Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Kürt meselesi Arap zihniyetini açığa çıkarıyor | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Kürt meselesi sadece mevcut Irak devletinin doğasını açığa vuran bir siyasi mesele değil, aynı zamanda da Arap zihniyetini açığa çıkarıyor ve belki de açıklıyor. Söz konusu bu zihniyet o denli sığ ve naif ki, aklı başında olan birinin üzerinde durması, düşünmesi ve ele almasını gerektirecek kadar basit ve naif bir düşünce. Bu yazıma karmaşık jeopolitik sorularla başlamak istemiyorum, ancak modern Arap zihninin Kürt meselesi sayesinde ortaya çıkan tedavi edilemez hastalıkları ve yapısal bozukluklarıyla yüzleşmeye başlayacağım.

Her şeyden önce, şu soruyu sormakta yarar var; günümüz Arap vizyonerlerinin ve düşünürlerin görüşleri nasıl oluşur ve ortaya çıkar? Çıkarlarımızın sınırları ve ötekinin çıkarları konusundaki derin düşünce ve anlayışın getirdiği tefekkür sonucu mu ortaya çıkan düşünce ve vizyondan mı bahsediyoruz, yoksa bu düşünürler fikir ve duruşlarını oluştururken sadece başkalarının duruşlarına tepki mi veriyorlar? Günümüzde iki duruş söz konusu: ilki, Kürtlerin bağımsızlığına karşı gelen İran duruşu ve ikincisi, Kürtlerin bağımsızlığını destekleyen İsrail’in duruşu. Araplar siyasi yetişme tarzı gereği tavırları şöyledir; İsrail’in kabul ettiği veya istediği her şeye, ne olursa olsun, karşı olmalıyız, dolayısıyla, İsrail Kürtlerin bağımsızlığına sahipse, fazla düşünmemeliyiz. İsrail’in onayladığı veya sahiplendiği her şeye karşı çıkmalıyız, İsrail’in düşman bellediği her şeyin de yanında olmalıyız, o kadar!

Bugün, Arap milliyetçilerinin tümü, Kürdistan’ın bağımsızlığına karşı, ve bunun ikna edici tek nedeni de İsrail’in bu bağımsızlık harekatının yanında olması. Bugün İran’ın bölgedeki müttefikleri de olaya müdahil oldular, Hizbullah ve Suriye rejimi de, Kürtlerin bağımsızlığına karşı olduklarını ilan ettiler. Bu nedenle de, İran’ı sorun olarak gören diğer tüm ülkeler ve insanlar da İran ve Hizbullah’la aynı safta olmak istemeyeceklerdir. Arap mantalitesi gereği, İran Kürtlere karşı cephe almışsa bizim de, yani Arapların da, Kürtleri desteklememiz gerek. Fakat dikkat; İsrail de Kürtleri destekliyor, o zaman sen de İsrail’le aynı safta olacaksın, bu mu istediğin? Tabii ki, hayır. Çağdaş Arap mantalitesi veya düşünce tarzı Kürtlere karşı İran’la aynı duruşu sergilemek ve aynı safta olmayı istemez, aynı anda da Kürtleri destekleyen İsrail’in de yanında olmaz. İşte burada Arap beyni hayretler içinde duraklar. İsrail’in karşısında duran herkesin yanında olmayı görev bilen Arap düşünürü, aynı anda İran’ın düşmanını da dost bilmeye alışmıştır, dolayısıyla düşünürümüz uykuda yürüyen biri gibi sersemler ve sendeler, Aman Allah’ım ne yaman bir çelişki bu!

Dolayısıyla, atıl durumdaki Arap zihninin skandalı burada ortaya çıkar: İsrail’in istediği her şeye karşı gelmeye odaklanmış bu akıl, İran’ın dost bildiği herkese düşman bilmeyi de adet edinmiştir. Kürt meselesinde ise, İsrail ve İran karşı karşıyalar: biri Kürtlerin bağımsızlığını savunurken, diğeri ise Kürtlerin bağımsızlığına karşı. Peki, Arap zihniyeti şimdi bu ikilemde nerede duruyor?

Dolayısıyla demem o ki: Kürt sorunu ya Arap zihnini, İran’ın ya da İsrail’in istediği ne olursa olsun, bağımsız olarak düşünmeye zorlar ya da atıl durumdaki bu aklı ve düşünce tarzının ipliğini pazara çıkarır.

