Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Entegrasyondan dağılmaya veya tam tersi | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

90’lı yıllar küreselleşmenin altın çağıydı. Dünya “küçük bir köy” oldu ve daha da önemlisi tarihin sonuna ulaştı. Sovyet sosyalist düşüncesinin demokratik liberalizm ve Batı kapitalizmi karşısında çöküşünden sonra artık yeni bir “diyalektik” kalmadı. Tüm dünya fikir, mal ve insanlarla buluşup tanışmaya açık hale geldi. Sovyetler Birliği 15 ülkeye dağılmasına rağmen, Almanya birleşti. Çünkü demokratik devletler parçalanmaz, aksine tek para birimini (euro) isteyen 27 ülkeye yayılmış büyük bir birliğe dönüşmesinden sonra, tek bir emniyet kontrol sistemine (Schengen) ve ortak bir pazara ulaştı. Kısa bir süre için de olsa Brüksel, Avrupa’nın başkenti gibi görünüyordu. Aynı zaman diliminde Yugoslavya 7 ülkeye ayrıldı, Çekoslovakya ve Etiyopya’da iki devlet haline geldi. Doğu Timur Endonezya’dan ayrıldı. Siyasal bilim profesörü James Rosonau; uluslararası ilişkilere hâkim kurallarından birinin, bir tarafta entegrasyon ya da birlik, diğer tarafta ise parçalanma ya da bölünme arasında bir çekişme olduğuna ilişkin teoriyle ortaya çıktı.

Tabiat kanunları bunlardan bazılarına sahiptirler, hücreler, insan genleri, atom ve çekirdek bölünmekte ve birleşmektedir. Geçen yılın sonunda Einstein’ın, yıldızların ve kara deliklerin kaynaşmasıyla ilgili tahminlerinden birinin gerçekleşebileceği, dolayısıyla izlenmesi gerektiği söylendi; Çünkü ışık bize onlardan, binlerce ışık yılı sonra ulaşacaktır. Tabiat için doğru olan şey devletler için de geçerlidir, ancak büyük ve küçük toplumsal varlıklar yapısal olarak evrenin temel kanunlarına dayanmazlar. Bu durumda, oluşmaları çıplak gözle mikroskop veya teleskop olmadan görülebilecek bir tarih olacaktır. Tabiat doğası gereği karmaşık olmasına rağmen, bilim, bileşen ve fisyonun kimyasının ve her ikisinin de oluştuğu koşulların izlenmesinde uzun bir yol kat etti. Ancak toplumların ve ulusların incelenmesi hala geriden geliyor. Bunda belki de iktidar dengesi, siyasi sistem ve bireylerin rolü etkilidir. Ancak bir insanın ne istediğini anlamak da hiç de kolay değildir.

Avrupa Birliği’nden İngiltere’nin çıkışı, İngiltere’de siyasi veya sosyal geçmişe sahip herhangi birinin desteklemediği şaşırtıcı çılgın bir fikirdi, bununla beraber herkes şaşırdı. İskoçya, Cebelitarık ve Kuzey İrlanda’nın gösterilerine rağmen siyasi sistem, birlik için ayrı olmakla! Tehdit altındadır. Herkes, birliğin bir şekilde devam etmesini düşündüğü halde, halk, sözünü buna itaat etmenin gerekli olmadığı yönünde söylediğinde, Almanya’nın Avrupa kıtasına liderlik etme hayalini kurması için tarihi bir fırsat çıkmış oldu. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’ndan sonra olduğu gibi, ulusal devlet, Arap bölgesi tarihinde hiçbir zaman yüceltilmemişti; Şimdi ise Irak, Suriye, Lübnan, Yemen ve Libya zor sorular ve imkânsız imtihanlarla karşı karşıya.

Kürt algısı, Kürtlerin Musul ve Rakka cephesinde DEAŞ’a karşı savaşa katılımının, bağımsız bir Kürt devleti kurmalarının başlangıcını teşkil ederken aynı anda Kerkük şehrini kazandıracağı yönündeydi. Ancak lokma Kürdistan’ın yutabileceğinden çok daha büyük, Irak bedenin dayanamayacağı kadar da acı vericiydi. Mesud Barzani’nin tüm uyarılara rağmen bağımsızlık referandumunu yapma kararı, hesaplamanın inceden inceye yapılmadığı bir maceraydı. Kürt bölgesi, kısa bir süreliğine ayrıldı. Bu ayrılış Kürt siyasi güçlerin, KDP ve KYB, ya da Erbil ile Süleymaniye şeklinde parçalanmasıyla sona erdi. Bağdat’taki Irak yönetimi Persler, Türkler, Araplar, Amerikalılar ve Rusların aynı anda desteğiyle Kerkük’e girmenin kaçışı olmadığını gördü.

