Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Dünyamız küçük bir köy mü yoksa kara bir pazar mı? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Günümüz dünyasını nasıl tanımlayabiliriz?

Peki böyle bir tanımlamaya ihtiyacımız var mı?

Küçük bir köye dönüştüğü söylenen bu yerde meydana gelenleri dikkatlice incelemeden bu nitelemeye ne kadar inanabiliriz?

Güçlü, ses getiren olayların ve değişimlerin şiddetinde, şoke edici haber akımı karşısında yaşadığımız aşırı kafa karışıklığını ve belirsizliği bir kenara bırakıp, bu baş döndürücü hızda gelişen olayları biraz görmezden gelerek derin bir nefes alalım ve kendimize şu soruları soralım:

Biz neredeyiz?

Dörtte üçünü suların kapladığı mavi gezegenimizde neler oluyor?

Aslında bu soruların ve sorgulamaların temel nedeni; günümüzde dünyanın yeni çerçevesini belirlerken, alttan alta bize bir kaybolma hali içerisinde olduğumuzu hissettiren gizli duygudur.

Küçük köy evresinden gizlice küçük pazar evresine atlamış gibi görünüyoruz.

Bunu kimse açıklamıyor çünkü adı geçen pazar, dünya kültürlerinde bilinen anlamından çok farklı.

Daha dikkatli bir ifade ile aslında bugün, pazar şeklinde ve karaborsa kurallarının hakim olduğu küçük bir köyde yaşadığımızı söyleyebiliriz.

Bu düşünceden daha açık bir şekilde bahsetmeden önce, kapitalist düzeni ve patronlarını kötülemeyi kastetmediğimizin altını çizelim.

Çünkü kapitalist düzen; faydaları olduğu gibi zararlı etkileri ve insanlığın ekonomi hayatında kazananları kadar kurbanları da olan herhangi bir ekonomik düzen gibidir.

Burada bizim için önemli olan, kapitalizmin zorunlu bir yaşam biçimine ve politik uygulamaya dönüşmesidir.

Diğer bir deyişle, asıl tehlike kapitalist kültürün dünyanın ruhunu ve ülkelerin siyasetini ele geçirmesinde gizlenmektedir.

Aynı şekilde gerçek tehlike, en değerli şeyin insan olması gereken bir dünyada her şeyin alınıp satılan bir mala dönüşmesidir.

Çünkü bizler her şeyin alınıp satılabilecek bir mala dönüştüğü ve maddi kazancın kutsandığı bir dönemde yaşar hale geldik.

Günümüzde dünyada müzakerelerin nasıl yürütüldüğünü objektif bir bakış açısı ile incelediğimizde maddi gücün nasıl da büyük bir rol oynadığını anlayabiliriz. Müzakarelerin seyrini maddi güç dengelerinin belirlediğini görürüz.

Hatta günümüzde, dar ve geniş, bölgesel ve küresel düzeyde ülkelere uygulanan baskılar hep mal, pazar ve para kaynaklı baskılardır.

Bu nedenle, insan hakları ve özgürlük sloganları maddi çıkarlara göre bir ortaya çıkıp bir kaybolan sloganlardır. Bu da hakların ve özgürlüklerin birincil öneme sahip olmadığı ve aslında kendisine hiçbir değer verilmediği anlamına gelmektedir. Maddi çıkarlara dokunmadıkça haklara saygı gösterilir. Ama dünyada güç ve servetin dağıtımı, konumu ile ilgili bir çatışma yaşandığında, bu hakların ihlal edilemsinde bir sakınca görülmez. Bu büyük ülkelerin, neden bazı ülkeleri desteklerken diğerlerini desteklemediklerini açıklamaktadır. Aynı şekilde kasıtlı bir büyütme ile küçük olayların nasıl da şişirildiğini ve büyük olayların ise hafızalardan silindiğini açığa çıkarmaktadır.

Yardıma muhtaç ülkelere karşı uluslararası yardım başlığı altında uygulanan baskılara ve kendileri ile yürütülen müzakarelere bir bakın, bu yardımların hep şartlı ve bir şey karşılığında sunulduğunu, küçücük bir bahane ile bu ülkelerin yardımalrın kesilmesi ile tehdit edildiğini görürsünüz .

