Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Muhammed bin Selman’ın radikalizme karşı manifestosu | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Terörizme karşı köklü bir değişiklik getiren Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın görüşleri, el-Kaide örgütünü kışkırtmasının ardından söz konusu örgüt, Suudi Arabistan’a yönelik kanlı, terör ve mezhepçi bir ittifak kurmak için yatırım yapmaya çalışıyor. Suudi Arabistan, köklü değişikliklerin getirilmesinden bu yana siyasi terör, şiddet, Cüheyman olayı, el-Kaide, siyasi İslam’ın devlete karşı faaliyetleri ve DEAŞ gibi terörün farklı şekillerine yönelik aktif bir şekilde faaliyet gösterdi. Fakat bugün el-Kaide, DEAŞ ve radikallerin tepkisi farklılık arz ediyor. Bir nevi Suudi Arabistan’ın yeni yüzüne karşı birlikte hareket ediyorlar. Açık ve belirgin görüşlere sahip olan Veliaht Prens, eşyaları kendi isimleriyle adlandırıp bölgenin sorunlarına net bir teşhis koydu. Bu teşhis, radikalizm ve meşru dinin kaybolmasından dolayı terörizm ve aşırılıktan korkmaktır. İşte burada teröristlerin Prens Muhammed bin Selman’ın vizyonuna karşı birlikte hareket etmelerinin sebebi anlaşılabilir.

Son tepkilerle birlikte el-Kaide’nin yeni üslubu, şiddet sahnesinde yeniden boy gösterme ve sempatizanlarını kendine doğru çekme girişimi bir analiz yapmayı gerektiriyor. Zira el-Kaide örgütü, “seferberlik” başlığı altında bilinçlendirme yayını başlattı. El-Kaide, yayının son bölümünü Veliaht Prens’in şahsiyetini ve vizyonunu eleştirmeye ayırdı. Bu saldırı ve eleştirileri yaparken el-Kaide’nin söyleminde yeni bir dil ortaya çıktı. El Kaide, bu yeni söylem dilini siyasi İslam’ın söylem dilinden ödünç olarak aldı. Bu bağlamda el-Kaide örgütü, evrensel kurallardan, devletlerin yıkılmasından, sömürgeci Batı’ya yönelik düşmanlıktan, Batılılaşma hikâyeleri üretme girişiminden ve komplo teorisi tarzında İslam’ın ve toplumun Amerikalılaştırılmasından bahsetti.

Önleyici saldırıların başarılı olmasından İran hücrelerine ve DEAŞ’a yönelik çatışma tecrübesine kadar terör örgütlerine karşı Suudi Arabistan’ın tepkisini takip edenler, Suudi Arabistan’ın terörizme karşı mücadelesinin gerçekten uzun bir savaş olduğunu idrak eder. Nitekim merhum Kral Abdullah bin Abdülaziz, o dönemde yaptığı bir açıklamada âlimlerin bu savaşta rol üstlenmesini dile getirmişti.

“The Atlantic” dergisine verdiği röportajda vizyonundan bahseden Veliaht Prens Muhammed bin Selman, sadece terörü değil, aynı zamanda “Şer Ekseni” olarak adlandırdığı terörün kurumsal çevresini de hedef aldı. DEAŞ ve el-Kaide gibi terör örgütlerini, ideolojik yapıdan ayırmak mümkün değildir. Zira bu örgütler, Tahran’daki mollalar devriminden etkilenen totaliter siyasi İslam’ın hilafet ve imparatorluk projesi şeklinde ortaya çıktı. Bu da siyasi ve dini meşruiyete hâkim olmak için mücadele eden radikalizmin bir kopyasını oluşturarak Batı’ya karşı direniş cephesine dönüştü.

Diğer yandan pek çok doğrular karşısında tutum ve tavırlar değişiyor. Nitekim Mısır’daki Müslüman Kardeşler tecrübesinde ya da Rusya veya İsrail’e yönelik ilişkiler konusunda Erdoğan’ın ve hatta Tahran mollalarının yaptıklarında bu durumu gördük. Al Jazeera kanalı ise Prens Muhammed bin Selman’ın düşüncelerine karşı grup orkestrasına dönüştü. Al Jazeera, sadece mesleki anlamda değil, aynı zamanda son ziyaretinde Prens Muhammed’in radikallere yönelik belirlediği meydan okumaları engellemeye çağırıyor. Zira Prens Muhammed, radikalizmi tanımlama savaşını kazandı. Radikalizm, bölgedeki kriz ve sorunların özünü teşkil ediyor. Prens Muhammed, sömürgecilikten kurtulduktan sonra komünist ya da sol ideolojilerden liberalizme kadar siyasi Arap partiler tarafından tecrübe edilen çözümler önermeye davet etmiyor. Bilakis Prens Muhammed, ılımlı İslam’ı yeniden getirmek için dizginlerin ele alınması gerektiğini belirtiyor. Veliaht Prens Muhammed, Batı’ya ılımlılığın bir seçenek olarak değil de bir zorunluluk olarak benimsenmediği sürece bölgenin sorunlarının çözülmesinin mümkün olmadığını söylüyor.

Bugün Suudi Arabistan’ın vizyonu, güvenilir olduğu konusunda büyük bir desteğe sahip olması gerekiyor. 11 Eylül’den sonra ortaya çıkan şüphelerde olduğu gibi bu vizyon, dış baskılara ya da büyük olaylara yönelik bir tepki değildir. Aksine bu vizyon, bilgi toplumlarını ve eğitimi desteklemek, petrol ve petrole dayalı ekonomiden uzak bir şekilde Suudi Arabistan’ın kimliğini yeniden oluşturmak için yerel anlamda ortaya çıkan bir reform hareketidir.

Uluslararası Radikal Düşünceyle Mücadele Merkezi “İtidal”i ziyaret eden Beyaz Saray’ın Başdanışmanı Dennis Ross’un dediği gibi Prens Muhammed, gençlerin ruh halini hassas ve başarılı bir şekilde okuyarak dosyasına önemli bir nitelik ekledi: “Eğer bölgedeki çalkantılar olmasaydı, Suudi Arabistan’daki köklü dönüşüm, Ortadoğu’daki bütün manşetlerde yer alırdı.”

Bugün Suudi Arabistan, uluslararası varlığının ve ekonomik kaynaklarının(en büyük petrol rezervi) yanı sıra Arap ve İslam kimliği haritasındaki ağırlığından dolayı kendisini yeniden tanımlıyor. Bu da dünya Müslümanlarının kıblesinin kendi topraklarında olmasından dolayı tarihi ve manevi rolünün farkına varan Suudi Arabistan’ın bölgedeki siyasi vizyonuna yansıyacaktır.

Suudi Arabistan’ın politikası ya da Muhammed bin Selman’ın manifestosu, büyük siyasi anlaşmalar karşılığında ılımlı devletleri kuşatma ve soyutlama girişimlerine yönelik apaçık bir mesajdır. Ayrıca bu vizyon, sadece istikrarı garantileyen bölgenin jeopolitik eğilimlerini yeniden şekillendirmeye yönelik değil, aynı zamanda İslam’a ılımlılık imajını yeniden kazandırmaya, refah ve istikrar devletlerini kurmaya yönelik ciddi bir girişimdir. Prens Muhammed bin Selman’ın işaret ettiği gibi “Şer Üçgeni”, İran ve müttefiklerinin egemenliğini ve nüfuzunu sağlamlaştırarak ve bölgeyi bir yangın yerine dönüştürerek istikrarı engellemeye çalışıyor ve silahlı radikal gruplar da bölgeyi tahrip ediyor.