Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Büyük Islah devrimi | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Geçtiğimiz kısa süre içerisinde Suudi Arabistan’daki olayları çevreleyen tüm gürültüyü ve yankılarını bir kenara bırakacağız. Bir gün tarihçilerin, kimlerin gelip geçtiğine dair ayrıntılı çalışmalar yapacağı kuşkusuz. Ancak bugün göz ardı edilemeyecek şey, Suudi Arabistan’da yaşanan değişimin özüdür, çünkü başka hiçbir  tarihsel ayrıntı değişimi kavramsal bir biçimde ortaya koyamaz. Bu değişim iki gerçek üzerine kuruludur:

Birincisi, Krallığın bulunduğu durumun, sahip olduğu ve şu andan çok daha ileri bir aşamaya taşıyabileceği yetenek ve enerjilerle orantılı olamamasıdır.

İkincisi, mevcut karar verme yönteminin ve birkaç parti arasındaki uzlaşmanın sağlanması için sürekli çaba sarfetmenin, işin doğası gereği işleri yavaşlatmaktan ve korumacı davranmaktan başka bir işe yaramamaktadır ki şu anki durum bundan çok da uzak değildir.

Bunların sonucunda bütün gücü; uygulanması, tatbiki ve üretimde hesap verilebilirliği, bir vizyon haline getirmeye odaklamak gerekir. İşte tam da “Suudi Arabistan’ın vizyonu 2030” da yapılan budur.

Akdeniz ve Hint Okyanusu görme mesafesinde iken, Krallığın bugünkü büyüklüğü, nüfusu ve Kızıldeniz ve Basra Körfezindeki görünürlülüğü ile karşılaştırıldığında, krallığın, kapasitesinin çok altında olduğu gerçeğini de göz ardı etmemek gerekir. Kısaca Suudi Arabistan’ın artık sadece bir “petrol” ülkesi olması mümkün değildir. Her halükarda, petrol fiyatlarındaki son düşüş ve iki yıl önceki gibi yarıya düşmesi, bunu daha da imkânsız hale getirmiştir.

Suudi Arabistan’ın büyüklüğü ve yetenekleri onu gelişmiş bir sanayi devleti olmaya aday kılmakta ve tüm uluslararası raporlarda derecesi sürekli yükselmektedir. Bu yalnızca büyük bir reformist devrim yoluyla gerçekleşebilir. Genellikle, “devrim” ve “reform” dan söz etmek, yağı suyla karıştırmak gibi doğru karşılanmaz, ancak tarih her zaman ilginç şeyler görmemize imkan tanır.

Krallığın demografik gerçekleri bizi, gençlerin, nüfusun yüzde 70’ini oluşturduğu noktasına götürüyor. Ve daha da önemlisi, daha önceki yıllarda iki yüz bin Suudi Arabistanlı, dünyadaki gelişmiş ülkelerde bilgi ve beceri kazanmak için gitti ve her yıl 35 bin kişi ülkesine dönüyor. Bu sosyal kesim, bu ülkelerde öğrendikleri ve yaşadıkları ile kendi krallıklarında karşılaştıkları tutuculuk arasında derin çelişkiler yaşıyor. Yaşları 15 ila 35 yaşları arasında olan bu grup, Hadimul Harameyn tarafından Krallığı yeni bir geleceğe taşıyacak olan radikal reformları gerçekleştirme görevi kendisine emanet edilen Prens Muhammed bin Selman’ı destekleyen kitlenin gücünü oluşturuyor.

Bu atılım, Suudi Arabistan’ı petrol ülkesi statüsünden Üreten devlet statüsüne çıkarmaktadır. Ekonominin çeşitli sektörleri olan tarımdan başlayarak ki oldukça düşük, daha geniş bir alanda gerçekleştirilebilecek sanayiye, oradan da modern ve büyük bir ülkeyle uyumlu hizmet sektörüne ve petrol ekonomisinin gölgesinde kalmakla geri planda kalmış madencilik sektörüne eğilerek üreten devlet aşamasına geçilebilir. Modern bir ülkede olduğu gibi, güçlerin katlanması daha fazla getiriler sağlar. Krallığın durumu tam da budur, zira kuzey-batı derinliğinde “robotun insandan daha fazla” olduğu “NEOM” şehrine açılmakta, oradan kollarını Ürdün ve Mısır’a açmakta ve oradan da Arap doğusu, Akdeniz ve Avrupa’ya kadar uzanmaktadır. Doğudaki derinliği gelince, Körfez ülkeleriyle olan ilişkiler ekonomik açıdan oldukça iyidir, ancak stratejik önemi hiçbir şey geçemez.

