Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Yeni Suudi Arabistan… Geleceğin yeni yol haritası | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

*Dr. Züheyr el-Harisi

Suudi Arabistan’da hayat, bölgedeki olaylar ve tehlikelere rağmen normal akışında ve sakinlik içerisinde devam ediyor. Kral Selman bin Abdulaziz rehberliğinde, bölgede herkes tarafından bilinen kaos ve şiddeti göz önünde bulundurarak geleceğe doğru hedefinden sapmadan ilerliyor.

Suudi Arabistan Krallığı, geçtiğimiz yıl içerisinde, iç ve dış dosyalarda güvenlik, istikrar ve yüksek menfaatleri korumak için geniş kapsamlı tarihi ve zor kararlar aldı. Geçtiğimiz aylarda hem Suudi Arabistan’ın iç ve dış konumunu güçlendirmek, hem de siyasi katılımı teşvik etmenin yanı sıra, devletin istikrarını ve gelişimini artırmak için bakanlık değişikliklerine gidilerek taze kan aşılandı.

Geçtiğimiz yıl, yani 2017 yılı içerisinde Suudi Arabistan’da yurtiçi ve yurtdışında birçok etkinlik meydana geldi. Ancak Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın geleceğe yönelik başlattığı yeni vizyonlar ve önemli mevkilere genç prenslerin getirilmesi gibi önemli başlıkları söylemeden geçemeyiz. Aynı şekilde diğer bir önemli gelişme ise, Riyad’daki tarihi Arap İslami Amerikan Zirvesi’nin düzenlenmesiydi. Bu zirve, ABD politikasının ve bölgedeki diğer belirleyicilerin pusulasında değişikliğe sebep oldu. Terörle mücadele ve Katar krizi dosyasındaki başarıların yanı sıra ‘yolsuzlukla mücadele’ konusunda elde edilen ilerlemeler Suudi Arabistan’ın yıl içerisinde kazandığı ivmelerdir.

Bununla birlikte, Suudi Arabistan, son aylarda pek çok kişi tarafından takdir edilen önemli başarıların sergilendiği güzel bir atmosfer yaşadı. Suudi Arabistan terör korkularıyla yüzleşirken ve tüm standartların sağlandığı etkileyici bir başarıya ulaşmış olan Hac sezonunu kutladı. Son olarak Suudi Arabistan futbol Milli Takımı, Moskova’da yapılacak olan 2018 Dünya Kupası’na katılmaya hak kazandı.

Suudi Arabistan, yaşadığı tarihsel dönemlerden, yaşanabilecek olaylarla ilgili öngörülere ve olası tüm spekülasyonlara karşı durabilme tecrübesi edindi. Elimizde Biat Heyeti gibi canlı bir sistem örneği var. Anayasal bir sistem olması açısından bu heyet, kendisini, krallıkla yönetilen sistemlerdeki iktidar değişikliklerinde yaşanabilecek sorunların çözümünde ve Arap siyasi arenasında nitelikli bir değişim olarak kendisini gösteriyor. Peşinden gidilmesi gereken bir örneklik teşkil eden bu heyet, ulusal birliğin korunmasını sağlarken, hükümet kurumlarına olan güveni güçlendirerek yeni bir çağ ve safhanın başlatılmasına olan saygı ve güveni yansıtıyor.

Vizyon ve Görünüm

Dürüstlük ve şeffaflık, Suudi Arabistan’ın yönetiminde her zaman var olmuştur. Kral Selman’ın ileri görüşlülüğü, gelecek öngörüleri ve ferasetiyle veliahtlığa Prens Muhammed bin Selman’ı seçti ve önemli bir gelişme evresi olan petrol sonrası dönemde insani unsurlar, güvenlik ve refahı sağlaması için ona güvendi.

Kaygıların ötesinde, ‘Vizyon 2030’ medeniyet projesi ile yeni bir süreç başlatan Veliaht Prens, yeni ruhu, cesur vizyonu, yönetim ciddiyeti ve büyük girişimleriyle ülkesini basmakalıp algılardan kurtararak görkemli projelerin gerçekleştirildiği bir yer haline getirdi. Daha parlak ve daha fazla saygı duyulan bir Suudi Arabistan oldu.

