarını, küçük televizyonunu satmasıydı. Ama ne iş buldu ne de kimse ona yardımcı oldu.
Zor yaşam şartlarında Sana, sığınmacı ailelerin son limanı haline geldi. Ancak sığınmacılar burayı da artık güvenli bulmuyor. Çünkü ne hizmet var, ne iş fırsatı sadece çığlıklar ve haber kanallarında yer alan sahte hükümetin yalan vaatleri.
Salih’in merkezi yönetimi yüzünden her şey Sana yoluyla ülkeye girer çıkar. İşler bile genellikle Sana’da olurdu. Bu yüzden tüm sığınmacılar buraya gelir ya da burayı geçiş yolu olarak kullanırdı. Sana’da bulunan bazı sığınmacılar ve Sana sakinleri Şarku’l Avsat’a 2014’ten beri yaşadıkları büyük sıkıntıları anlattılar.
AlSharfi, “Savaş dayanılmayacak kadar zor şartlar yarattı, artık tek istediğimiz silahtan arındırılmış medeni bir devlet, bir de çocuklarımızı doyurup hayatımızı idame ettirebilmemiz için maaşlarımızın ödenmesini istiyoruz. Başkent Sana’ya iş bulmak için geldim ama Sanaa’nın da kimseye katlanacak gücünün kalmadığını gördüm. Burada yaşayanların zorlandığını gördüğüm gibi daha iyi bir hayat yaşama şansını yakalamak için gelenler de dah zor şartlarla karşılaştılar. Köylerde kasabalarda yaşamak şehirde yaşamaktan daha kolay genellikle herkes açlığını doyuruyor.’’ dedi
Sanaa’ya ilk gittiğinde çalışmak için Husilerle görüşmüş ancak onlar cephede savaşırsa para kazanabileceğini söylemişlerdi.
Husilerin kuzey bölgeleri ele geçirmesi ve hükümetin olmamasından dolayı Sana, bütün işsiz gençlerin, çaresiz ailelerin buluşma noktası haline geldi.
Ekonomi Uzmanı Ve Tüketici Koruma Derneği Başkanı Fadıl Mukbil Mansur Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “İnsani durum çok kötü Sana, herkesin başka şehirlerden kaçarak sığındığı bir merkeze döndü Çok kalabalıklaştı şehrin zaten bu kadar insanı kaldırmaya gücü ve imkanı yok. Bununla beraber hizmet savaştan dolayı hükümet tarafından kesilmişken hastalıklar da çok çabuk yayılır hale geldi. Kalabalık çok fazla. Kolera, sulu ishal ve vebanın yayıldığını görüyoruz. Elden gelen hiçbir şey yok. Hastalıktan ölenlerin sayısı da gün geçtikçe artıyor. Şimdi de menenjitin yayılmaya başladığını duyduk. Bu koleradan daha tehlikeli. Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar buna önlem almazsa, sayılar gittikçe artacak.
Tüketici Hakları Koruma Derneği Başkanı, “ Bu savaş döneminde tüketici, tüketim zincirinin en zayıf halkası haline geldi. Zira savaşın iki tarafı da halkın haline bakmıyor. Bu anlamsız savaş 26 milyon insanın hayatını etkiledi. 2 senedir süren bu savaş yaşamın tüm koşullarını adeta felç etti.
Başkentteki yaşam koşulları burayı büyük bir hapishaneye çevirdi. Umutsuzca yaşayan halkın hiçbir çaresi yok, sadece ölecekleri anı bekliyorlar. Bunun çok fazla sebebi var, eğer savaştan ölmeyeceklerse yaşamlarını sürdürmelerini sağlayacak olan gıda yoksunluğundan, hizmet eksikliğinden, ölecekler. Dolayısıyla birçok kentte halk açlıkla mücadele ediyor. Memurlar 10 aydır maaş alamıyor.
Öte yandan devlet dairesinde ismini vermek istemeyen bir memur, “Savaştan sonra yaşam şartları gerçekten çok zorlaştı, 9 aydır maaşlarımızı alamıyoruz, hatta vatandaşa verilen kupon kartlar da halkın ihtiyacını karşılamıyor. Çünkü fiyatlar gerçekten çok yüksek. Bu kartlarla gıda ihtiyacımızın bir bölümünü karşılasak bile ev kirasını, çocuklarımızın ihtiyacını, ilaçları ve ulaştırmayı karşılayamıyoruz. Ben bir devlet memuruyum, sadece özel sektörde çalışan kardeşlerimden destek alabiliyorum, bir de eşimin mücevherlerini sattık ondan elde ettiğimiz parayla namusumuzla geçinmeye çalışıyoruz. Her gün tükettiğimiz patates, domates, soğan gibi yiyeceklerin fiyatı artıyor, istikrarsızlık olduğu için doğal olarak bizi çok etkiliyor’’ dedi.
