Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Dinin ideolojik açıdan analizi | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Dinin ideolojik anlamı, çağdaş mütefekkir Abdulkerim Suruş’un “Ferbehter ez İdeoloji/İdeolojinin Ötesi” başlıklı eserinin ana konusunu teşkil ediyor. Yazar, yaklaşık 380 sayfalık kitapta öncelikle din ve din bilimini sonra da dinin özüyle geçici ya da ikincil öneme sahip arazları birbirinden ayırt etmeye yönelik birçok örnekler sunuyor.

Suruş’un verdiği bazı örnekler, İslam kültür mirasının ana kaynağını oluşturan tefsir, fıkıh ve kelam araştırmaları gibi eski bilimsel kaynakları gözden geçirmeyen birçok insan için şaşırtıcıydı. Kitabın ismini taşıyan makale, Temmuz 1993’te yayımlandı. Söz konusu makale, Murtaza Mutahhari ve Ali Şeriati’nin görüşlerini detaylıca eleştirmesinden dolayı tartışmalara neden oldu.

O dönem Mutahhari ve Şeriati, çağdaş Şii düşüncesinin en etkili düşünürleriydi. Doğrusu bu tartışma, mezkûr kitaba büyük bir hizmet sundu. Kitap, sonraki 5 yıl içerisinde 8 kez yeniden basıldı. Bu, herhangi bir yazar için hayalî bir durumdur.

Kitaptaki temel söylemlerden birisi şu ki; diğer beşeri bilimler gibi din bilimi de içinde yaşadığı sosyal durumun yansımalarının yanı sıra, ilim sahibinin düşünce ve ideolojik kapasitesiyle sınırlı bir insan ürünü olduğudur. Fakat yazar, bilimi eleştirmenin bilim adamının değerini küçümsemek anlamına gelmediğini vurguluyor.

Suruş, bazen meşhur felsefeci Karl Popper’in görüşünden yararlanıyor. Popper, bilimsel bir sonuç olarak kabul ettiğimiz şeylerin yanlış olduğunu söylüyor. Bu, onun zamanında doğru olasılıklardan birisiydi. Popper’in söylemi, alternatif olasılıkları araştırmaları için eleştirmenlere bir fırsat sundu. Yani belki de daha sonra kabul edeceğimiz şey, doğru bir cevap olabilir. Bir düşünür ya da bilim adamı, bir görüş beyan ettiği zaman onun yanlış olduğuna hükmederiz. Böylece biz, doğru olasılıklara daha fazla yaklaşmış oluruz. Bilimsel bir delile dayanan bütün cevaplar, ilk başta doğru gibi görünen geçici olasılıklardır. Bir süre sonra insanlar, bunu başka bir düşünceyle değiştirir.

Suruş, ideolojik eğilimin Ali Şeriati’nin kitaplarında açık ve net olduğunu düşünüyor. Şeriati, mazlumların kurtuluşuna katkı sağlayacak devinimsel bir din istedi. Bunun için sınıf çatışması kavramına çok yakın felsefi bir görüş içerisinde, İslam tarihini yeniden yorumladı. Şeriati, milyonlarca genci din dairesine çekmeyi başararak onları Marksizm’in etkisinden korudu. Fakat bu sonuç, bilimsel açıdan Şeriati’nin metodunu doğru kılmaz.

Murtaza Mutahhari ise, 20. yüzyılın ikinci yarısında meşhur olan Yeni Platonculuk akımına çok yaklaşan felsefi tartışmalar aracılığıyla İslam kültüründe bilinen kelamî söylemleri ve şer’i hükümleri yeniden yorumlamaya önem verdi. Geleneksel fıkıh ve kelamı eleştirme eğiliminin açık olmasına rağmen Mutahhari’nin söz konusu eleştirel çalışması, fıkıh ve kelam ekolünün üzerine inşa edildiği temel kaideleri derinlemesine ele almadı.

Abdulkerim Suruş’a göre dinî düşünceyi yenileme, söz konusu düşüncenin üzerine kurulduğu felsefi temelleri köklü bir şekilde incelemeyi gerektiriyor. Belki de bu şekilde bazı felsefi temellerin artık faydalı olmadığını ya da zamana yenik düştüğünü göreceğiz.

Buna bağlı kalmamanın bir sakıncası var mı? En nihayetinde bu, indirilmiş bir vahiy değil, aksine beşeri bir üründür.

Müslüman âlimlerin nesilden nesile beşeri ürünleri kabul ettikleri doğrudur. Yine kültürümüzün büyük bir kısmının buna dayandığı doğrudur. Fakat biz aynı zamanda biliyoruz ki zaman, düşünceye kutsallık kazandırmıyor. Çünkü söylediğim gibi bu fikirler, vahiy değildir.

Râzi’nin tıbbına, Tûsî’nin matematiğine ya da Farabî’nin felsefesine bağlı kaldığımız zaman ne olacak siz hayal edin.

Bu durum, Râzi’nin tıbbını modern tıptan, Tûsî’nin matematiğini modern matematikten ve Farabî’nin felsefesini çağdaş felsefeden daha faydalı hale mi getirecek?