Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Barışa doğru atılan önemli bir adım | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Ortadoğu’nun astroloji ve gelecek haritası bölgenin iki yönde gittiğine işaret ediyor: Birinci yön, DEAŞ veya IŞİD olarak bilinen mini-devletçiğin düşmesi ve Suriye’de gerginliğin azaltılması ve ateşkeste mutabık olunması, ve Irak Kürdistanı’nın bağımsızlık referandumunun bölgenin Irak’tan ayrılması için uluslararası ve bölgesel desteği almakta başarısız olması. Bölgedeki başka yönelimler de söz konusu, uzun zamandır çatışma ve gerilim kıskacındaki bölgedeki çatışma eğrisinin, diplomatik ve operasyonel yönden, düşüşe geçtiği ve bölge insanlarının anlaşma yollarını aradığı gözlemlenmekte. İkinci yön ise, bölgesel konjonktür dahilinde, Filistin iç bölünme ve İsrail sağının ideolojik genişlemesine paralel yerleşim yerlerindeki genişlemenin gölgesi altında yıllarca durağanlaşmış Filistin Meselesinin yeniden ele alınması ve Arap-İsrail barış müzakerelerinin dirilmesi yönünde bir hareketliliğin belirgin hale gelmesidir.

Bahsi geçen bu ikinci yön bugün yazımızda ele alacağımız konu olacak. Bu yönün belirginleşmesi bölgede yeni bir diplomatik ve siyasi hareketliliğin başlaması anlamına gelir, belli ki, Beyaz Saray’a gelişiyle birlikte, kutsal topraklarda barışı gerçekleştirerek tarihi kutsallığa ulaşmak isteyen Donald Trump kimsenin başaramadığı bir şeyi başarmak istiyor. Bunun başarılması şu aşamada mümkün görünüyor, zira, Trump kişisel nedenlerinden dolayı, barışı gerçekleştirmeye çok istekli davranan halefleri Clinton, Oğul Bush ve Obama’dan farklı olarak, barışı sağlayacak kişisel donanıma sahip.

Trump’un bu yolda ilerlemesine yardımcı olan ana faktör ise, Ortadoğu’da barışın gerçekleşmesiyle ilgili ABD ve diğer ülkeler, özellikle Rusya Federasyonu, arasında esasa dair göze batan görüş farklılıklarının olmaması. Trump’ın bu konudaki isteğini, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve İsrail liderleri ile görüşmeler yaparak pratiğe dönüştürme yoluna gitti. Buna ilaveten, Trump’ın temsilcileri, bölgeyi gelecekte etkileyecek adımları tartışmak amacıyla, bölge liderleri ve temsilcileriyle bir dizi açık ve gizli görüşmeler yaptı. Trump, iyi niyeti göstermek için İsrail’den işgal altındaki topraklardaki yerleşim hareketininin inşaat faaliyetlerinin “azaltmasını” istedi ve ABD Büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşınmasını durdurdu.

Amerikaların hareketliliğine paralel olarak, bölgesel bir hareketliğin canlandığını da söyleyebiliriz; Suudi Arabistan, Arap-İsrail probleminin adil bir çözümü için Arap inisiyatifini genel çerçeve olarak baz alan açıklamalarını çeşitli şekillerde yeniledi. Mısır, kendi payına, Cumhurbaşkanı Abdel Fattah el-Sisi’nin Asyut kentinde barışın önemi hakkındaki konuşmasıyla, yıllar önce kendi barış atılımını başlatmış, ardından da barış görüşmelerini çeşitli düzeylerde desteklemiştir. Buna ilaveten, bu yıl gerçekleşen Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantıları sırasında, Başkan Sisi Konuşmasında yazılı metnin dışına çıkarak, barışı gerçekleştirmeleri amacıyla liderlerine güvenmek ve destek vermeleri için İsrail ve Filistin halklarına çağrıda bulunmuştu. Mısır’ın bu konudaki başarısı, Hamas’ın Gazze’de kontrolü ele almasından vazgeçtiğini, Mısır ve İsrail arasındaki sınır kapıları dahil, Gazze Şeridi’ni Filistin Ulusal Yönetimi’ne teslim etmeye razı olduğunu ilan etmesiyle, somut hale gelmiştir.

Geçtiğimiz hafta, Gazze toprakları içinde, Mısır İstihbarat Başkanı Halit Fevzi’nin hazır bulunduğu bir toplantı yapıldı. Fevzi , yaptığı konuşmada, Hamas ve Filistin Ulusal Yönetimi liderlerini Kahire’de ek bir toplantıda buluşmaları için çağrı yaptı. Fevzi, Gazze toplantısına ek olarak yapılacak olan bu toplantının Gazze toplantısının tamamlayıcısı olacağını, Gazze Şeridinde yetkilerin teslimi konusu ve taraflar arası muallakta kalan sorunların çözümlenmesi için zemin hazırlayacağını da konuşmasında vurgulamıştır.

