Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Zemzem, petrol ve yatırım | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Bu ayın başında Şarku’l Avsat için özel olarak kaleme aldığı yazısında İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson, ünlü İngiltere Başbakanı Winston Churchill ile Kurucu Kral Abdülaziz’in buluşmasına değindi. Yazıda Churchill’in zemzem suyunu tattığından ve tadını nasıl da beğendiğinden bahsediyor. Johnson, Suudi Arabistan ile birlikte girilen yeni döneme işaret etmek için çölün ortasında çıkan tatlı suyu mecaz olarak kullanıyor. Yazının sonunda da aynı şekilde Krallığın bu tatlı suyunu daimi ve güçlü bir ilişki için sağlıklı bir yol olarak niteliyor.

Tatlı suyun fışkırdığı bu çölden petrol ve onun tatlı kaynakları da çıkıyor. Ve bu çöl bugün petrolü aşarak turizm beldelerine ve başka büyük projelere dönüşerek yeni bir aşamadan geçiyor. Bu durum Krallığın, kaynaklar kazılıp yenilendiği sürece bu çölün pınarları tükenmez yönündeki güvenli politikasının da bir devamı niteliğindedir.

70 yıldan bu yana küresel ve soğuk savaşlar, Birinci ve İkinci Körfez Savaşları, Eylül olayları ve Londra’ya yapılan terör saldırıları gibi girilen dar tarihi boğazlara rağmen bugün de Suudi Krallığı ve İngiltere arasındaki ilişkiler sıkı ve köklüdür. Söz konusu hadiselerin tümü, iki ülke arasındaki ilişkinin derinliğini doğrudan veya dolaylı olarak ölçen bir imtihandı ancak iki ülkenin hükümetleri bu ilişkilerin ekonomi ve güvenlik açısından önemini kavrayabildikleri için her zaman umut vericiydi.

Yaklaşık iki yıl önce ‘2030 Vizyonu’ projesini ortaya attığında tüm dünya Suudi Veliaht Prensi tanıdı ve Batı hükümetleri basın yoluyla bu gencin vaat ettiği ekonomik reformları gerçekleştirecek güce sahip olduğu konusundaki şüphelerini dile getiriyordu. Zira söz konusu reformlar sosyal ve kültürel değişimlerle büyük ölçüde de ilişkili ve iç içe geçmiş olmalıydı. Bu şüphelerin temeli, Suudi Arabistan Krallığının istenen düzeyden daha fazla muhafazakâr olması ve petrol gelirlerinin ihtiyaç duyulmadığı için değişime karşı isteksizliği ve tereddütleri artırması ve altyapı kalkınması için yeterli parayı sağlamasıydı. Veliaht Prens’in geçtiğimiz Pazartesi günü Washington Post gazetesine verdiği bir röportajda söylediklerine başvurmadan da toplumsal düzeyde uyguladığı ‘şok’ politikalara ve aşırılık ve bozgunculuğa karşı verdiği mücadeleye bakarak da Suudi geleceğinin yüzünü değiştirdiğini görebiliriz.

