Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Ahlakımızın değiştiğini ne zaman anlarsınız? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Görünüşte bu soru yüzeysel gelebilir. Fakat ben, bu sorunun özelde Arap genelde ise İslam dünyasındaki sosyal dönüşümün özünü teşkil ettiğini iddia ediyorum. Bir toplumdaki değerler ilişkisi, yaşam tarzının yansımasıdır. Yaşam tarzı ise bir toplumdaki yaygın değerler sisteminin tezahürlerinden birisidir. Zira ben, burada değerler sistemini geniş anlamıyla ahlak olarak ifade ediyorum.

Alman sosyolog Max Weber, kapitalizmin ortaya çıkışını Protestanlık ahlakıyla ilişkilendirdi. Yani Hristiyan mezhebi olarak çalışmanın değerini yücelten Protestanlık ahlakı, kapitalist sistemin ya da maddi dünyanın ortaya çıkmasına neden oldu. Max Weber’e göre bu, toplumun değer sisteminin (o toplumun ahlakının) bir yansımasıdır. Weber’in görüşü, Marksizm’in görüşünün zıttıdır. Marksizm, bir toplumdaki ahlak ya da ideolojiyi maddi dünyanın veyahut herhangi bir toplumdaki üretim ilişkisinin bir yansıması olarak görüyor. Yani sosyal açıdan hiyerarşiye yoğunlaşan toplum ahlakı, haksız üretim ilişkilerinin bir yansımasından ibarettir.

İslam ahlakı, çalışmanın değerine önem atfediyor; “De ki yapacağınızı yapın! Yaptıklarınızı Allah da Resulü de müminler de görecektir. Sonra gaybı da görülen âlemi de bilen Allah’ın huzuruna döndürüleceksiniz. O da size bütün yapmakta olduğunuz şeyleri haber verecektir.”(Tevbe Suresi, 105. ayet) Çalışmaya teşvik eden pek çok ayet ve hadis var. Bununla beraber, özellikle de Arap ve İslam toplumları, Max Weber’in nazariyesinde olduğu gibi kapitalist bir toplum meydana getirmedi. Buradan hareketle şöyle bir soru sorulabilir: Değerlerimiz ve ahlakımız, uygulama aşamasına geçmeyen bir iddiadan ibaret olduğu için mi uygun bir ekonomik sistem oluşturmadı? Bunun bir nevi doğru olduğunu düşünüyorum. Veyahut Arap toplumlarındaki ekonomik ilişkiler, Marksizm’e göre çarpık ahlakı yansıtan çarpık ilişkiler midir?

Bu basit açıklamanın amacı, İslami değerlerimiz ve iddia edilen ahlakımızı gözden geçirmektir. Şu ana kadar ahlak ve değerlerimiz, çalışmanın toplumda en yüce değer olduğu ekonomik bir sistem teşkil etmedi. Ahlak ve değerlerimizin pratik ortamda değil de sadece çorak ve verimsiz küçük vahalarda varlık bulduğunu düşünüyorum. Bugünkü zorluk ise değerlerimizin uygulamadan değil de sözden ibaret olduğu konusunda kendi kendimizle nasıl yüzleşeceğimiz ve değerlerimizi sözden uygulama alanına nasıl aktaracağımızdır.

1970, 1980 ve 1990’lı yıllarda İslami uyanış döneminde üretim tarzlarının değişmediğini, milli üretimin artmadığını ve toplumda çalışma değerlerinin başarısıyla ilgili kayda değer bir gelişmenin olmadığını idrak etmemiz önemlidir. Böylelikle uyanış, üretim ilişkilerine değil de örneklerini Mısır’da gördüğümüz yatırım dolandırıcılığına ya da başörtüsü ve kısa kıyafet gibi giyim şekline yansıyan sözden ve görünüşten ibaret oluyor. Bu, Weber’in görüşüdür.

Bazılarımız Marksizm’i benimsediği zaman bu durumda uyanış, haksız üretim ilişkilerinin değer yansıması oluyor. Böylece uyanış, üst ahlakın bozulmasına neden olan çarpık üretim ilişkilerinin tezahürlerinden birisi haline geliyor.

Bunun büyük teorilerin basitleştirilmesi olduğunun farkındayım. Belki de bu iki teori, Arap İslam ahlakında iddia ve uygulama arasında gördüğümüz boşluğu açıklayan tek iki teori değildir.

Bu görüşle ilgili sorular var. Birincisi, özellikle şiddet meselesinde bazı Müslüman ve Arapların tutumuyla İslam ahlakı arasında bir ilişki var mı? Bu soruya cevabım savunma açısından değil de mantıki açıdan olumsuzdur. İslamcıların ve diğerlerinin iddia ettiği İslam ahlakı, Müslüman ülkelerde çalışma değerlerine ve ekonomi şekline yansımıyorsa şiddete nasıl yansıyacak? Bunda nasıl İslam oluyor da diğerinde İslam olmuyor? Mantık der ki şayet İslam ve Müslümanların davranışları arasında bir ilişki olsaydı bu ilişki, yaşamın bir kısmına değil hayatın her yönüne yansırdı. Buradan hareketle bazı Müslümanların davranışlarıyla İslam arasındaki bağ mantıksız oluyor. Bu, söz konusu bu makalenin ortaya attığı tartışmada sadece ikincil bir sorudur. İkincil derecede pek çok soru mevcut. Fakat buradaki esas nokta şu ki ahlak, ekonomik bir sistem oluşturmadığı zaman bu, fiili ve çalışma dünyasında değil de söz dünyasında iddia edilen bir ahlak olacaktır.

Makalenin başlığında yer alan “Ahlakımızın değiştiğini ne zaman anlarsınız?” sorusunu cevaplamak için iddia edilen ahlakla günlük uygulamalar ve toplumdaki yaşam tarzı arasındaki boşluğa göz atmak gerekiyor. Ben, burada iddia edilen değerlerle yaşam tarzı arasındaki derin çukurun kapanması için iddia edilen değerlerimizin(İslamcılar ve Liberaller) yaşam tarzına yansımadığını iddia ediyorum ki bu, tartışmaya açık bir durumdur. Modern dünyaya girme olasılığının Araplar için ulaşılması zor bir ihtimal olacağını düşünüyorum.