90’lı yılların başından beri, gelişmekte olan ve yarı-modern ülkeleri sarsan dönüşümlerle birlikte, Siyaset araştırmaların bir alt dalı olarak “Karşılaştırmalı Yolsuzluk Araştırmaları” adıyla bir bölüm ortaya çıktı. Bu bölüm, farklı siyasi ve kültürel çevrelerdeki yolsuzluk olgusunu anlamaya ve karşılaştırmaya çalışmanın yanı sıra, yolsuzlukların yayılma ve kalıcılığını anlamak için siyaset biliminde ve sosyolojide geçerli kavramları kullanmaya çabalamaktadır. Ayrıca, yolsuzluğun ölçüleceği araçları belirlemek ve özellikle üçüncü dünya ülkelerindeki siyasi ve ekonomik bünyeyi kemiren bu olguyu tedavi etmek için görüşler önermektedir.
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın liderliğindeki kampanya ya da savaş, yalnızca Suudi Arabistan’da değil tüm Arap dünyasında, yolsuzluk olgusu hakkında konuşmak için yeni ufuklar açıyor.
On yılı aşkın bir süre önce, 26 Temmuz 2004’te ben, “Daha İyi Yolsuzluk İçin hep beraber” başlığıyla bu gazetede bir yazı yazmıştım. Başlık ciddiyet ve ironiyi içerisinde barındırıyordu. Orada demiştim; “Arap dünyasındaki yolsuzluk, devletin ya da hükümetin tekerleklerini yumuşatan yağ değil, devlet ve toplumun çimentosudur yani devlet ve toplumu birbirine bağlayan tutkal ve yapıştırıcıdır.” Yine demiştim ki; tüm yolsuzluğun kökünü kazıdığımızda ülkelerimiz yıkılır, bundan dolayı en azından yolsuzluğu rasyonalize etmek ve daha güzel bir görünüme kavuşturmak için birlikte çalışmalıyız ve yolsuzluğu azaltacak, yüzde 10 veya 15’e düşürecek mekanizmalar ve araçlar geliştirmeliyiz. Buna lokantalardaki bahşişlerde dâhildir.” Bu on yıldan uzun bir süre önce yapılmış bir çağrıydı. Fakat Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman bugün en azından Arabistan Krallığı’nda bu olgu üzerine bir bütün olarak savaş başlatarak bize daha geniş bir ufuk kazandırmıştır. Bu savaş desteklenmeli ve kapsamı bütün Arap dünyasını kaplayacak şekilde genişletilmelidir. Yolsuzluk, modern Arap devletlerini yıkacak kadar tehlikelidir dolayısıyla terörizmden daha tehlikeli bir tehdittir. Buradan yola çıkarak bu makalenin sorusu şudur; Hangisi daha tehlikeli, yolsuzluk mu yoksa terörizm mi?
Bu yazıda, yolsuzluğun ana olgu, en büyük ve en geniş kapsamlı olduğunu ve terörün, yolsuzluğun ortaya çıkardığı olgulardan sadece birisi ya da yolsuzluğun çok yönlü özelliklerinden biri olduğunu iddia ediyorum. Yolsuzluk bir sebeptir, terör ise neticedir. Bunun resmini açıklığa kavuşturarak, anlamamızı kolaylaştırmak için yolsuzluk muhakkak tanımlanmalıdır. Günlük hayatımızdaki yolsuzluk; örneğin elmanın fesada uğraması ya da yiyeceğin yenilemeyecek hale gelmesi ya da vücudun zehirlenmesine ve daha sonra ölümüne yol açması gibi daha düşük biçimlerde başlar. Dolayısıyla yolsuzluk/fesad, bedeni besleyen ve yaşamı sürdürmek için enerji veren yiyeceğin, bu doğal halinden, insan tarafından yendiği takdirde hastalık ve ölümle sonuçlanan, bozuk bir hale dönüşmesidir. Bu yolsuzluk tanımın başlangıcıdır; ancak bu tanım, yolsuzluk olgusunun ölçülmesi ve sonra da anlaşılması için, siyasal bilim fakültelerinde öğrendiğimiz fonksiyonel tanımlaması değildir. Bununla birlikte, yolsuzluk olgusunu ölçmemize ve anlamamıza yardımcı olan fonksiyonel tanıma ulaşana kadar ön tanımlarda biraz ilerlemeye devam edeceğim.