Suudi Arabistan, ilerleyişinin engellemesi gibi zorluklarla karşı karşıya bırakılıyor

Suudi Arabistan, bazı konuların abartılması ve dramatize edilmesi, hac ve diğer dosyaların siyasileştirilmesi gibi marjinal meselelerle meşgul edilmeye veya krizler üretilerek ilerleyişinin engellemesi gibi zorluklarla karşı karşıya bırakılıyor. Bu zorluklar, Suudi Arabistan’ı hedef alan ve ortak çıkarlarda yolları kesişen taraflar, gruplar ve ülkelerin, sistematik olarak Suudi Arabistan ve yöneticilerinin imajını bozmaya yönelik kasıtlı propagandalarla baskı ve şantaj uyguladıklarını gün gibi ortaya koyuyor.

Her şeye ve tüm zorluklara rağmen Suudi Arabistan, bizlerin öngöremeyeceği şeyleri gören bir devletin aklına dayanan bir modernleşme yolunda ilerlemesini sürdürüyor.

İstemenin sınırı yok. Hedef, halkının özlemlerini yerine getiren modern bir sivil devlettir. Bu hedefe ulaşmak için dikenler arasında yürüyüp, engebeli yolları geçmek, güçlükler ve engelleri aşmak gerekir. İşte ölümsüz liderlerin özelliği de budur.

Zaman zaman alınan kararlar, Suudi Arabistan’ın değişmekte olduğunu ve diğer ülkelerden farklı olmayan bir devlet yapısına doğru ilerlediğimizi hissettiriyor. Dünyadan tecrit edilemez veya dünyadan ayrıymış gibi yaşayamazsınız. Eski uygulamalar ve eski moda bürokrasiler, modernleşmek isteyen toplumun direnişine karşı koyamaz. Bu, hedeflere ulaşmada farklı ve sağlam bir yaklaşım gerektirir.

Siyasi, sosyal ve ekonomik hareketlilik

Suudi Arabistan bugün, siyasi, ekonomik ve sosyal bir hareketlilik yaşıyor. Bu, değişime ayak uydurmak ve etkileşim kurmanın stratejik bir zorunluluk olduğunu fark eden medeni ve modern bir devletin işidir. Dönüşüm kararı, liderlik tarafından alınan en önemli karardır. Çünkü bu süreç bir devlet olarak ve devlet otoritesini kurarak, gelecek kuşaklara açılım yapılacağı anlamına gelmektedir. Gözlemcilere göre, son yıllarda toplumlardaki değişim istekleri genellikle orta sınıflardan gelmektedir. Ancak Suudi Arabistan’da bu durum farklılık daha gelişmiş bir örneklik göstererek, toplumu daha üst seviyeye çekmesi açısından yönetim tarafından talep edildi.

Kararlı ve cesur adımlar

Veliaht Prens, 4 Kasım’da modern tarih ve Suudi Arabistan tarihinde benzeri görülmemiş bir adımla yolsuzluğa karşı savaş açtı. Suudi Arabistan’da yolsuzluğa karşı bir uyanış var. Ancak siyasi irade için en büyük zorluk, yolsuzluk karşısında yaygın bir çözüm elde etmek ve geçici çözümlere güvenmemekti.

Suudi yönetimi, yolsuzlukla mücadelenin ciddiyetiyle yaşanan sarsıntılarla baş etmeye başladı. Şimdi bu girişim ‘kurumsallaşma’ eğilimi gösteriyor ve bu gerçek tehlike ile kanunlar, usuller ve mekanizmalar yoluyla yüzleşiyor. Öyle sanıyorum ki Suudi Arabistan’ın olağanüstü anlar ve daha önce görülmemiş değişimler yaşadığını söylemek abartılı olmaz. Yolsuzlukla mücadele ile birlikte ‘Kızıl Deniz’ ve ‘NEOM’ gibi büyük ölçekli kalkınma projelerinin ilan edilmesi, sanki Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’ın, krallık dönemi için belirlenmiş bir yol haritası gibi.