Kirada, yaşayan birçok aile kirasını ödeyemediği için evini bırakıp akrabalarıyla yaşamaya başladı, her ailenin evi 3 odalıyken artık 3-4 aile bir evde birlikte yaşamak zorunda kaldı. Birçok kişi de insanları kira ödeyemiyorlar diye evinden kovdu çünkü zaten o kişi kiradan elde ettiği gelirle hayatını idame ettiriyor.
Sahil kenti Alhadide’den gelen bir devlet memuru ise şöyle diyor, “Alhadide’den kaçma sebebimiz çok sıcak olması, su ve elektriğimizin hiç gelmemesi. Susuzluk çocuklarımızın cildinde yaralar oluşturdu, hatta vebalara yol açtı. Maaşımı alamadığım için ev kiramı ödeyemedim, Sana’da yaşayan abimin yanına geldim, ama o da devlet memuru benim gibi maaşını alamıyor. Sonra abim eşinin takılarını satıp kendine motosiklet alarak çalışmaya başladı. Günlük masrafımızı plastik fabrikasında çalışan oğlumdan alıyoruz. O da çok az maaşla çalışıyor ama günümüzü kurtarmaya yetiyor. Kirayı oğlum, ben ve 3. kardeşim paylaşarak ödüyoruz.’’
Yemenli Um Alya, “Sana’da yaşam artık çok zor, para kaynağımız hiç kalmadı. Dolar da çok pahalı, bu yüzden bütün fiyatlar arttı. Memurların maaşı bu kadar artışa rağmen hem aynı kaldı hem de maaşlarını alamıyorlar.’’
Fadıl Mansur’a dönecek olursak, 17 milyondan fazla Yemenli’nin karnı artık doymuyor, öğünlerinden kısmak zorunda kalıyorlar. 7 milyon Yemenli ise, sonraki öğünün parasını nereden bulacağını bilmiyor. Artık bu insanlar açlığa, her zamankinden daha yakınlar. Çocukların sağlıksız beslenme oranı UNICEF’e göre yüzde 200. Yerel paranın yabancı para karşısında inanılmaz değer kaybetmesi çok büyük bir sorun. Yerel paranın dolar karşısında kaybettiği değer savaştan önceki değeriyle karşılaştırıldığında, yüzde 95. Bu artış gıda fiyatlarında yüzde 40 artışa neden olurken, satın alma gücünün azalmasına, iş kaybedilmesine ve memur maaşlarının ödenememesine neden oldu.
Fadıl Mansur’a göre, olay sadece bu değil, kargaşadan ve istikrarsızlıktan faydalanarak piyasaya sürülen sahte, kullanım süresi dolmuş ilaçlar ölüme neden oluyor. Sınırları denetim ve kontrol altında tutamama, gıdaların yeterli denetime tabi olamaması sonucu ölü sayısı gün geçtikçe artırıyor. Tüm bu şartlar altında bazı kirli zihniyetli insanlar da kaçak gıdaları, ilaçları ithal ederek, tarihi geçmiş gıda ve ilaçları piyasaya sürerek insan sağlığıyla oynuyorlar.
Mansur sözlerine son verirken, vatandaşın maaş alamadığı ve hayatının gün geçtikçe zorlaştığı bu günlerde, ailesinin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için aldığı ucuz ürünlerin yaratacağı sağlık problemlerinden habersiz olduğunu dile getirdi. Sahte, bozuk ya da süresi dolmuş ürünleri satan tüccarın da halk sağlığında yarattığı kötülüğün farkında olmadığını, farkında olsa bile vicdanının çoktan ölmüş olduğunu, denetim kurumlarının da kapalı olması nedeniyle umursamadığını söyledi. Denetim kurumları işini yapmaya çalışsa bile, bu şartlarda denetimin çok yetersiz olacağını söyledi. Tüketici ise sonunu bilmeden sadece ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor. Bunlara rağmen, herkesin tüketiciye karşı suçlu olduğunu, yetkili mercilerinin işini yapmadığını, yargının kontrol mekanizmasını elinde tutamamasının sonucunda, halkın farkındalığının tamamen ortadan kalkmasına neden olduğunu düşünüyorum dedi.