Yirmi Suudi Arabistan şehri arasında ülkenin en batısındaki Zahran şehrinin Arap Birliği zirvesini ağırlamak için seçilmesi manidardır, zira, bu şehir İran’a coğrafik açıdan en yakın şehirdir. İran, zirvenin konuşmalarında, açık veya kapalı olarak, çokça anıldı.
Zirvenin ev sahibi Kral Selman Bin Abdülaziz, konuşmasında ‘İran’ın bölgedeki davranışlarına karşı güçlü bir uluslararası tavır alınması çağrısı yaptı’ ve ‘İran’ın tehlikeli davranışlarına’ dikkat çekti. Arap Birliği’nin Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt ise, konuşmasında, İran’ın müdahalelerine karşı Arap duruşuna olan gereksinimden bahsetti. Arap Hükümetlerinin ise, neredeyse her konuda olduğu gibi, İran’a karşı duruşlarında değişik şiddette tutumları oldu, zira; geçmiş yetmiş sene içinde yapılan 37 Arap Birliği zirvesinde olduğu gibi, bu hükümetler önemli meselelerde tutum almaktan kaçınmış ve neredeyse ittifak ettiği tek konu Filistin davası olmuştur. Bundan dolayıdır ki, zirveleri yapan politikacılar, duruşta birlik sağlamak amacıyla, genel olarak geniş, gevşek ve uzun cümlelerden oluşan ifadelere başvurmuşlardır.
Birliğin genel sekreteri Ebu Gayt, yaptığı konuşmada, üye ülkelere ‘Arap milli güvenliğinin önceliklerinin belirlenmesi için diyalog yapılmalarını’ önerdi, ve ‘Arap ülkelerinin karşı karşıya olduğu büyük tehditlerin önem ve tehlike seviyesinde eş değer olduğunu’ vurguladı. Libya meselesinin Suriye veya Yemen’den daha az önemli olmadığından, Ebu Gayt’ın tüm tehlikeleri aynı kefede tartmasının doğru olduğunu söyleyebiliriz.
Üzerimize gelen tehditler ortaktır: Bahreyn ve Lübnan, altı yıl öncesinden de İran’ın müdahalelerinden mustaripti ve günümüze gelene kadar İran’ın silahlarının bir tek bu iki ülkeye karşı yönelmediği ve Irak, Suudi Arabistan ve Suriye’ye yönelik faaliyet alanının genişlediğini görüyoruz. Bazı Arap hükümetlerinin, coğrafi olarak İran’dan uzak oldukları ya da Tahran rejimi ile siyasi bir uyum içinde oldukları için, İran’ın davranışlarını tehlikeli olarak görmemeleri Arap Birliği’nin ortak savunma ilkesinin başarısız olması anlamına gelir. Bu noktada, Arap Ulusal güvenliğinin öncelikleri ve büyük tehditlerin tanımı konusunda Arap Birliği’nin 22 üyesi arasında yapılması gereken ve Ebu Gayt tarafından çağrısı yapılan diyaloğun önemi ortaya çıkmaktadır. Üye Devletlerin kendilerine uyan farklı pozisyonları benimsemesi normaldir, ancak ciddi ve tehlikeli durumlarda taraf tuttukları takdirde birliğin kurulu olduğu misaka karşı bir suç işlemişlerdir. Tehdit altında girdikleri anda Birliğe üye tüm Devletlerin, kendilerini askeri olarak taahhüt altına koymaları beklenmez ve istenmez, ama en azından, Arap Devletleri Birliği adındaki bu kulübün, üyelik şartlarıyla uyumlu olmaları ve destekleyen siyasi tutum içinde olmaları beklenir.
Bölgedeki büyük krizler, üye devletler arasındaki ilişkilerin gerçek bir sınavı ve Arap Birliği sisteminin değer ve etkililiğinin incelenmesidir. Devletlerin imzaladıkları birliğin misakının asgari yükümlülüklerini yerine getirmediklerini görmek yeni bir şey değil. Hasta ve yaşlı birliği tedavi etmenin umutlu olup olmadığını, diyalog ve başarıların ve başarısızlıkların gözden geçirilmesi temelinde, görebiliriz.
Ne yazık ki, bölgemiz, Arap dünyası ve Orta Doğu, dünyanın en sorunlu ve politik yönden en başarısız bölgesi olmaya devam ediyor. Bu, elbette, bölgenin örgütünün, yani Arap Birliği’nin başarısızlığını yansıtıyor ve açıklıyor. Bu kurum krizler karşısında önemli bir kolektif rol oynayabilir, bir kez bile olsa başarsa üye devletler ve kendi lehine bir değer haline gelebilir.
Arap Birliği’nin Dharan toplantısı dün gece toplandı, bir yıl sürecek yeni bir dönem, yeni denemeler bizi bekliyor, gelecek aylar içinde umut verecek yeni inisiyatifler görmek mümkün olabilir.