Bu gelişmeler olurken, İsrail’in reaksiyonu iki şekilde ölçülebilir; Birincisi, İsrail yönetimi, bundan yıllar önce takındığı tavrı takınmayıp, Filistin Ulusal Yönetimi’ni Hamas veya İsrail arasında tercih yapması gerektiği konusunda zorlamadı, hem Hamas hem İsrail’le barışamayacağını söylemedi. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Avigdor Lieberman Filistin tarafları arasındaki uzlaşıya karşı çıkmadı. İkincisi, İsrail, Filistin Başbakanını temsil eden 350 kişilik Filistin heyetinin Batı Şeria’daki Ramallah kentinden Gazze Şeridi’ne intikaline izin verdi ve güvenliğini sağladı. Yine İsrail, gazetecilerden oluşan geniş ordunun, Filistin ulusal uzlaşısını kutlayan bir karnaval havasında, heyete eşlik etmesine izin verdiği de muhtemeldir.

İsrail’in iki duruşu arasındaki farklılıklar Mısır ve Arap Dünyasının yürüttüğü, imzalanan anlaşmalara sadık kalınacağını ve ‘Hamas’ın silahı’ problemini çözeceğini garanti eden, diplomatik süreçlerden kaynaklanıyor. Görülen o ki, İsrail’in nihai tavrı, Filistin ulusal birlik hükümetinin silah kullanımını tekeline alarak gerçek bir ‘devlet’ olup olmayacağına göre şekilleneceğidir. Ama eğer bu Filistin devleti, Lübnan Devletinde görüldüğü üzere, Hizbullahvari silahlı ve kendine has güvenlik politikaları olan başka örgütlerin varlığına izin verirse, İsrail’in farklı bir tavır sergileyeceği de bir gerçektir.

Başkan Mahmud Abbas’ın bu önemli ayrıntıyı anladığı gözüküyor; Filistin devletinin kurulması için gerçekleşmesi gereken en önemli temellerden birinin Filistin topraklarına hakim olması değil, aynı zamanda silahların kullanımının veya kontrolü altına alma yetkisine sahibi olma ayrıntısı. Diğer taraftan, Hamas temsilcisi Ismail Haniyeh de, Filistin birliğinin gerçekleşmesi için Gazze Şeridindeki güvenliğin, Filistin Ulusal Yönetimine teslim edilmesi gerektiğini bir televizyon röportajında açıkça belirtti; ama diğer taraftan işgalle yüzleşmek için meşru bir hak olan direnişin silaha olan ihtiyaca işaret etti. Ama buradaki mesele «işgale karşı direncin meşru olup olmadığı» tartışması değildir, direniş gösterme ve uygulama konusu hakkında karar verme yetkisinin kimde olacağıdır. Şurası bir gerçek ki, geçen yüzyılın doksanlı yıllarında gerçekleşen direniş eylemleri, İsrail liderliğinin aşırı politikaları ve İsrail sağının uygulamaları yanı sıra, Oslo anlaşmalarının uygulanmasını engellemiştir.

Bu atmosferde, direniş harekatının ‘silahı’ Kahire toplantısının ana tartışma konusu olacağı kuvvetle muhtemeldir. Mısır’ın bu toplantıdaki rolü, hem Filistin iç birliği ve uzlaşmasının sağlanması, hem de İsrail’in müzakere masasına oturmasına, dolayısıyla işgalci (ve direniş gösterilmesi gereken) bir devletten çıkması ve Filistin Devletini kuran anlaşmanın bir tarafı olmasını sağlamaktır. Mısır bu rolü gerçekleştirebilirse Filistin, tüm özellikleri ve uluslararası nitelikleri ile bağımsız bir devlet anlamına gelir.

Filistin uzlaşısı gerçekleşir ve taraflar arası uluslararası anlaşma sağlanırsa, uluslararası deneyimlerden faydalanılabilir. Politik liderliğin koordinasyonu altında olan ortak bir taraf silahları toplayabilir, veya üçüncü bir tarafın denetimi altında silah toplanır. Bu üçüncü taraf- müzakerelerin başarısızlığı durumunda- silahı geri vereceğini taahhüt eder, veya askeri ve politik güçlerin Filistin Kurtuluş Örgütü gibi bir örgütün şemsiyesi altında birleşerek silah hakkında karar verilebilir. Dördüncü bir uluslararası çözüm ise kararların seçilmiş bir Filistin Parlamentosu tarafından verilmesi.

Yukarıda geçen analizler durumun ele alınmasını irdeleyen alternatiflerdir. Mısır diplomasisinin ise her hal-u karda gerçekleştirmesi gereken iki görevi vardır, uzlaşı ve birlik için Filistinlilerin daha fazla çabalamasını sağlamak ve İsrail tarafının Filistinlilerle müzakereye oturması için çaba göstermesi.

Burada önemli olan, Filistin’in birlik ve uzlaşma hareketinin başarı sağlaması, İsrail tarafının da değişmesine bağlı olmasıdır. İsrail hükümetinin mevcut yapısı, başbakanın barış sürecinde ilerlemesine izin vermeyecektir. Bu nedenle doğru koşullar gerçekleştiğinde, İsrail Hükümetinin de değişmesi gerekmektedir. Bu hükümet İsrail’in solundan, merkezinden ve İsrail Parlamentosu Knesset’de 13 sandalyeye sahip olan İsrail Filistinlilerinden oluşmalıdır. Elbette şu ana kadar yapılanlar önemli bir adım olmuştur; ancak yol hala uzun.