“Vizyon” ve “gerçek” arasındaki fark, iktidarda veya dışarıda olan, değişim gücüne sahip olanların çoğunu aşan bir “devrim” gerçekleştirmek veya sonuçsuz kalan değişimin ortaya çıkardığı sahtekârlardan korkmaktan kadar az riskli değildir.

Ancak bu iş ne macera ne de kumar değildir, ancak hedeflenen alanların bizzat kendileri her zaman ilerleme eğilimine karşı durmuştur; en başta geleni ise modernleşme ve modernliğin tüm tezahürlerine karşı duran aşırı tutuculuktur. İşin ilginç yanı ise bu aşrı tutucu kesim doğuda ve batıda, Kahire ile Beyrut arasında ve son zamanlarda Dubai ve Panama’da kendi devletlerinde olmasını reddettikleri pek çok eğlenceye dalmış olmalarıdır. Bu toplumsal ikiyüzlülük yalnızca gerçek dine zarar verdiği için değil, aynı zamanda terörizmin manevi zeminini oluşturduğu için de artık kabul edilebilir değildir. Aşırılık ile savaşmak ve ortadan kaldırmak, onunla uyum ve birliktelik sağlamakla olmaz.

Yeni Suudi yönetimi artık bu meseleyi en önemli mesele kabul etmiştir. Bu tip aşırı tutumlar ister kendi ülkesinde veya başka bir ülkede olsun veya Mısırda olduğu gibi yönetime gelmiş olsun Krallık ya bizzat müdahale etmekte ya da aşırı radikal akımlara ve teröristlerle mücadele edenlere yardım etmektedir.

Şaşırtıcı olan diğer bir konu ise, aşırılığın siyasi, ekonomik ve kültürel tarafı olsa da “Kadın”ın sürekli, hor görülmenin ve cezalandırılmanın merkezinde kalmasıdır. Yeni Suudi nesiller için, ülkelerini, kadınların büyük ulusal etkinliklere katılmasına veya araba kullanmasına izin vermeyen ülkeler arasında bulması ne kadar sarsıcıdır. Bu nedenle, öğrenen, öğreten, çalışan ve sorumluluk üstlenen kadınların özgürleştirilmesi bir taraftan Suudi ailenin işlevini yükseltirken, diğer taraftan ise üretkenliğin ilerlemesine yeni kapılar aralamaktadır. Bu durum ülkeyi, dışarıdan gelen yabancı çalışanlara muhtaç etmekten de koruyacaktır. Suudi kadınlara haklarını geri verme kararları masada uzun bir süre kaldı, ancak kararın alınması şimdi gerçekleşebildi. Artık siyasi otorite hem güçlü hem de kararlıdır ve bu durum artık herhangi bir erteleme ve gecikmeyi mümkün kılmamaktadır.

Tüm bunlar, aşırılıkla mücadeleyi ve kadınların özgürleştirilmesini bir madalyonun iki yüzü yapmaktadır. İşte bu, dinin özünde bulunan merhamet ve karşılıklı şefkati ortaya çıkarır ve kadına gerçek konumu olan insanlık ve vatandaşlığını iade eder ve kadını bir günah, isyan ve hata nesnesi olarak görülmekten çıkarır.

Diğer pek çok ayrıntı var, ancak atıfta bulunduğumuz öz ki Tarih buna önem verecektir; o da Yakın tarihsel kararlardan sonra, kaynakların harekete geçirilmesi yoluyla büyük projelerin başlatılmasıdır. Suudi Arabistan açısından Kapsayacağı alan petrol kuyuları kadar değil, 2.149.690 kilometre karelik bir alana denk gelmektedir. Yani 2 milyondan fazla kilometre kare, 33 milyon kişi ve Gayrisafi Milli Hâsılası 1.803 trilyon dolarla dünya ekonomileri arasında 14. sırada yer alacaktır. Bu atılım, Krallığı sadece yeni servet ufku kazandırmayacak, daha önemlisi, Suudi insanı sosyal paylaşım ağıyla karakterize edilen insanlığın tabii dünyasına girme imkânı bulacaktır. Bunu başarmak kolay olmayacak, tarihte bir benzeri acı çekmeden gerçekleşmedi, ama sonunda büyük değişikliği gerçekleştiren zorluk ve acılardır.