Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Batı bloğundaki çatlaklar! | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle, savaşın galipleri iki bloğa ya da iki kutba ayrıldı: biri doğuda Sovyetler Birliği önderliğindeki Varşova Paktı, diğeri ise batıda ABD önderliğindeki NATO’dur. 1940’lar henüz bitmemişti ki, Üçüncü Dünya’nın uzak bölgelerini ısıtan Soğuk Savaş patlak verdi; sömürgecilikten kurtulup bağımsızlık kazanan bu Üçüncü Dünya Ülkeleri ne yapacaklarını bilemediler. Doğuya mı yoksa Batı’ya mı katılsalar veya tarafsızlık bayrağı altında doğu ve batı ipleri üzerinde oynamaya mı çalışsalar? Bu dünya, her biri kendi gelenekleri, kültürü ve yönetim biçimleriyle ikisi kuzeyde,- biri doğuda, diğeri de batıda- üçüncüsü güneyde olmak üzere üç bloğa bölünmüştür.

Nükleer silah yarışı kuzeydeki insanların birbirleri arasında kavga etmesini önledi. Ancak rekabet, Doğu-Batı Berlin Duvarı’nın çöküşünün gerçekleştiği 1989 yılına kadar, nükleer korku dengesi üzerinden devam etti. Aynı dönemde Varşova Paktı çöktü ve bağlı ülkeler batıya yani NATO ve AB’ye gitti. Sovyetler Birliği’nin kendisi bile 15 cumhuriyete bölündü; bunların çoğu, Batı bloğundaki NATO’ya gitti. Bu örgütün bu kadar genişlemesi bir anlamda “tarihin sonu” olarak görüldü. Aslında, dünya “Batı” ve “dünyanın geri kalanı” haline geldi.

Tabii ki, tarih, kelimenin tam anlamıyla veya diyalektik anlamda sona ermedi. Çin, yönetişim, kalkınma ve ekonomik ilerlemenin bir başka örneğini sunan bir alternatif olarak ortaya çıktı, Doğu bloğunun çöküşünden ve Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sadece çeyrek asır sonra, yeni bir süper güç, otoriter bir siyasal sistem ve kapitalist ekonomik sistemle ABD’yi aşmaya başladı. Nükleer silahların batı ve doğu bloğundaki tekelleşmesini önleyeceği düşünülen Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması artık geçerliliğini yitirmiş durumda, zira Hindistan ve Pakistan nükleer birer devlet haline geldiği gibi İsrail de -her ne kadar itiraf etmemiş olsa da- bu kulvara girmiştir. Başarısız bir Irak girişimi ve tamamlanamamış bir İran nükleer silah elde etme girişimi de vardır.

Soğuk savaşın ardından ciddi anlamda yara alan Rusya, eski gücüne nispeten tekrar kavuştu. Gürcistan askeri olarak girdi, Kırım’ı ilhak etti, Ukrayna ve Suriye’ye ordusu ve silahlarıyla girdi. Sonuç; Batı bloğu için ciddi ve çeşitli bir tehdit söz konusu olmaya başladı. Dünyanın, eski zamanlardaki “Roma barışı” çağı gibi bir “Amerikan barışı” çağında yaşadığı artık doğru değildir.

Şimdi, batı bloğu artık sadece dışarıdan gelen baskıyla yaşamıyor, bilakis denklemi tamamlama adına doğu bloğunun çöküşüne yol açan, içeriden gelen çatlaklar ortaya çıkmıştır. Bu gece dünküne tamamen benzemese de, tarih tekerrürden ibarettir, ama her dönemin kendine has denklemleri ve dengeleri vardır. Analistler ve gözlemciler Batı liberal demokratik felsefesinin üç NATO üyesi ülkede artık bulunmadığına karar verdiler, bu ülkeler Türkiye, Polonya, Macaristan’dır. İdeolojik olarak Şovenizm milliyetçiliğinin bir karışımı, siyasi olarak otoriter, Ekonomik ve sosyal olarak dışarıya kapalı bir yapıya büründüler.

Birincinin uzantısı diğer bir çatlak da, üç ülkedeki yapıyı değiştiren partiler ve gruplar, diğer ülkelerdeki iktidarları da etkilediler. Onlar da artık amaçlarına ulaşmak için, seçilmiş meclis argümanını belirli bir yaşam biçimini dayatmak için kullanıyorlar. Böylece bu üç ülkenin düştüğü duruma düşmüş oluyorlar.

