Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Kimliği inkar eden söylemin tutarsızlıkları | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Hiçbir söylemin gücü ne içeriğinde ne de temel düşüncesinin verdiği mesajda gizli değildir. Aynı şekilde sonuçlarını belirleyen tek etken de yönelimleri değildir. Bilakis her söylem temelde, üretildiği bağlamda etkilemek ve kendisi ile olumlu bir iletişim sürdürülebilmesi için gerçekliğini kontrol altında tutar.

Diğer bir deyimle, birçok tezin en azından teorik açıdan kabul edilebilir oldukları söylenebilir. Ama her tez, içeriği çeşitli boyutları ile sınava tabi tutulup bu deneyimi başarı ile atlattığı zamandır ki potansiyel etkilerinin farkına varabilir.

Bu düşüncemizi açıklamak için şöyle bir örnek verebiliriz: Birkaç yıl önce kimlik sorununu aşma ve yerini, kimlikler karışımı veya merhum Edward Said’in dediği gibi melez kimlikler anlamına gelen insancıllık ile doldurma çağrısında bulunan bir söylem ortaya atıldı.

Bu söylem kendisini, sosyal aktörlerin kimliklerinin sembolik yapısından üstün olarak görmektedir. Buna ek olarak, kimlikleri inkar etme söyleminin entelektüel düşünce alanında asgari düzeyde bile meşruiyet kazanmasını büyük oranda engelleyen ve bugün küresel insani gerçekler tarafından da bilinen gerilimlerin üzerinden bir anlamda gelişigüzel bir şekilde atlamaktadır.

Ama bundan önce, bu söylemin kimlik olarak bilinen olguyu inkar eden bir tutumdan yola çıktığına işaret etmemiz önemli olabilir. Bu inkar, kendilerinden başka herkese odaklanan bizzat bu söylemin sahiplerinden kaynaklanmaktadır. Yani onlar kimliğin yapısında diğer kimlikler ile iletişimi engelleyen bir şey olduğunu düşünmekteler. Sembolik inşa etme sürecinde ve sosyo-kültürel sınırları belirlemede benliklerin kültürel ihtiyaçlarına hiçbir önem vermemektedirler. Kısacası, bu düşünce sahipleri kimliğin her türlü özelliklerini inkar etmektedirler. Onların bakış açısına göre kimlik, bir insani gerilim kaynağı ve insancıllık önünde bir engeldir.

Buna ek olarak, bu söylem devamlılıktan çok inkar ve reddetmeye dayanmaktadır.

Bilindiği gibi kimlik; dil, din, gelenekler ve ortak tarih gibi dinamiklerden oluşmaktadır. Bu dinamiklerin sıralaması bir toplumdan diğer topluma ve bir kültürel ortamdan diğerine değişmektedir. Bu nedenle bizler, aslında kimlik iddialarını ve tüm kimlikleri kapsayan tabanı temsil etmesi gereken insancıllık tarafından temsil edilen bir başka dinamiği savunarak, bu söylem sahiplerinin kimliksel yapıyı onarmak veya zenginleştirmek yerine yıkmaya soyunduklarına inanıyoruz. Bu nedenle, özel olana geniş insancıllığı aşılamak, bu buluşma noktasından yola çıkan insancıllığın gücü açısından yüksek güvenirliğe sahip bir fiildir. Aynı şekilde dünyayı ele geçiren globalliğe bakıldığında bunun bugün kültürel karışım düşüncesinin kabul görmesine zemin hazırladığı söylenebilir.

Yine tüm kimlikleri tek bir kimliğin potasında eriterek melezleştirme yoluna gidilmesinin insani zenginliklerin kaybolmasına neden olacağına inanıyoruz. Çünkü kimliklerin insancıllıştırılması ve toplumlar arasındaki kültürel farklılıkların alanının daraltılması, kimliği insancıllık dinamiği gibi tek bir dinamik ile sınırlamayı gerektirmemektedir. Tabi ki bu söylemin aşırıcılığını bir nevi haklı gösterebilecek yanlarda bulunmaktadır. O da taasup, içe kapanma, kültürel ve sembolik olarak erime ve asimilasyon olmaktan duyulan korkunun bir sonucu olarak bizzat kimliğin dinamiklerinden kaynaklanan savaş, çatışma ve şiddet ile temsil edilen kavramlardan yola çıkmış olmasıdır. Ama din, dil ve kültürel bağnazlığa karşı sadece bu dinamikleri ortadan kaldırarak mı mücadele edebiliriz?

Diğer yönden insancıllık propagandasının içeriğinin, kimliğin otoritesini ve etkilerini aşan bir içerik ile yüklü olduğuna dikkat etmeliyiz. Bilhassa Ortadoğu bölgesinde ve dünyanın birçok yerinde yaşananlar bu söylemin güvenirliğini kaybetmesine ve şüpheden çok daha fazlası ile yani yalanlama ile karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır. Çünkü mevcut çatışmalar temelinde, Amin Maalouf’un benzer kimlikler veya Edward Said’in melez kimlikler olarak adlandırdıkları kimlikler yerine kapalı kimlikler inşa eden etnik ve ırkçı çatışmalar vardır.

Günümüzde kimliklerden, fobi boyutuna ulaşacak derecede büyük bir korku duyulmaktadır. Bu korku; çatışmanın aslında bir kimliğin diğer bir kimliğe, bir dilin diğer bir dile ve bir dinin diğerine egemen olmasını amaçladığından yola çıkarak bir içe kapanma ve taasupa neden olmaktadır. Yani biz, insanlık için bir mücadele yerine bir kimlik mücadelesi ile karşı karşıyayız.

Peki bu her şeyi olduğu gibi bırakmamız gerektiği anlamına mı gelmektedir?

Tabi ki hayır. Bilakis tüm çabamızı, kimliklerin karşılıklı olarak tanınmasına ve kimlik karışımı adı altında yürütülen üstünlük düşüncesine son verilmesine yoğunlaştırmalıyız. Çünkü buradaki karışım kelimesi ardında, asimilasyon ve hegemonyaya boyun eğme planlarını gizlemektedir.

Bana göre sorun; kimlik, dinamiklerinin doğası ve bu dinamiklerin sıralaması olmak meselesinden çok kültürel haklar ve bu hakların korku uyandıracak şekilde savunulmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü bugün azınlık kelimesi sadece sayı ile sınırlı değildir. Bilakis bu dünyadaki boyutumuzu ve rolümüzü kapsamaktadır.

Kimlik sorunu ile ilgili tüm ideolojik engellerin kaldırılması insani düşünceye hiçbir faydası olmayan yanlış bir adımdır. Gerçek mücadele, her kültürel nesnenin varlığı tehdit edilmeden doğal yaşam hakkını elde etmesi için verilen mücadeledir.