Veliaht Prens’in, “Normal bir hayat istiyoruz. Dinimizin hoşgörüsünü güçlendirerek, güzel geleneklerimize bağlı kalarak, dünyayla bütünleşerek, aşırılık ve terörizmi ortadan kaldırarak yaşamak istiyoruz. NEOM projesi, yurtiçine ve yurtdışına gerçekten toplum olarak gerçekten ne istediğimizi gösteriyor” şeklindeki ifadeleri, NEOM projesinin kültürel, sosyal ve ekonomik boyutlarını düşünen herkes yeni bir Suudi Arabistan’ın inşa edildiğini hissettiriyor.

Ancak kuruluşundan bu yana Suudi Arabistan politikasını, söylemlerini ve tutumlarını analiz edenler, İslam’ın kalbi ve Arap medeniyetinin beşiği olduğunu vurgulamaya çalıştığını görürler. Tarihsel bir mirasa ve değerlere, güçlü yönlere ve yeteneklere sahip olan Suudi Arabistan, dünyanın ayrılmaz bir parçası ve aktif bir oyuncusudur. Suudi Arabistan diplomasisindeki hareketlilik, Kral Selman bin Abdulaziz’in siyasi yaklaşımlarını ve ülkesinin üstlenmesini istediği önemli rolü açıkça ortaya koymaktadır. Suudi Arabistan’ın siyasi ve askeri sözlüğünde, yayılmacılık ve bölgesel hırslar yoktur. Ayrıca kimsenin topraklarına veya içişlerine müdahale etmesine izin vermez.

Uluslararası ilişkiler

Suudi Arabistan’ın dünya liderlerinin ağırlandığı toplantılara ve konferanslara ev sahipliği yapması, önemli başkentlere ziyaretlerde bulunması, uluslararası arenadan kopuk olmadığının bir göstergesidir. Bölgede olup bitenlerin arasında Riyad’ın nihai hedefi, olağanüstü sorunları siyasi yollarla çözmek ve dünyada güvenlik ve istikrar sağlamaktır. Dikkat çekici olan ise, tüm engellere rağmen, Suudi Arabistan, olaylar karşısında seyirci olarak kalmak yerine sorunlarla baş etmeye çalışmaktadır.

Suudi Arabistan’ın ılımlılık ve rasyonellik kavramları üzerine kurduğu, dünya ülkeleri ile siyasi ve ekonomik işbirliğini genişletmeye yönelik dış politikasını şekillendiren şey, uluslararası anlaşmazlıklara karışmasıydı. Buna ek olarak Suudi Arabistan G20 ülkeleri arasında yer alması ve yıllık toplantılara katılması, etkili ekonomik politikalar ve yapıların geliştirilmesindeki rolünü yansıtmaktadır.

Suudi Arabistan, ekonomik büyüme ve gelişmenin, siyaset ve istikrardan ayrı düşünülemeyeceğine inanmaktadır. Mevcut durum ve zamanın, uluslararası arenadaki sorunlu dosyaların mutlaka iyileştirilmesini gerektirdiği açıktır. Çünkü siyasi istikrar olmadan hiçbir gelişme olmaz.

Krizlerle mücadele

Katar krizi, bölgesel ve uluslararası arenada en dikkat çeken konulardan biriydi. Katar’ı boykot eden ülkelerin talepleri açıkça biliniyordu. Körfez ülkeleri, Katar’ın durumun ciddiyetine varması için tüm yolları kullandı. Katar’ın siyasi sözlüğünde, ‘anlaşma’ kelimesinin olmadığı anlaşıldı. Durum çıkmaza girince Katar’ı boykot eden ülkelerin, halklarını koruması, güvenliğini sağlamak için meşru araçları kullanması ve bir takım kararlar alması doğaldı.