Prens Muhammed b. Selman, hükümet sarayına girdiğinden beri doğuda ve batıda küresel ekonomiye yön veren tüm ülkelere ziyaretler gerçekleştirerek vizyonunu pazarladı ve özellikle teknoloji, eğlence ve sanayi alanlarında karşılıklı yatırıma dayalı ortaklık çağrılarında bulundu. Ülke içinde ekonomiyi yeniden yapılandırdı ve tüm devlet kurumlarında ulusal dönüşüm programlarını yürürlüğe soktu. Edebiyat, kültür ve sanat ruhunu canlandırarak; farklı sanat dalları için sahneler açarak; spor oyunlarını çeşitlendirerek çölün eklemlerine hayatı tatlı bir su gibi yaydı ve Suudiler bunu tarif edilemez bir kabulle karşıladılar. Bununla birlikte on yıllardır mağrur bir ses çıkartarak Suudilerin hayatını büyük ölçüde karartan ve yaratıcılık ruhunu öldüren aşırılık yanlılarının sesini boğdu. Söz konusu vizyonun içerideki yansımaları, Batı’yı Veliaht Prens’in bu yolda ilerlemeye kararlı olduğuna ikna etmek için güçlü bir etkendi. Radikal İslam’ın en büyük kurbanı olan kadınlar ise bayram ardına bayram yaşıyor. Abartısız söylüyorum ki Suudi kadını, radikallerin her hutbe ve konuşmasıyla bir aşağılanmaya maruz kalıyordu. Zira onu kiralık bir ev, aklı ve dini eksik görüyorlar ve yoldan çıkarmasınlar diye gençleri ona karşı cephe aldırıyorlardı. Değil mi ki kadınların çoğu cehennem ahalisinden…! Yarısını küçük düşürmek yoluyla toplumu kapatma hükmü vermek için zıtlaştıkları bir yenilikçi. Bu karanlık atmosferin olumlu herhangi bir değişimin önünde durması son derece doğaldır. Toplum, reformda adım adım ilerleyecek zeki ve bilinçli bir adam tarafından dayatılan bir darbeye ihtiyaç duyuyordu ve O, hapsedilmiş toplumun özgürlük şarkıları söylediğini fark etti. Bugün kadın, yasal haklarını geri kazanıyor; mühendis, araştırmacı ve avukat olarak kariyer alanlarını genişletiyor; yakın zamanda arabasını iş yerine kendisi sürecek veya en sevdiği takımın maçına katılacak. Bununla birlikte çeşitli sahne sanatlarıyla eğlenecek ve önceden olduğu gibi hayatın tadına varacak.

Batı, Suudi toplumunu içerden değiştirmenin ekonomik reformlardan çok daha zor olduğunu söylerken mantıklı hareket ediyor. Zira ikincisi idari bir karardır. Sosyal dönüşümlere gelince; bunlar radikallerin uzun on yıllar boyunca insanlara aşıladığı katı görüş akıntısına karşı yüzmektir. Veliaht Prens’in uyguladığı ve uygulayacağı sosyal reformlar, Batı’nın onun büyük ekonomik projelerini gerçekleştirebileceğine dair güvenini artırarak Krallığın yaşadığı değişim sürecini karşılıklı yatırım ortaklığı için büyük bir fırsat olarak değerlendirmesini sağladı.

Siyasi açıdan da benzer bir durum söz konusu. İlkeler parçalara ayrılamaz. Yemen’deki savaşın seyri, meşruiyet lehine ilerliyor. İşin insani boyutuyla ilgilenen uluslararası kuruluşlar, Suudi fonlarını alıyor ve Kral Selman İnsani Yardım Merkezi’nin sivillerin acılarını hafifletmek için nasıl çaba ve para sarf ettiğini görüyor. Riyad da aynı şekilde Şii-Sünni ayrımı yapmadan bir bütün olarak Irak ile İkinci Körfez Savaşı’ndan bu yana görülmemiş bir şekilde yakınlaşıyor. Bu durum, İran’ın Arap bölgesini ele geçirmek için yaydığı mezhepçi ideolojilerden bağımsız bir siyasi açılıma işaret etmektedir. Katar ile olan krize gelince; tüm bunlarla kıyaslandığında basit bir mesele olarak kalır. Katar, geçtiğimiz Haziran ayındaki ambargodan bu yana feryat etmelere doyamadı. Neyse ki ambargonun sebepleri Batı ülkeleri tarafından anlaşıldı.

Johnson’un da yazısında işaret ettiği gibi Suudi Arabistan’ın, bölgenin ve İslam dünyasının geleceği Prens Muhammed b. Selman’ın başarılarına bağlıdır. Bu, şüpheci bir beklenti ve denetleme döneminden sonra Suudi Veliaht Prens’in başarı faktörü olduğuna ve bunun İngilizler ve diğerleri için net fırsatlar sunacağına dair duyulan büyük bir güvene götüren yeni bir dildir. Bunu gölgeleyemeyecekler.