Bakan Dr. Ahmed El-İsa’nın, eğitim sektörünün yolsuzlukla mücadelede önemli bir rol oynadığı tespitine tamamen katılıyorum. Bakan’ın bu konudaki ifadesini okuyanlardan bazıları, açıklamanın Eğitim Bakanlığı’ndaki mali yolsuzluk şüphelerinin incelemeye alınmasıyla ilgili olduğunu düşünüyor. Ancak eğitimin ülke geleceği için yeni nesiller hazırladığını, yolsuzlukla mücadele eden temiz bir toplumun kurulmasına katkıda bulunabileceğini söylemek isterim.
Bu düşüncemi hafta sonunda buluştuğum bir arkadaşıma söyledim ve arkadaş bana “Korumasız malın hırsızlığa davet çıkardığını” söyledi. Bu, malın ve paranın fazlalaştığı, ama muhasebenin olmadığı ortamda yolsuzluğun yaygınlaştığı anlamına gelen ülkemizde yaygın bir atasözüdür. Bu atasözünün altında yatan anlam, yolsuzluğun nedenlerinin toplumda olmadığı; suçun korumasız bırakılan malda olduğudur.
Bu inanç çok yaygındır ve çoğu insan tarafından dillendirilmektedir. İnsanlar, basit açıklama getiren basit yorumlara ve tek taraflılığa eğilim gösterirler. Özellikle de başkalarını sorumlu tutan ve toplumu muhasebe edilmekten muaf tutan yorumları sever.
Yolsuzluğun toplum kültüründe derin kökleri olduğunu düşünüyorum. Özellikle de “hak” değerinin ve ilgili sorumlulukların hakim kültürdeki yerine değinmek istiyorum.
Biraz önce sunduğum “Korumasız mal hırsızlığa davet çıkarır” atasözü, malın korunmadığı sürece başkalarının saldırmasının ve haksızca sahiplenmesinin kendi başına bir suç olmadığını ima eder. Bu, aynı zamanda örtülü olarak başkalarının hakkına saldırganlığın değil de korumanın ihlalinin suç olduğunu işaret eder. İki düşünce arasındaki farkı göstermek için bir misal vereceğiz; birisi açık bir araba görüp çalıyor ve bir diğeri de kapalı bir otomobil görüp çalmak için kilidini kırıp çalıyor. İlk araba korunmayan metadır ve ikinci meta korunmaktadır. İlk örnekte suçlu olan taraf araba sahibi olurken, ikinci örnekte suçlunun hırsızın kendisi olduğunu söylemek doğru mudur?
Hırsız yerine çalınan malın sahibini suçlayan kültür, yolsuzluğa ve yolsuzluğu meşrulaştırmaya daha yatkındır. Doğru olanı, korunaklı olsun veya olmasın, başkalarının malına el uzatmamasıdır; çünkü bu mal el uzatanın hakkı değildir. Kişi, başkalarının hakkına saygı duymasını beklediği gibi, korunaklı olsun veya olmasın, başkalarının da haklarına saygı göstermelidir. Kamu malına saldırılara tolerans gösterilmesi, toplumdaki kültürden kaynaklanan başka bir yolsuzluk biçimidir. Kamu malına yapılan yolsuzluklar çeşitlidir, kamu mülkiyetini ele geçirmek gibi büyük çaplı yolsuzluklar da var, mesaiden sürekli çalma (mesaiye geç gelme, erken çıkma) türü sıkça rastlanan küçük çaplı yolsuzluklar da, aslında mesaiden çalma da bir yolsuzluktur, zira, mesaiden çalan ödenmiş ücretleri haksız yolla ele geçirmiş sayılır. İnsanlar mülkleri elinden alınan insanlara destek olup yardım ederken, kamu malının çalınmasına kayıtsızdırlar.
Toplumun kamu malına saldırı konusundaki kayıtsızlığı, toplumdaki ağır basan bireysellikten kaynaklanmaktadır. Toplumumuz mülkiyeti malın bir semeresi olmaktan çok, tasarruf hakkına bağlamaktadır. Başka bir deyişle: toplum, bireylerin uhdesinde değil de devletin uhdesinde olduğundan kamu malına karşı yapılan saldırılara kayıtsızdır.
Eğitim, bireysel ve kamusal haklara değer katan alternatif bir kültürün yaratılmasına katkıda bulunabilir. Çocuklarımızı vatanlarının sahibi olduğunu, toplumun üyesi olduklarını, kamu mülkiyetinin de kişisel mülkiyetin de korunması gerektiğini, zira, ikisini korumanın kendi geleceklerinin garantisi olduğunu anlamalıdır.
Ergenlikte alınan eğitimin en kalıcı eğitim olduğu bilindiği gibi, okulların canlı ve aktif bireyleri geliştirmedeki önemli rolü de bilinmeli.