Böyle bir durum sadece Irak’ta olsaydı şaşırtıcı olurdu; ancak İspanyol Katalonyası da aynı tecrübeden geçince artık bu bir tabiat yasası gibi oldu. Katalonya halkının tarihi ile İspanyol Krallığı’nın geri kalanı arasındaki mücadeleye dair pek çok anı vardır. Günlerden bir gün, komünistler, sosyalistler ve tüm anarşistlerin önderlik ettiği Barcelona ile faşistler ve monarşistlerin başını çektiği Madrid arasındaki iç savaş çıktı. Üç yıl süren acı bir savaştı (1936-1939) ve Avrupa’nın bugünküne yakın bir çizgiye bölündüğü, İkinci Dünya Savaşı’nın doğal olarak da başlangıcıydı. 2017’de bu kez Katalonya, orak ve çekiç taşıyan işçi sınıfının savunucusu değildi. Servetinin tekelleşmesini isteyen, daha az servete sahip olanlara kadar uzanan devlet sorumluluğundan uzak bir devlet olarak ortaya çıktı. Barcelona kulübü ve Messi gibi harika bir oyuncularının olması onlar için yeterliydi.

Bir bakıma Katalonya, bir referandum düzenlemek ve ardından eyalet parlamentosu kararı almak suretiyle İngiliz tarzında “Brexit” İspanya’dan çıkmak istedi. Ardından da AB’deki herkesin, ilk ekonomik temelinden başlayarak, Avrupa Ligi’ndeki spor karşılaşmaları organizasyonuna varıncaya kadar, herkesin Avrupa Birliği’nde buluşması çağrısı yapılacaktı. Her ne kadar Real Madrid ve Cristiano Ronaldo’su olsa bile Madrid’in bu kadar geniş yüreği yoktu. Katalan hükümeti iptal edildi, Barcelona tehditlere maruz kaldı ve anlaşıldı ki; Demokratik bir ülkede bölünme, ihtimallerden biri değildir. Yaklaşık iki asır önce, ABD’de, Güneyin Kuzeyden ayrılma hamlesi milyonlarca ölü ve yaralıya mal oldu. Katalonya’ya bu seferki maliyeti, Bölgenin Başkanı olan Carles Puigdemont’un Brüksel’e sürülmesinden fazla değildi.

Tabiatın yasaları genellikle istikrarlıdır ve keşfedildiklerinde görüşlerini değiştirmezler, Fakat aynı zamanda tabiatın bir parçası varlık olan ya da öyle varsayılan insan, uzun zamanlar boyuca takip etmeyeceksek, böyle bir istikrara inanmaz. Bütün tabiat yasaları bizlere, ayrışma ile bölünme, birlik ile ayrım arasındaki kozmik hareketi anlatıyor. Günümüz gerçekliğine dönecek olursak, büyük güçler, bölünmelerin çoğunu, birlikte kalmanın acısından kurtulma olarak görüp tercih edebilirler, ancak her halükarda, küresel bir maceraya gerek yok. Filistin’in, tam bir felaket olan, bir Arap ile Yahudi devleti arasında bölünme kararı sadece Filistin’e has değildi. Aynı dönemde Almanya, Hindistan, Kore ve Vietnam da bölünmüştü, ancak bu bölünmeler daha büyük çıkmazlar ve ciddi tehlikeli sonuçları yaratmış olsa bile bir çözüm üretmişti.

Erbil, Bağdat, Barscelona veya Madrid’de olsun fark etmez, jeopolitik ve insan coğrafyasının kendine has etkileşimleri, meseleyi bir süreliğine de olsa sonlandırmıştır. Irak ve İspanya’daki çoğunluk, tek bir devletin devamlılığı adına, olumlu bir bölgesel ve uluslararası ortam sağlamayı başardı.

Böyle bir şey yolun sonu değil ya da Suriye, Yemen, Libya ve diğer ülkelerde yaşanacakların bir örneği olacak. Her bir durumun kendine has şartları vardır. Etkileşimler hâlâ hızlı ve şiddetli bir şekilde gerçekleşiyor. Bunların tetikleyen unsurlar var. Belki de tüm dünyanın teknolojileri küreselleşmeyi sürekli kılıyor ve hızlandırıyor. Fakat her insan, her grup ve her kabilenin tüm dünyayla küreselleşmesi farklıdır. Ulusal veya demokratik olsun dağınık ve ayrılmış birlikler kendilerini, çağdaş biçimleriyle devletle karşı karşıya gelmiş olarak buldular. Her halükarda hikâye henüz sona ermiş değil.