Günümüzde içinde bulunduğumuz bu yeni evrede anlaşma ve pazarlıklar farklı şekillerde yürütülmeye başlandı. Zira her şey pazarlık konusu haline geldi. Ülkelerin birbirleri ile ve ülkeler ile uluslararası alanda etkili örgütler arasındaki ilişkiler, Makyavelist bir düşünce ve anlaşmalar ile yürütülür oldu. Öyle ki Machiavelli bugün aramızda bulunsaydı belki de o bile bunu reddederdi.

Küçük bir köye dönüşen dünya imajının, tüm dünya tarafından kabul edilmesi, belki de bu coğrafyalar arasındaki mesafeleri ortadan kaldıran iletişim araçlarının bir sonucudur.

Öyle ki dünyada mesafeler yakınlaştı, herkes yaşanan gelişmeler ve olaylardan kolayca haberdar olmaya başladı, seyahat etmek, başka bir ülkede çalışmak ve başkaları ile iletişim kurmak daha önce hiç olmadığı kadar kolaylaştı. Toplu iletişim araçları, ulaşım araçları ve bu alanlardaki inanılmaz icatlar gerçektende dünyayı bir köye dönüştürdü. Genel olarak iletişim alanında ve özel olarak iletişim teknolojisi alanında yaşanan devrimler, Sanayi devrimi ile kendini göstermeye başlayan bilimsel devrimin bir sonucudur. Kısacası küçük bir köye dönüşen dünya; beşeri bilimsel aklın ürünü, ulaşım ve iletişim alanlarında deneysel bilim adamlarının insanlığa sundukları inanılmaz icatların, insanlar arasında diyalog, açılım ve uyumun somut bir şekilde atmasının bir ürünüdür.

Ama – küçük köy- imajında aslında gösterildiği gibi toz pembe değildir. Çünkü küçük bir köye dönüştüğü söylenen dünya aslında küresel bir pazara ve baskı aracına dönüşmüştür.

Artık gençlerin terör örgütlerine katılmasından bahseder olduk.

Uluslararası televizyon kanallarında ve gazetelerde önemli analizciler; acil haberler, güçlü krizler ve gerilimli bölgeler ile ilgili devletler arasında yürütülen pazarlıkları açığa çıkarmak için birbirleri ile yarışır hale geldi. Kapitalist kavramlar ve sözler; kültür, düşünce, sanat ve toplumu ele geçirdi.

Frankfurt Okulu düşünürleri, daha çok erken bir dönemde kültürün herhangi bir madde gibi alınıp satılan bir şeye dünüştürülmesi olgusuna, toplumların kültür, sanat ve basın alanlarındaki güçlü ve etkin olan anlam ve sembollerinin yatırmcıalrın elinde bir yatırım aracına dönüştürüleceğine dikkatleri çekmişlerdi.

Elbette Frankfurt Okulu düşünürlerinin, her ne kadar genel olarak eleştiri akımına bağlı olsalarda kaynak olarak Marksist düşünceye ve maddeyi açıklayan yorumlarına dayandıklarını unutmamalıyız.

Bugün bizler; güzellik, yetenek ve zekanın en iyi yüksek teklifi sunanlara satıldığı bir –karaborsa- dünyasında yaşıyoruz. Evlilik kurumu bile sevgi ve dayanışmaya yer vermeyen bir şirkete dönüştüğü bir dönemde yaşıyoruz.

Şu halde geriye sadece şu soru kalıyor: Bir pazara dönüşen bu dünyanın, madde kültürünün, sürekli kar etme düşüncesinin bir geleceği var mı?

Tek söyleyebileceğimiz, bu dünyanın ne insanlık ne de toplumlar için uygun olmadığıdır.

Buna delil olarak; bu kültürün şimdiye kadar, günümüzde olduğu gibi özgürlükleri ve insan haklarını koruduğunu iddia etmeyen eski çağ uygarlıklarından çok daha fazla kan dökmüş olduğu ve çok daha fazla insanın ölümüne yol açmasını gösterebiliriz.