Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

1982 yazında neler oldu? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Zaman: 27 Eylül 2018 Perşembe günü saat 10:00-18:45 arası.

Yer: ABD Senatosu Yargı Komitesi Toplantı Salonu.

Komitedeki üye sayısı, Cumhuriyetçi Parti’den 10, Demokrat Parti’den 10…

Buna ek olarak izleyici kısmı, medya ve dava sahiplerinin yakınları ile dolmuş durumda.

Olay: Anayasa Mahkemesi adayı Brett Kavanaugh’ın, Mark adında bir arkadaşının lise partisinde bir çatı katı odasında, kendisi sarhoşken Psikoloji Profesörü Christine Blasey Ford’a cinsel saldırıda bulunup bulanmadığının araştırıldığı kamuya açık bir duruşma.

Yaklaşık 9 saat boyunca cinsel saldırı girişiminin gerçekleşip gerçekleşmediği ortaya konmaya çalışıldı. Mahkeme ve suç hikâyelerinin yazarı John Grishman’ın sinema filmlerine çevrilen duruşma sahnelerine benziyordu.

Zira orada da genellikle senaryo bir suçla başlar, duruşma oturumuyla sona erer.

Öncelikle ortada bir suç vardır, ardından da suçlamalar gelir, sonrasında ise bu suçlamalara karşı yapılan savunmalar ve karşı suçlamalar vardır ve herkes kendi delillerini ortaya koyar.

Ceza mahkemeleri bu şekilde görülmez, davacı ve davalı aynı anda duruşma salonunda bulunmazlar.

Söz konusu oturum davacının (1966 doğumlu, California’daki Palo Alto Üniversitesi’nde Psikoloji Profesörü ve en önemli Amerikan üniversitelerinden biri olan Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde psikolog) ithamları ile başladı.

Sabah oturumunun neredeyse tamamı bu ithamların ortaya konmasına ayrıldı. Davalı ise, (1965 doğumlu, Yale Üniversitesi Hukuk fakültesi mezunu, Harvard Hukuk Fakültesinde anayasa hukuku dersleri veriyor, Columbia Eyaleti Bölge Mahkemesinde yargıç olarak görev yapıyor, Başkan George W. Bush’un (Oğul) yargı sisteminde görev aldı ve şimdi de Anayasa Mahkemesine yargıç adayı) öğleden sonraki oturumda kendi savunmasını yaptı ve suçlamalara cevap verdi.

Yargı savaşının başlangıcı, davacının Yargı Komitesindeki demokratik azınlığın lideri senatör Dianne Feinstein’a “gizli” kalmasını talep ettiği bir mektup gönderdiğinde gerçekleşti.

Mektupta, Anayasa Mahkemesi adayı Brett Cavanaugh’un, 1982 yılında verilen bir yaz partisinde, bir arkadaşıyla birlikte ve aşırı alkollü vaziyette kendisini çatı katındaki yatak odasına sürükleyerek tecavüze yeltendiğini, çığlık attığı zaman ağzını eliyle kapattığını, Sonunda ondan kurtulmayı ve odanın dışına kaçmayı başardığını anlatmıştı.

Ford, Senato Yargı Komitesi’ne verdiği ifadede, Komisyon, Yüksek Anayasa Mahkemesi üyesi atamadan önce meydana gelen bu olayı dikkate alması gerektiğini ve kendisinin sadece vatandaşlık görevini yapmaya çalıştığını söyledi.

Bayan Ford bu hikâyeyi birçok arkadaşına anlattıktan sonra, davanın tüm ayrıntıları Washington Post’a sızdırıldı.

Yargıç Kavanaugh iddiayı kesin bir dille reddedince, Bayan Ford kendi isteğiyle yalan makinesi testine girdi ve doğru söylediğine dair sonuçları aldı.

Ayrıca Bayan Ford Davalı’nın lise yıllarına ait bir okul günlüğünü ortaya çıkardı ve bu günlükte Kavanaugh’ın kadınlara yönelik bu türden hareketlere cesaret edebildiğine dair arkadaşlarının ifadelerinin olmasını delil olarak ilgili mercilere sundu.

Ayrıca söz konusu olaya tanıklık eden dört katılımcının isimlerini de yine yetkililere bildirdi.

Haber gazetede yayımlandıktan sonra, üç kadın çeşitli gazetelere röportaj verdi ve prestijli göreve aday gösterilen bu yargıcın daha önceden kendilerine de tecavüz etmeye çalıştığını ifade ettiler.

Öte yandan dört tanık, yaz partisini dahi hatırlamadıklarını açıkladılar. Davalı ayrıca hayatını kaydettiği söylediği bir günlüğü delil olarak sundu. Bu günlükte o yaz partisine işaret eden herhangi bir bilginin geçmediğini ve hatta Profesör Ford ile böyle bir partiye katıldığı dahi hatırlamadığını söyledi.

