Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Afrin ve DEAŞ’ın geri dönüşü | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Bugün Suriye’de yaşananların, Suriye bölgesinin çelişkili ve çatışan uluslararası çıkarların merkezi haline getirilmesi ışığında, ne zaman biteceği belli olmayan çalkantılı siyasi durumla bir ilgisi yok. Bilakis uluslararası toplumun Suriye dosyasında etkin bir rol oynamaması, Rusya’nın ve İran’ın genişlemeci politikası ve Amerika’nın sözde sıcak tehditleri nedeniyle, bölgede bulunan ülkelerin kendi güvenlik haritalarını yeniden dayatmasıdır.

Medyanın bizlere sunduğundan çok büyük bir krizle karşı karşıya olmamıza rağmen uluslararası toplum, krizden çıkış adına, kınama ve bazı insani projelerle yetinmektedir.

Ankara, Suriye dosyasındaki Türkiye’nin yeni rolleri karşısında Rus sessizliğinin gölgesinde meseleyi daha da tırmandırıyor.

Kürtler, yeni Suriye projesi içinde özerklik emellerine karşı çıkılmasından dolayı sert bir ceza ile karşı karşıya kaldılar. Bu konuda Amerikan seçeneklerine yönelik önyargılarından dolayı Ankara daha fazla müdahale etmek istemiyor. Zira bütün kaoslardan kârlı çıkan DEAŞ’la mücadele ediyor gibi görünse de ABD’nin tutumu net değil.

Bölgedeki aktörlerin de DEAŞ’a yönelik tavırlarında çelişkiler var. Ankara, Suriye’ye olan müdahalesinin rasyonelliğini oluşturmak için kırılgan ABD-Türkiye ittifakını kullanmakta.

Türkiye, ABD’nin geri çekilmesi ve müttefiklerini korumak için güvenlik bölgeleri olarak kabul edilen bazı alanları terk etme arzusu ile ilgili yayınlanan çelişkili raporlar ışığında ABD destekli herhangi bir Kürt projesine karşı durmakta.

Kürtler, Suriye rejiminin ve Rus iradesinin himayesine tekrar geri dönecekler mi? Ve böylece Ankara ile mücadele etmek için ABD yerine Moskova mı tercih edilecek? Bu kadar çelişkili veriler varken bu sorulara isabetli cevaplar vermek mümkün değildir. Zira Rusya Afrin Harekâtı hususunda oldukça pasif davranmıştır. Aslında bu tavır Kürtlerin herhangi bir özerklik projesi karşısında Rusların tavrını yansıtmaktadır. Fakat bu durum aynı zamanda ABD’yi Suriye’deki DEAŞ ile mücadelesini ve üstünlüğünü zayıflatmakta ve Batı Suriye’nin kontrolünü de zorlaştırmaktadır. Bu da terörle mücadeledeki en önemli stratejik projelerinden birini kaybeden ABD Başkanı Trump yönetiminin daha da marjinal hale getirilmesi anlamına geliyor.

Türkiye’de Kürtlerin dışlanması, Suriye krizini çözmeyi hedeflemeyen, dar ve kendinden menkul siyasi amaçlar gözeten uluslararası müdahaleleri celbetme anlamına geliyor. Burada Suriyelilerin acısını düşünen yoktur. Bundan dolayı Erdoğan’ın partisinin bu kriz karşısındaki tutumu sorgulanmakta ve sürekli soru işaretlerine neden olmaktadır. Özellikle de Ulusal Ordu şemsiyesi altında, Özgür Suriye Ordusu’nun Türk Silahlı Kuvvetleri ile olan ittifakından sonra bu sorgulamalar daha da artmıştır. Afrin’in askeri olarak kontrolü kolay görünse de, beklenen Rus hamlesi ve rejimin olup bitenler karşısında gücünü tekrar kazanma ihtimali ışığında başarısı garanti edilemez.

Kürtlere yönelik gelişen hadiselerin Suriye krizinin gidişatı üzerinde doğrudan bir etkisi olmasa da, Başta DEAŞ olmak üzere terör örgütlerini ilgilendiren gelişmelerin yaşanması muhtemeldir. Basın yayın kuruluşlarının Kürt meselesine olan ilgisinin azalmasını fırsat bilen Erdoğan ve ABD arasına sıkışıp kalmış bu sorun, DEAŞ’ın tekrar kendini sahada göstermesine neden olabilir. Uluslararası medya düzeyinde Suriye meselesine olan ilgi azalıyor. Özellikle de DEAŞ, örgüt propagandası stratejisini bıraktıktan ve ceplerini güçlendirip güçlerini yeniden yapılandırdıktan sonra… Buna dair İlk şaşırtıcı gelişme, Şam’ın güneyindeki Haceru’l-Esved bölgesinin yeniden DEAŞ’ın eline geçmiş olmasıdır. Bu örgüt, bu şekilde bir strateji izlediğinde Rejimin ve Rusya’nın eline kendisiyle olan ilişkilerinde bazı gerekçeler vereceğini çok iyi biliyor. Ayrıca bu stratejinin Türk-Amerikan ittifakını zayıflatacağını görüyor. Zira Kürtler olmadan ABD’nin DEAŞ’ı yenmesinin mümkün olmadığı fikri yayılmış olmaktadır. Son birkaç gün içinde DEAŞ, Esed rejimi karşıtlığıyla bilinen Heyetu Tahriru’l Şam (HTŞ) ile kanlı savaşlar yapıp, Suriye’nin başkenti Şam’ın güneyindeki Yermuk mülteci kampının yüzde 80’ini ele geçirdi. Bu, hegemonyanın rejimle paylaşılması yerel silahlı muhalefetin tasfiyesi anlamına geliyor.

DEAŞ örgütünün hayatta kalması, Amerikalıların varlığının gerekçesi ve Putin’in tek taraflı olarak Kürtleri güçlendirme projesinin önünü kesmek için DEAŞ’ın sonunun geldiğini ilan etmesi demektir. Bu durum bizlerin Suriye krizine çözüm aramayan ve birbirinden oldukça farklı iradelere sahip olduğumuz anlamına geliyor. Bu askeri ve güvenlik kaosu devam ettiği sürece siyasi görüşmeler hakkında söylenecek şey, sadece krizi uzatma hamlesi olduğudur.

Türkiye’nin Afrin’i kontrol altına alması ve Rusya’nın desteğiyle İran’ın Golan Tepeleri’ni ele geçirmesi nedeniyle herhangi bir mültecinin geri dönmesi de mümkün olmayacaktır.

Şayet Suriye’nin bugün yaşadığı büyük karmaşada yeni bir itici güç ortaya çıkacak olsa, maalesef İsrail’e karşı herhangi bir tehdit ya da baskı uygulayamayacaktır. İsrail İran’ın gelgitini durdurmak için -doğrudan karşı karşıya kalma olasılığı olmaksızın- tüm siyasi kartlarını ABD ile beraber açma hususunda tereddüt etmeyecektir.

Suriye’nin geleceğine dair değil de şu anki gerçeği üzerinde büyük pazarlıklar yapılıyor. Komşu rejimlerin kimliklerinden ve gücünden Suriyelilere daha güvenli bir gelecek çıkmayacaktır.

Bu geleceğe dair bütün ihtimal ve anlayışların ötesinde, İnsani felaketlerin uzadıkça uzadığı bir ülkeyle karşı karşıyayız. Bir ülke düşünün ki İnsanları artık daha güvenli bir gelecek düşünemiyor. Daha da ötesi Suriye’deki bataklığa karışan uluslararası güçler bile tüm olasılıklara açıktır.