Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Neden geri kaldık? Bir kez daha… | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Bir önceki yazımda, Hişam Şarabi, Michael Hudson, Hernando de Soto ve Taha Hüseyin’in, Arapların diğer milletlere göre geri kalmalarının nedenlerini ele alan teorilerini sundum. Yukarıda adı geçen kişilerden önce, bu konuyu ilk ele alan ve tartışan, Şekib Arslan olmuştu. Başta söylemem gerekir ki, geri kalmışlık bir kusur değil; bu sorunun üstesinden gelip ilerleyen milletlere yetişme imkanı her zaman var. Bu anlayıştan yola çıkarak, az gelişmişlik sorununun pençelerinden kurtulmak amacıyla sizleri, konuyu topluca tartışmaya ve çıkış yolları aramaya davet ediyorum.

Geçmişte Eğitim Bakanlığı görevini de yürüten Mısırlı ünlü edebiyatçı Taha Hüseyin, geri kalmışlığın sebeplerinin, eğitim ve eğitim verme metotlarında yattığını belirtirdi. Hüseyin, ‘Mısır’da kültürün geleceği’ kitabında, Mısırlıların, geri kalmışlık tuzağından kurtulmak isterlerse, Avrupalı ve Amerikalıların çocuklarını eğittikleri gibi eğitmeleri gerektiğini söyledi. Taha Hüseyin kitabında, ‘Özgürlüğe köleler gibi koşar adımla gitmek akıllıca değil’ der ve gericiliğin tek kaynağının kötü eğitim olduğunun altını çizer.

Hüseyin, bakanlığın başında uzun süre kalamadı. Aynı dönemlerde de bakanlıktaki sekreteri olan Seyyid Kutub’u, eğitim sisteminin geliştirilmesi için ABD’ye görevli olarak göndermişti. Fakat, Kutub, ABD’de kültürel şok yaşayarak, aralarında radikaller tarafından kutsal sayılan ‘Yollardaki İşaretler’ de olmak üzere kapitalizme ve Batı’ya karşı kitaplar yazmıştır.

Devlet, bilmeyerek Taha Hüseyin tarafını değil de Seyyid Kutub’un tarafını tutmuştur. Günümüzde Mısır devleti, terörizme karşı savaş verirken, yenilenme ve dini söylemin iyileştirilmesi hamlelerine rağmen, Taha Hüseyin’in tarafında değil de, zamanında Seyyid Kutub tarafında olmanın bedelini ödemektedir.

Hernando de Soto ise geri kalmışlığı kültürel bir bakış açısıyla ele almaktan ziyade, bu sorunun hukuk ve ekonomiyle olan ilişkisini ele aldı. “Neden kapitalizm, Batı’da başarılı olurken diğer yerlerde başarısız oldu?” adlı kitabında, Mısır’a tam bir bölüm ayırdı. De Soto’nun tezi, Mısır’ın sermayesinin ölü ancak kendisinin zengin bir ülke olmasıydı. Ona göre, öle bir sermaye ancak ekonomiyi yasalara bağlayarak yeniden canlandırılabilir. De Soto, Mısır’da değeri milyarlarca dolar olan gayrimenkullerin çoğunun, yasal bir şekilde kayıt altına alınmadığını, dolayısıyla, emlak değeri ipotek edilerek bankadan kredi alınamadığının altını çiziyor. Zira bankalar, kayıtlı olmayan emlakları tanımaz. Ona göre, ekonomi ve hukuk arasında, bu kayıp halka yüzünden ekonomi döngü yürümemektedir.

Mısırlı ekonomist Yusuf Petros Gali, Hüsnü Mübarek döneminde toplumdaki ekonomik döngüsüyü canlandıracak kanunların çıkması için çabalamasına rağmen, Mübarek’in yönetimi bırakmasıyla tüm çabaları başarısızlıkla sonuçlandı.

Ekonomist değilim ancak ekonomiyle hobi olarak ilgilenenler dahi, iktisadın hukuki bir atmosferde yenilenip güçleneceğini bilir. On yıllardır, hukuki altyapının iyileştirilmesine yönelik atılımlara rağmen, Mısır, yatırım bakımından dünyanın en geri kalmış ülkelerindendir. Mısır, Arap dünyası için ilerleme ve gerileme endeksi rolünü oynamaktadır. Mısır gibi, Arap dünyasının çoğu ülkesine yabancı yatırımcıyı getirme veya iç yatırımcıya kendisini emniyette hissettirme konusunda gerideyiz. İşte Hernando de Soto, bu konunun üzerinde durmaktadır.

1930’lardan itibaren Şekip Arslan, kutsal metinlerin yanlış okunmasının ve radikalizmin, geriliğin sebeplerinden biri olduğunu belirten yazılar yazdı. Hala bu konuyu sürekli tartışıyoruz, hala dini söylemin yenilenmesi gerektiğini vurguluyoruz ve dinin, radikalizmden uzaklaştırılması gerekliliği üzerinde konuşuyoruz. Bazı Arap ülkelerinde başarı hikayeleri olsa da, radikalizmle yapılan savaş, çoğu yerde zoraki yapılan bir savaşa benziyor.

Radikaller, dini kutsallara yapılan saygısızlıklar karşısında diğer din mensuplarının insanları yönlendirme ve saf tutma kabiliyeti konusunda örnek gösteriyor. Bu kıyaslama doğru değil zira 2011 yılında Buda heykellerine yapılan saldırı karşısında Budistlerin, normal bir reaksiyon gösterdiklerini söyleyebiliriz.

Budistler sokaklara dökülmedi ya da intihar eylemleriyle Müslümanları tehdit etmedi. Neden bizim reaksiyonlarımız, dünyadaki diğer kişilerden farklı? Müslümanların reaksiyonlarının abartılı olduğunu ve ileriye gittiğinde durdurulması gerektiğini neden açıkça söylemiyor ya da ifşa etmiyoruz? Radikalizm ile mücadeleden duyulan korku ve utanç, geri kalmanın sebeplerinden biri. İster devletler düzeyinde ister ise kişiler düzeyinde olsun, radikallerden olan korkumuzdan dolayı, bir türlü modernizm ve gelişimin gereklerini yapamadığımızı açıkça dile getirmeliyiz.

Geri kalmamızın sebeplerini bulmak ve bu bataklıktan çıkmak istersek, toplu olarak eyleme geçmeli, çok çalışmalı ve organize hareket etmeliyiz. Konuyu başka bir makalede daha detaylı ele almak dileğiyle…

https://turkish.aawsat.com/2018/08/article55425196/nicin-geri-kaldik