Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Yoldaki Laiklik | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Büyükelçisi’nin, Washington’da yaptığı ve gündeme oturan konuşmadan sonra Körfez gündeminde laiklikle ilgili tartışmalar yeniden başladı. Suudi Arabistan basını, geçmiş yıllarda dini alanla devlet arasında seçim yapmak konusunda geniş bir tartışmaya şahit olmuştu. Bugün olduğu gibi, o zaman da insanlar, laiklik yanlısı, laiklik karşıtı ve laikliğin detaylarını tartışanlar gibi çeşitli kesimlere ayrılmışlardı.

Bugünün ve dünün tartışmasını karşılaştırmak, 2012 yılında laikliği reddedenlerin bugün, birtakım reformlarla birlikte laiklerle iş birliği yapmaya eğilim gösterdiklerini ortaya çıkartıyor. Din ve laiklik arasındaki mesafe hakkında yapılan tartışmalar, sosyal değişime bağlı bütün meseleler gibi siyasi çekişmelerin etkisiyle yükselip azalıyor. Bunun için radikal sağdan, radikal sola uzanan çizgide, genel değişimleri gözlemlediğiniz ölçüde birikmiş kültür tartışmalarını yapmak istemezsiniz.

Sanırım ilk tartışmalar, İslamcıların dikkatini merhum Dr. Abdulvahhab el-Messiri’nin çalışmalarına özellikle de, ‘Kısmi ve Kapsamlı Laiklik’ kitabına çekti. Messiri’nin kitabının; Arap okuyucudan ziyade, Avrupalı okuyucuya daha uygun olduğunu düşünüyorum. Bir teorik varsayımdan hareket ediyor. Konusu ise laiklik’in fiilen gerçekleşmekte olup; felsefi, kültürel ve maddi tesirlerini salgılayarak, toplumun derin yapısını etkilediği yönündedir. Bu, endüstri toplumlarında doğru olabilecek bir varsayımdır. Fakat ben bunun, Arap toplumlarında gerçek olmadığını düşünüyorum.

Yazarlar, materyalizmin tehlikesiyle kapitalin sızma tehlikesine yoğunlaştılar. Batılı ahlak felsefecileri, materyalizmi sınırlamaya çalıştılar ve insanın metalaştırılmasına karşı uyarıda bulundular. Özellikle fanatiklerin egemen olduğu laiklik tartışması, laikliğin küfürle ilişkilendirildiği geleneksel ikilinin uzaklaştığı görüşe ulaştı. Söz konusu görüş, din ve laikliği zıt taraflara koyuyor. Bu, sembolik ve duygusal yükü içinde barındıran bir ikili olup gerçekçi düşünmeye izin vermiyor.

İslamcıların; Türkiye’de Adalet ve Kalkınma Partisi’nin başarılı tecrübesi hakkındaki düşünceleri, sivil devlet kavramının güçlenmesine katkıda bulunmuştur. Sivil devlet, kültürel çeşitliliği ve siyasi çoğulculuğu koruyan hukukun gölgesinde, dini duygular ile sivil yönetim arasında birlikte yaşam tarzına izin veriyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Eylül 2011’de Mısırlılar’ı sivil devlet ilkelerine saygı gösteren bir anayasa yapmaya davet ettiği zaman, geniş tartışmaya sebebiyet verdiğini hatırlıyorum. Mısır kanalına şöyle bir açıklamada bulunmuştu, “Laiklik, tek bir şekilde, her alanda uygulanabilecek matematiksel bir denklem değildir. Laiklik, bütün dinlere saygı gösterir. Dini yalanlamaz ya da dinsizliğe çağırmaz. Türk hükümeti, laikliği tatbik ediyor. Fakat halk, inancına göre inanma konusunda özgürdür.”

Velhasıl, Arap dünyasında özellikle de Körfez bölgesinde, laiklikle ilgili şu anki tartışmalar, düşünce ve inanç düzleminde çoğulculuğu, siyasi ve sosyal düzlemde ise, kanun egemenliğini kabullenmeye doğru önemli bir dönüşümün olduğuna işaret ediyor. Ancak mezkur dönüşümün ileri seviyelere henüz ulaşmadığını söylemek gerekiyor. Özellikle toplum ve etkin güçler, düşünce, inanç özgürlüğü ve kanun egemenliğiyle teamül içerisine girdiklerinde, olgunlaşma seviyesine ulaşmak için uzun bir yol alınmalı. Doğal olarak kötümserler, bizim hala ilk karede olduğumuza kanıt olarak, bu veya şu liderin açıklamalarına devamlı işaret ediyorlar. Ancak geniş toplumsal hareketin, yapıda ve düşünce tarzında tedrici bir dönüşümün olduğunu ortaya çıkarttığını zannediyorum. Belki bunun sonuçlarını hemen göremeyebiliriz. Fakat ilk meyvelerine dokunabiliriz.