Riyad, ABD Başkanı Donald Trump ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin katılımıyla iki gün boyunca olağanüstü bir zirveye ev sahipliği yaptı ve zirvenin merkezinde yer aldı. Tüm dünya, Arap Yarımadası’nın kalbinde yaşanan diyalog ve hoşgörü zirvesini izledi. Yapılan toplantılar, ‘Medeniyetler Çatışması’ gibi teorileri zayıflattı. Üçlü zirve, İslam dininin, hoşgörü ve diyalog dini olduğunun açıkça ortaya konulduğu, terörle mücadelenin ve çok geniş bir diyalog kurulması gerektiğini vurgulayan ‘Riyad Bildirisi’ ile sonlandı. Bildiride, Arap ve İslam dünyası ile ABD arasındaki tutum ve görüşlerde en üst düzeyde koordinasyon kurulacağı vurgulandı. Başkan Trump’ın ziyaretinin en önemli sonucu, ABD’ye olan güvenin yeniden tesis edilmesi oldu. Böylece eski Başkan Obama döneminde uygulanan hatalı politikalar düzeltilerek, geleneksel müttefiklik anlayışı ile siyasi, ekonomik ve askeri ilişkilerin yeniden kurulmasının yolu açıldı.

Bölge, yeni dönüşümlere tanık olurken, bizlerde, hem uluslararası politikada hem de Arap ve İslam dünyası ile Batı arasındaki ilişkilerin doğası bakımından yaşanacak yeni değişikliklere tanıklık edeceğiz. Hedef, gelecek nesillerin daha iyi bir gelecek hayal edebilmelerini sağlamak ve ona yönelik umutlarını açığa çıkarmaktır. Bu da radikalizmle mücadele etmek, nefreti terk edip, yerine birlikte yaşama anlayışı ve hoşgörüyü getirmekle olacaktır.

Bununla birlikte, ülkelerin, terörizmin köklerine inilmesi ve kaynaklarının kurutulması konusunda anlaşma sağlanmasının yanı sıra, bu hedefi gerçekleştirmek için mekanizmalar kurarak bilgi alışverişinde bulunmaları gibi bir dönüşümden zarar görecek tek ülke İran olabilir.

Liderler, aşırılık yanlısı ideolojilere karşı ‘ılımlılık’ başlığı altında Riyad merkezli küresel bir merkez kurulmasını memnuniyetle karşılarken, İran rejiminin uygulamalarına, teröre ve aşırılık yanlısı kesime verdiği desteğe karşı çıktı.

Kral Selman’ın yaptığı, İran rejimi, Hizbullah, Husiler, DEAŞ ve El Kaide’nin benzer olduğunu vurguladığı ve buna karşılık İran halkına, rejiminin, riskini almadığından dolayı minnettar olduğunu belirttiği konuşmanın doğrudan ve güçlü etkileri oldu.

Aynı dönemde Başkan Trump, yaptığı bir konuşmada, ABD’nin bölgede yeni politikalar izleyeceğini söyledi. Amaç; Arap ve İslam dünyasıyla Batı arasında yeni bir sayfa açmak, sorunları çözmek ve güven temelinde bir ortaklık kurmaktı. Trump, İran’ı sertçe eleştirdi ve Hizbullah’ı ‘terör örgütü’ olarak nitelendirdi. Riyad’daki üçlü zirve, bölgede yeni bir çağın başladığını ve Ortadoğu’yu dengelerin yeniden kurulduğu anlamına gelen ABD ile ortaklığın derinleştirilmesi üzerine tarihi bir dönüm noktasıydı.

Suudi Arabistan Diplomasisi

İletişim kanallarının açılması ve krizlerin engellenmesini isteyen Suudi Arabistan diplomasisi, yapılan karşılıklı ziyaretlerinde kanıtladığı üzere Suudi Arabistan’ın bölgedeki ağırlığını ortaya koymuştur. Örneğin, Kral Selman’ın Moskova ziyaretinde, her iki tarafın çıkarları ve bölgenin istikrarına hizmet edecek pek çok noktaya değinildi.

Elbette bazı noktalarda, görüş farklılığı olması, siyasi ilişkilerde normaldir. Suudi Arabistan, bu açıdan, stratejik bir görüş ile bölgedeki olağanüstü sorunları çözme konusunda, Rusya ile aynı fikirdedir. Rusya’ya katılabiliriz de katılmayabiliriz de. Ancak Rusların görüşleri nettir ve eğer bir anlaşma yaparlarsa ona riayet ederler. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya politikasının yeni hedeflerini, eski Sovyetler Birliği’nin varlığı, nüfuzu ve etkinliğini yenileyerek, ulusal nitelikte yeniden şekillendirdi.

