Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Irak: Musul’dan sonraki önemli görev | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Musul’u DEAŞ’ın elinden kurtarmak elbette çok büyük bir maddi güç gerektirdi, ancak bunun siyasi ve manevi değeri de paha biçilemez. Iraklı siyasetçilerin bu zaferi ülkelerinin karşılaştığı problemlerde çok iyi değerlendirmeleri gerekir. Problemlerden kastım; “milli mutabakat.”

Yönetim ve ekonomik problemler, Irak’ın yakın geçmişinin en bariz iki proplemiydi. Krizin sadece 2003 ABD işgalinden sonra olduğunu söyleyenlere de, esefle Enfal operasyonunu hatırlatmak isterim. 1988’de ordu Kürdistan’a bir operasyon düzenlemiş, 2 bin köyü yok etmiş, yarım milyon insanı yerinden ederek binlerce vatandaşı kimyasal bombalarla imha etmişti. Kürtlerin bu dramı, ülke politikasına sadece bir örnek. Bunun gibi yüzlerce örnek var ki, bunları Irak’ın geçmişini araştıran herkes bilir. Her ne kadar bunlar geçmişin detayları olsa da, yine de bu günün problemleri o acı tarihi unutturmamalı.

2003’de hükümetin çökmesi, halkın bölünmesine değil, tam tersine anında çatışmasına sebep olmuştu. Kronik bölünmeye gelecek olursak; o genel anlamda ‘ganimeti’ bölüşmek kavgası demek oluyor. Yönetim kesimi devleti, bugüne kadar kendinin ve etrafındakilerin özel ganimeti olarak gördü. Hem birey hem topluluklar olarak bu olay, vatandaşların büyük çoğunluğunun dışlanmasına sebep oldu. Daha sonrasında da halkın birbirinden farkı olan kesimleri arasında güvensizlik duvarları inşa ederek, bu halklar arasındaki birlikte yaşama, ekmeği ve yükü bölüşme gibi geleneksel kavramları yıktı.

Milli mutabakatı yeniden sağlamak, ülkenin siyasi sistemini düzeltmek, Irak’ı bu acı yüklü tarihinden kurtarmanın tek yoludur. Sanıyorum ki bu durum, bölünmelerden dolayı çok büyük toplumsal sorun yaşayan ülkeler için de gereklidir. Örneğin; Yemen ve Libya.

Milli mutabakat, halkların birbirini ve onları yöneten siyasi doğasını anlamalarını sağlayan ortak bir kavramdır. Bu kavram sosyal, politik ve değer sistemini içermektedir. Herkes bu kavramların çatısı altında toplanır ve aralarındaki uyuşmazlıkları bu kavramlar sayesinde çözüme kavuşturur. İslam dininde yer alan ‘akillerin örfü’ kavramıyla eşdeğer diye düşünüyorum.

Iraklılar siyasi sistemin bölüşülmesinde anlaştı. Bu da geçiş sürecinde geçici bir tedavi yöntemi sayılabilir. Ta ki karşılıklı güven kurulana kadar. Ancak kalıcı olursa çok tehlikeli. Halkın devletle olan ilişkisini düzen altında tutmak için, vatandaşlık sistemi kanuni çerçevede yeniden inşa edilmeli. Vatandaş, etnik, mezhep ya da başka bir şey esas alınarak ayrıştırılırsa, hem değeri yok olur hem de zorla yeniden gruplaşma mağaralarına yani modern devlet döneminden kabile ve cemaat zamanlarına dönülür.

Önemle dikkat çekmek istediğim bir diğer nokta ise dış etkenler, zira ülke üzerindeki yapıcı ve kırıcı etkisini çok net bir şekilde görmek mümkün. Halk bu etkenlerden kelimenin tam anlamıyla nefret ediyor. Fakat bu süreçte karşı kıyıya varmak için duyguları köreltmek gerekiyor. Bence Irak’ın bölgesel ve uluslararası çerçeveyle barışık olması şart. Yani tam ortada yer alarak bir yandan kendi iç meselelerine müdahale eden ülkelere karşı kendi kaderini tayin eden ülke rolünü oynaması, diğer yandan ise karışan ülkeleri sınırlayarak, sadece meşru hükümeti muhatap bilmesini sağlamak. Bu da halkın bütün kesimlerini ve menfaatlerini kucaklamak demek, gücüyle ve silahıyla ya da seçimlerle kendini zorla kabul ettirmeye çalışan kesimde buna dahil. Birilerini dışladığında, aslında yabancıya açık kapı bırakıyorsun demektir. Sırf bu yüzden ülke için hayırlı olanı, vatandaşlarını hatasıyla ve günahıyla kabullenmektir. Aksi takdirde kendini; ülke politikanı, yönetimini ve iç barışını yabancılarla pazarlık masasında bölüşürken bulabilirsin.