Bence, Arap zihniyetiyle bu denli uğraşmamız yeter, gelelim asıl meseleye, Kürt meselesine bağımsız bir kafa ve rasyonaliteyle bakmaya. Her şeyden önce, Kürtlerin bağımsızlığına karşı çıkanlar jeopolitik algılara dayanarak duruş sergiliyorlar. Bu duruşların çoğu tefekküre dayalı politik sonuç çıkarma değildir ve tahminden ötesine geçmez. Bu duruşu savunanlar, bağımsızlığın bölünmeyi ve ayrıştırmayı getireceğini ve tüm bölgede deprem etkisi yaratacak jeopolitik bir tehlike olduğunu tahmin ediyorlar. Yine bu görüşü savunanlar, Irak’ın 2003 yılı işgalinin bölgenin tümünü etkilediği gibi- Arap Baharı da bu etkilerden biriydi- Kürtlerin bağımsızlığının etkisinin onlarca yıl kalacak bölgesel savaşlara yol açacağını da tahmin ediyorlar. Bu düşünceler siyaset biliminin ABC’sini okuyan biri için geçerli kaygılar niteliğindedir. Fakat, bu aşamada, Kürtlerin bir parçası olmasını istediğimiz devletin biçimi ile ilgili sorular ortaya çıkıyor. Bu devlet eşit vatandaşlığa dayanan bir federal devlet mi olacak, yoksa, azınlıkların temsil ve katılım haklarının verilmediği kahir ekseriyetin (çoğunluğun) temsil edildiği bir devlet mi? Her şeyden önce, bugün Irak’ın ulusal kimliğinin, Kürtleri ayrı ulustan ama eşit vatandaş olarak, yeniden tanımlamasına ihtiyaç duyuluyor. Bugünkü Irak nedir? Ulusal kimliği nedir? İran’ın egemenliğindeki Şii çoğunluğun devleti mi? Ya da Şiileri, Sünnileri, Kürtleri, Yezidileri, Asurileri ve diğer dini ve etnik azınlıkları içeren bir federasyon mu? Bugün Iraklılara Kürt kimliğinin Irak ulusal kimliğinden çok daha güçlü olduğunu ve Kürdistan’ın Irak’ın kendisinden daha iyi bir devlet olduğunu söylemek acı verici olabilir.

Bugünkü konuşmaların çoğu, Kürt sorununa ve sonuçlarına bakılmaksızın, Kürtlerin Kerkük’ün petrolünü istiyor olması ya da merkezi hükümetle olan müzakerelerini iyileştirmek istemeleri üzerine odaklanıyor. Konuşulan bir başka konu da bağımsızlığı istenilen ülkenin denize kıyısı olmaması ve dolayısıyla sürdürülebilir olmaması. Fakat bunu söyleyenlerin unuttuğu bir şey var, dünyada denize kıyısı olmayan kırk altı ülke var. Bu ülkelere örnek; Latin Amerika’da Bolivya, Asya’da Butan, Avrupa’da Çek Cumhuriyeti ve Avusturya , kalan ülkeler de Afrika Kıtası’nda.
Ayrıca, Irak, İran, Suriye ve Türkiye hükümetlerinin, bağımsızlık sürecinde Kürtleri ezmek için ittifak kuracakları da konuşuluyor. Halkların ezilmesi konusu kültürümüzde pek üzerinde durulan ve düşünülen bir konu değil. Böyle bir saldırganlık ortaya çıkarsa, Kürtlerin trajedisi, Yahudilerin Hitler tarafından maruz kaldıkları trajediden daha az olmayacak. Buna rağmen, Arap zihniyeti ezilenin yanında değil, ezenin yanında duracaktır.

Bugün Irak’ın birliğini sürdüren Saddam Hüseyin’e sempati duyanlar var. Çünkü Iraklı Şiilere, sanki Irak’taki Şiilerin zulmü bir nimetmiş gibi, “nefes almasına” izin vermedi. Zulüm zulümdür, bu değişmez. Saddam’ın Şiilere yaptığı zulüm marifet olmadığı gibi, Şii çoğunluğun günümüzde Kürtler milliyetçilerine ve Sünnilere uyguladığı zulüm de marifet değildir.

Elbette, Kürtler melek değildir, zamanında Irak Sünnileri ile ittifak yaparak federal devlette farklı dengeler kurabilirlerdi.Ancak onlar bunu yapmayarak dar çıkarlarını tercih ettiler.

Kürdistan artık bir fiili (de facto) devlet, ancak kanunların tanıdığı bir devlet değil. Şimdi Irak ve Arapların sadece iki seçeneği var: bir Kürt devletini kabul etmek ya da Irak’ın adil olmayan federalizmini sadece Kürtler değil, bütün azınlıklar üzerinde yeniden düşünmek.
Irak sonunda gerçekleriyle yüzleşti. İyi ki Kürtler bu referandumu yaptı, yoksa biz de gerçeklerimizle yüz yüze gelemeyecektik.