Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Önce hak, sonra görev | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Bu makalenin savunduğu ana tema tartışmalıdır ve doğru olmayabilir. Fakat her halükarda üzerinde düşünmeyi hak ediyor.

Bu fikri özetlemek gerekirse; Kişinin kendi haklarından haberdar olması, başkalarının da haklarını tanımasına olanak sağlamakta ve dolayısıyla başkasını takdir etme ve saygı duymanın zaruri bir hazırlık aşamasını oluşturmaktadır.

Bu iddia doğruysa, çocuklarımızın kişisel ve medeni haklarını bilmeleri gerektiği üzerinde durulmalıdır.

Her birinin başkalarının haklarına, özellikle de bütün insanlar arasındaki ortak kamusal haklara saygılı olmasını sağlamak için bu yapılmalıdır. Bazı okuyucuların kendi kendine şunları söyleyeceğini varsayıyorum: Güzel… Fikir doğru olabilir, ancak yeni veya önemli olan nedir?

Genel kültürümüzde hak kavramının zayıf ve belirsiz olduğunu fark ettiğimde kendime hep bu soruyu sordum.

Konuyu netleştirmek için önce iki farklı kavram arasındaki farkı belirtmek isterim:

Bâtıl’a karşılık gelen Hak ki popüler kültürde en yaygın olan budur.

Bir de göreve karşılık gelen Hak vardır.

İlk anlam, örneğin şunu söyleyerek ifade edilir: Ben haklıyım veya hak olan benim görüşüm. Burada kastedilen, bunun doğru olması ve belirli bir ölçüye uymasıdır. Ve bu durum illa ki karşıt görüşün geçersiz veya yanlış olmasını gerektirmez, özellikle de hakikatin göreceli ve değişken olduğuna inananlar için.

İkinci anlam ise senin başka birisi üzerinde hakkın olduğunu iddia ettiğinde ortaya çıkar. Örtülü olarak, bu kişinin senin için yapması gereken bir görevi olduğunu söylüyorsun. Hak kavramı burada ayrıcalık veya bir yararın ona tahsis edilmesi demektir.

Şu an ne demek istediğimiz ortaya çıktı, biz ilkini değil, bu anlamı kastediyoruz. Kendime çok sormuşumdur: Babam neden bana, benim onun ve toplum üzerindeki hakkımdan bahsetmedi? Öğretmenim neden bana okul ve devlet üzerindeki hakkımdan bahsetmedi? Neden şeyhim bana, benim, Rabbim ve dinim üzerindeki haklarım hakkında bilgi vermedi? Daha önceki yıllarda bu konuyu inceliyordum ve pek çok kişiye haklarının kendilerine bildirilip bildirilmediğini sordum ve hepsini kendi durumumda buldum.

Aile ve okul eğitiminin yöntemlerine, dini ve resmi rehberliğe baktığımda, hepsinin, bireylerin “görevleri” üzerine odaklandıklarını; hiçbir şekilde bu bireylerin haklarından bahsetmediklerini gördüm. Örneğin, Fıkıhçı Maverdi’nin “El-Ahkamu’s-Sultaniye” (Devlet ve Hilafet Hukuku) isimli eserini incelediğimde, onun bir topluluk olarak “İnsan Hakları”ndan bahsettiğini ancak bireylerin hakları konusuna girmediğini gördüm. Günümüz fıkıh ve usül âlimlerinin hak ve görev kavramları hakkında geniş çaplı araştırmalar yaptıklarını gördüm ve dikkatimi çeken ise; kişi eğer Ahirette kurtuluşa ermek istiyorsa öncelikli olarak görevlerini bilip yerine getirmesi gerektiği üzerinde duruluyordu. Bu sonuç, “Hakkın, görevden öncelikli olmadığı veya onun bir kolu olduğu veya çok da bilinmesi gerekmediği” şeklinde anlaşıldığını göstermektedir.

Ayrıca, her dediğimizi yapan ve bizi dinleyen bir çocuk gördüğümüzde onu terbiyeli olarak değerlendiriyor fakat sıklıkla tartışan veya hakkını istemekte ısrarlı olan birini gördüğümüzde ise onu “Gözaçık ve yaramaz” olarak nitelendirebiliyoruz.

Sözün özü; Görev- hak denklemi, aile ve okul eğitimimizde kusurludur ve bu nedenle genel kültürümüzde de kusurludur. Çocukların kendi haklarını öğrenmesine ve bunları gerçekleştirmesi için doğru yöntemlerin kullanılması hususuna az eğilmemizden dolayı toplum üyeleri arasındaki ilişkilerde dengesizlik meydana geldiğini varsayıyorum. Bazılarımız “Gözaçık ve yaramaz” olarak nitelenmemek için hakkını talep etmekten utanıyor, bazılarımız ise açık bir şekilde “haklarından bahsetmeden önce hele bir görevlerini yerine getir” diyoruz. Hepimiz dini ve ulusal görevlerimizden bahsediyoruz, ancak asla din ve vatan üzerideki haklarımızdan bahsetmiyoruz. Doğru olan ise, her zaman bireyin haklarını ikrar ederek başlamalı sonrasında ise görevlerini hatırlatmalıyız. Şayet bunu anlarsa, herkesin benzer bir hakkı ve benzer görevleri olduğunu anlamış olur. Bu, sanırım, birbirimizi daha iyi anlamak ve daha dengeli ve ılımlı ilişkiler kurmanın en sağlıklı yoludur.