Dahası, Üniversite, adliye sarayı veya Beyaz Saray’da beraber çalıştığı onlarca kadının şahitliğini mahkemeye sundu. Hepsi de yargıcın ahlakını övmüşlerdi.

Hikâyenin bir sürü ince detayı var, ama hepsi bu 9 saatlik oturumda toplanmış durumda ve Amerikan medyası dikkat kesilmiş bu olayı izliyor.

Başkan Donald Trump ise oturumu anlık olarak takip ediyor. Mesele sadece, eğitim ve statü açısından farklı bir konumda bulunan bir kadın ile bir erkeğin arasında 36 yıl önce cereyan eden bir tecavüz girişimi ile ilgili değil.

Bilakis 1982 yazında yaşananlara dair araştırmanın büyük bir kısmı, şu anki ABD’nin politik durumuyla ilgili.

Bir yanda kendisine yönelik bir cinsel saldırı hikâyesini ağlayarak ve titrek bir sesle anlatan bir kadın var ve bekli de yaşadığı bu olayı hiç unutamayacak ve etkisinden de kurtulamayacak.

Öte yanda ise, öfkeyle ve yarı ağlamaklı bir şekilde adalet arayışı içinde bulunan ve ne kadar dürüst olduğunu ispatlamaya çalışan bir yargıç var.

Onları bir araya getiren şey, her ikisinin de gerçeği söylemek için yemin etmeleriydi. Her iki taraf da kendi iddialarının yüzde yüz doğru olduğuna eminler.

Birisi, tacizin kesinlikle gerçekleştiğini söylerken, diğeri ise kesinlikte böyle bir şeyin yaşanmadığını ifade ediyor.

Fakat gerçek şu ki, Yargı Komitesi, keskin bir şekilde ikiye bölünmüş durumda. Demokratlar, Kadınların böylesi durumlarda yalan söylemelerinin kesinlikle mümkün olmadığını düşünüyorlar.

Cumhuriyetçiler ise meseleyi, Cumhuriyetçi bir başkanın Anayasa Mahkemesine muhafazakâr bir yargıcı atamasını engelleme çabası olarak görüyorlar, yani onlar açısından bu olay siyasi bir komplodan ibaret.

Demokratlar ve Cumhuriyetçiler, olayları doğrulamak ve tanıkları dinlemek için meselenin Federal Soruşturma Bürosu’na devredilmesinin gerekli olup olmadığı hususunda ikiye ayrılmış durumdalar.

Komitenin soruşturma görevini tam anlamıyla yerine getirip getirmediği konusunda görüş ayrılıkları var.

Bu bölünme, Donald Trump’tın Beyaz Saray’a gelmesiyle başlayan ve hala da devam eden keskin bir kutuplaşmanın neticesi.

İki ana partiden başlayan ve bütün ABD’ye yayılan bir bölünmeden bahsediyoruz.

Amerika’daki ırklar arasındaki bölünme, Beyaz Saray ve medya arasında bölünme bunların tipik örnekleridir. Amerika artık eski Amerika değil.

Tesadüfe bakın ki, Perşembe günü yaşan olayın bir benzeri 1991’de de yaşanmıştı. Başkan George Bush, Anayasa Mahkemesi için Clarence Thomas’ı aday gösterdiğinde, prestijli bir üniversite profesörü olan Anita Hill, Clarence Thomas tarafından defalarca cinsel tacize uğradığını açıklamıştı.

O sırada başkan, meseleyi Federal Soruşturma Bürosuna havale etti ve adayın suçsuzluğuna dair belgeyi elde edince, Yüksek mahkemeye atamasını onayladı ve o gün Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasında fikir birliği vardı.

Böyle bir mutabakat artık mevcut değil ve bir hafta önce bu yazıyı yazarken, Cumhuriyetçiler, bundan sonra bu türden konuların tamamını, senatoya oylamak için sevk edeceklerini söylüyorlardı. Zira kendileri senatoda çoğunluğu temsil ediyorlar.

Bir gün belki de tüm bu konular, siyaset, ahlak ve Yüksek Mahkemenin dengeleri sahasından gerçek hikâyeler arayan roman ve sinema ekranlarına geçecektir.

Acaba bu hadise, bir partinin (Demokrat Parti) diğer partinin (Cumhuriyetçi) iktidarını bozmak için, bir kadının iddiaları üzerinden kurduğu bir komplo mudur, yoksa ABD hak ile batılın, yalan ile hakikatin birbirine karıştığı tarihi bir dönemden mi geçiyor.

Yani günümüz gerçekliğinden kaçıp, 36 yıl önce, bir yaz mevsiminde yaşandığı söylenen bir olaya mı sığınmak istiyor?