Küresel zorluklar

Bugün tüm dünya, güvenlik, istikrar ve hatta varlığını tehlikeye atabilecek ciddi zorluklarla ve birçok tehlikeyle karşı karşıya. Ortadoğu, Latin Amerika ve Kafkasya gibi dünyadaki etki alanları konusunda ABD ile Rusya arasında bir çatışma olduğu sır değildir. Soğuk Savaş’ın iki kutbu arasındaki çekişmeye tanıklık ediyoruz. Ancak bununla birlikte, Moskova ile Washington arasındaki işbirliğinin uluslararası bir ihtiyaç olduğu belirtiliyor.

Suudi diplomasisi, BM’nin küresel çatışmaları ele alması konusunda rahat değil. Güvenlik Konseyi’nin performansına ve bu konudaki tutumuna yönelik eleştirilere ek olarak, sadece suçlamalar ve kişisel izlenimler değil, delil ve kanıtlar üzerine çalışmalar yürütmesini istemektedir.

Öte yandan Suudi Arabistan’ın dış politikası da açıktır. Akılcı bir yaklaşım ile direkt çatışmalara girmekten kaçınarak, oyunu kurallarına göre oynamaya başlayan Suudi Arabistan, varlığını ve tutumlarını açıkça ortaya koymaktadır. Bunun nedeni, kamu diplomasisinin ve sivil toplum kuruluşlarının etkinleştirilmesi yoluyla alınan karar ve katılım sistemidir.

Siyasi kararların gerçekleştirilmesine katkıda bulunulması, etkili ülkelerde lobilerin oluşturulması, yetkin kişilerin aktif işlere atanması, önemli bakanlıklarda bir operasyon odası oluşturulması ve aralarında, farklı çıkarları olan siyasi tarafların saldırılarına karşı koyabilmek için doğru bilgi alışverişinde bulunulması için koordinasyon sağlanması konularında yüksek araştırma merkezlerinin kurulmasına ağırlık verildi.

Bu siyasi vizyon, olayların önceden tahmin edilmesi konusunda, yeni araçlar ve yöntemlerle planları engelleyecek. Ancak bu iş kolay olmadığı gibi imkânsız da değil.

Son olarak, ülkemiz olağanüstü anlar yaşıyor. Bu radikal değişim, yani toplumsal kültürel ve gelişimsel farkındalık, üretmeye yönelik benzeri görülmemiş bir dönüşümün ışıltılarıdır. Bu yeni bir ruh, yurtiçi ve yurtdışında hem zorluklar ile mücadele edecek hem de yüklenilen sorumluluğun büyüklüğü ile Suudi Arabistan’a ciddi bir liderlik konumu sağlayacaktır.

Evet, önümüzde çözmek için pek çok dikenli yoldan geçmemiz gereken sorunlar var. Onları çözmek için özenli bir çabaya ihtiyaç duyuyoruz. Bununla birlikte, herkes, Suudi Arabistan’ı kendi çevresi ile etkileşime giren modern bir sivil devlet haline getirmeyi isterken, bunu gerçekleştirme ihtiyacını fark eden bir liderliğe de ihtiyaç duyuyor.

Suudi Arabistan liderliği, olaylar ve olguların analizi temeline dayanan kapsamlı ve yüksek bir iç ve dış politika vizyonunu oluşturmak ve gelecekteki gelişmelerde çıkarlarını korumak üzere doğru kararlar almak için kurumsal araçlara sahip olmanın öneminin farkındadır.

Suudi Arabistan’ın kültürel ve sosyal mirası, muazzam tarihi dengesi ve değerleri, yöneticiler ile halk arasında doğal bir sosyal ittifak sağlıyor. Bu gibi önemli faktörler ve unsurlar, iç yapıyı güçlendirir. İşte bu varlık, özellikle bölgede yaşanan olumsuzluklara rağmen Suudileri bir arada tutuyor ve onları aşırılıklardan uzak tutuyor. İşte tam da burada milletin çıkarlarının gözetilmesinin önemi yatıyor. Bölgesel, ulusal ve mezhepsel birlik dokunulmaz kırmızı bir çizgidir.

*Şura Meclisi Dış İşler Komisyonu Bakanı