Yolsuzluk; asli unsurundan bir sapma ve bambaşka bir hal almadır. Mesela elmanın fesadı yenmeyecek hale gelmesidir. Bilgisayar dünyasında dosyanın fesadı, okunmasının imkânsız hale gelmesi ve aslına geri döndürülememesidir; dosya fesada uğradıysa artık her şey bitmiştir. Sözcüğün fesadı aynı şekilde bir anlamdan başka bir anlama dönüşmesidir ya da orijinal anlamdan çok daha yeni anlamlar kazanmasıdır. Örneğin, dinde fesad, bir sapmadır veya sağlam bir inanç ve dinin aslından tamamen uzaklaşmadır. Davranışta fesad, dürüstlüğün veya kanunların çizdiği çerçeveden uzaklaşma ve davranışta bir sapmadır. Günlük işlerimizde rüşvet, bozuk bir davranıştır ve iyi davranışlardan uzaklaşmaktır ve modern kültürlerde de ceza gerektiren bir durumdur. Basitçe söylemek gerekirse; Bir işin fesadı, selim fıtrata aykırı ve tabii yapısına ters bir neticeye götürecek şekilde, kendi doğal yolundan sapmasıdır. Dinin fesadı, din anlayışında bir sapmadır. Yönetimin fesadı ise belirli amaçlar için devredilen yetki kullanımında sapma olup, kapsamını yasalara aykırı bir biçimde daha başka amaçlar için genişletmektir. Başka bir deyişle: iktidarın fesadı, hükümdarlar ve yönetilenler arasındaki toplumsal sözleşme şartlarının ihlalidir. Ekonominin fesadı ise; ekonomik ilişkilerin temel kanunlarından tamamen uzaklaşılmasıdır. Bunlar sadece yolsuzluk/fesad olgusunun çok yönlü bir şekilde anlaşılmasına yardımcı olan örneklerdir.
Daha geniş bağlamda ise, örneğin aşırılıktan bahsedebiliriz, zira bu da fesadın bir şeklidir. Aşırılık aslında inançta ve dinin yorumunda bir sapmadır. Bu sapma kişiyi radikalizme sürüklemekte ve bu dini anlayıştaki fesad, şiddet ve terörü meydana getirmektedir. Öyleyse dinde fesad/yolsuzluk en büyük tehlike ve terörün kökenidir. Burada terör fesadın bir sonucudur, sebebi değil.
Karşılaştırmalı yolsuzluk biliminde, farklı çevrelerdeki yolsuzluklara bakmalıyız, zira Yolsuzluk sadece “üçüncü dünya ülkelerine” has bir olgu değildir. 2003 yılında AB’nin sorunu; yolsuzlukla başa çıkmanın standardize edilmesi idi. Örneğin, Sosyal Demokrat Parti başkanı Mona Sahlin, tarihteki en pahalı çocuk bezi olan 80 dolarlık iki çocuk bezi satın aldığında, bu Başbakan adayı İsveç yolsuzluk komitesinde sorguya çekildi ve sonrasında siyasi geleceği bitti. Bu sadece İsveç’te olan, İtalya’da Silvio Berlusconi’nin yolsuzluğu milyarlarca dolardı. Chirac’ın Paris belediye başkanlığı yolsuzluğuyla ilgili soruşturmadaki meblağ daha azdı, ancak siyasi geleceğini bitirmedi. Avrupa’nın tümünde yapılan çağrı, Avrupa Birliği genelindeki yolsuzluklarla ilgili ölçütleri birleştirmek ve bütün kıtada aynı ölçütlere göre bu olguyla mücadele etmek için Brüksel’den bir mevzuat çıkarıldı. İtalya, İsveç’le aynı kanunlara tabidir; İsveç’te 80 dolar, İtalya’da 80 milyon dolar değil.
Dolayısıyla, Arap dünyasında da bu türden diyalog olmalı ve bu konu sınırlı etkisine rağmen Arap Birliği’ne taşınmalıdır.
Örneğin Mısır’da yolsuzlukla mücadele etmek, Suudi standartlarının aynısıyla yapılmalıdır, ya da yerel parlamentolarda, her türlü yolsuzlukla mücadele etmek için, benzer yasalar çıkarılmalıdır.
Arap dünyamızda bugün yolsuzluğun insan hayatındaki (toplum ve devlet) en önemli kurum olduğunu biliyoruz ve ortadan kaldırmak devletin çökmesine bile neden olabilir; Fakat bu durum yolsuzlukla mücadeleden geri adım atmanın bir sebebi olmamalıdır.
Ancak bu makalenin başında söylediğim gibi, eğer terörizme karşı bir ittifak varsa, yolsuzluğa karşı ittifak daha önceliklidir. Çünkü terör, din, kültür ve siyasetteki fesadın/yolsuzluğun en yaygın bir sonucudur. Burada sadece karşılaştırmalı yolsuzluk bilimine bir giriş yaptık, geri kalanını sonra konuşalım.