Üçüncü çatlak, uluslararası siyasal mühendisliğinin batı bloğundaki en önemli tarihi icadı olan Avrupa Birliği’nin sorgulanmaya başlanmasıdır. Sorun sadece İngiltere’nin AB’den çıkması değildir. İngiltere halkının büyük bir kısmı “yumuşak” bir çıkışı dahi reddettiler. Bu süreç Dışişleri Bakanı Boris Johnson ve İngiltere’de hükümet adına AB ile ayrılma sürecini müzakere eden Bakan David Davis’in istifasını beraberinde getirdi. Artık mesele Brexit (İngiltere’nin AB’den çıkışı) meselesi olmaktan çıkmış, geri dönüşü olmayan bir ayrılığa dönüşmüştür. Dördüncü çatlak, kendisini batı bloğunun ve NATO’nun hamisi gören ABD’nin bu bloğa liderlik etme fikrine olan inancını kaybetmesidir.

Donald Trump’ın seçilmesi, bir Amerikan ekolünün yeniden canlanması anlamına gelmektedir. Onlara göre müttefikleri adilane bir bedel ödemeden güvence elde ediyorlar ve karşılıklı aynı hakları elde etmeden geniş ABD pazarına erişebiliyorlar.

Son NATO zirvesinde Trump, gayri safi yurtiçi hâsılasının yüzde 2’sinden daha azını güvenlik için harcayan Almanya’ya şaşkınlığını ifade etti, zira milyarları Rusya’dan gaz almak ödüyordu, Amerika ise Avrupa’yı bu ülkeden gelebilecek tehditleri önlemek için kendi kaynaklarını tüketiyordu! Sonuç, NATO’nun her iki tarafında müttefikler arasında neredeyse her gün bir sürtüşmenin meydana gelmesidir. Geçtiğimiz haftaki sürtüşme her ne kadar güvenlikle ilgili olsa da, ABD’nin ekonomik çatışmaları daha önce gerçekleşmişti ve yalnızca Çin gibi eski Doğu Bölgesi’ndeki ülkelere değil aynı bloktaki müttefik ülkelere de vergiler ve gümrük vergileri uygulamaya başlamıştı.

Bu yazının yazıldığı sırada, ABD-Rusya zirvesi -16 Temmuz Pazartesi günü- henüz Helsinki’de yapılmamıştı. Ancak, zirvenin doğrudan sonucu ne olursa olsun, dolaylı sonuçları ortaya çıkmaya başlamıştı, zira Batı İttifakı’nın üyeleri arasında bir güven bunalımına dayalı olarak batı bölgesinde beşinci bir çatlak görülmeye başlanmıştı. Amerikan’ın Müttefiklerine olan güvensizliği, siyasal liberalizmin Avrupa ülkeleri ve toplumları bozduğu, onları fedakârlık yapmaktan uzaklaştırdığı, İttifak’ın yüce çıkarlarını savunamaz hale getirdiği, göçmenlik ve sığınma politikalarında gevşekliğe ittiği, üçüncü dünya ülkelerine -eski sömürgeci alışkanlıklar nedeniyle ki şimdi küresel siyasette yeri kalmadı- kabul edilemez bir tarzda davranmaya sevk ettiği şeklindeki görüşüne dayanmaktadır. Buradaki güvensizlik aslında karşılıklıdır. Avrupa ve Batı ülkeleri genel olarak Trump’ı, Batı mirası liberalizme düşmanlığın ete kemiğe bürünmüş hali olarak görüyorlar. Buna ek olarak, siyasette ve Amerikan medyasında Trump ve Vladimir Putin arasında bir bağlantının varlığına dair çıkan söylentiler, tüm batı bloğunun yangına benzinle gitmesine neden olmaktadır.

Bütün bunlar ne anlama geliyor? Bu çatlaklar, Doğu İttifakında olduğu gibi Batı ittifakının da çökmesine neden olur mu? Yoksa ABD’de Trump’ın Beyaz Saray’a gelmesiyle yaşananların ve bazı Avrupa ülkelerindeki siyasi değişimlerin bir sonucu olarak geçiş döneminde miyiz yani sonradan her şey önceki haline mi dönecek? Yoksa dünya değişti ve bu doğu, batı ve güney bloklarını yaşatma fikri artık geçerliliğini yitirdi, dolayısıyla uluslararası toplumun temel denklemleri yeniden oluşuncaya kadar beklemeli miyiz? Her halükarda, dünya hızla değişiyor, Soğuk Savaş rejimi sadece kırk yıl yaşadı, ABD batı bloğuna ve dünyaya sadece çeyrek asır liderlik yapabildi ve gelecek kesinlikle daha hızlı olacak!