Gelecek hafta girmiş olacağımız yeni yıl münasebetiyle aşağıdaki hadiseyi anlatacağım. Özeti, İtalyan gazetelerinin önde gelenlerinden olan La Repubblica’nın kurucularından Eugenio Scalfari’nin, 2013 yılında yeni Papa’nın seçilmesini fırsat görerek 21. yüzyıldaki dini sorunun çekirdeğini oluşturduğuna inandığı bir meseleyi ortaya atmasıdır.
Scalfari, o yılın Temmuz ayında Papa Francesco’ya açık bir mektup göndererek din konusunda merak edilenlerden bazılarını sormuş ve Katolik Kilisesi’nin tüm insanlara, özellikle de dini inkar edenlere hitap edebilecek geniş bir vizyona sahip olup olmadığını sorgulamıştı.
Scalfari şunları yazdı:
“Sayın Papa, Ben… Kanaatimi gizlemiyorum, fakat diğerleri gibi merak ediyorum: Benim gibi inanmayan, öğretilerini uygulamayan ve bunun için de çaba harcamayan insanlar için Tanrı’nın cennetinde bir yer var mı? … Benim gibi Kilise’ye ihtiyacının kalmadığını düşünen insanların yüzüne bakar mı?”
Eylül ayında Papa, düz bir kâğıda ayrıntılı bir cevap verdi ve Francesco adına herhangi bir unvan olmadan imzalayıp gönderdi. Bundan dolayı da editör gönderenin kimliğine bakmaksızın okuyucu mektup ve mailleri kapsamında cevabi mektubu yayınladı. O sabah, bu mektubun sahibinin Papa olduğunu anladılar. Ertesi gün, birçok gazete ve dergide analizler ve yorumlar eşliğinde tekrar yayınlandı.
Papa mektubunda; “Tanrı yarattığı kullarını birbirinden ayırmaz, hepsine bakar ve rızıklandırır; merhameti müminleri ve hata işleyen bütün kullarını kapsamıştır.
Kıymetli Dr. Scalfari, her birimizin içinde yaşayan bir vicdan var işte o Tanrı’nın sesidir…
Şayet Mesih’in sesini duyamazsan vicdanının sesine kulak ver, gücünün yettiği kadar hayır işle. Eğer bunları yaparsan sen de Tanrı ile berabersin.”
Teolojik konulardaki bazı araştırmacılar, Papa’nın cevabını, Katolik inanç anlayışında ve dünyevi düzenlemelerinde özellikle de inananların Kilise ile olan ilişkileri ve buna dair ölçülerde radikal değişimler olduğu şeklinde yorumladı. Ancak sorunun son aralığına gidersek, şu şekilde formüle edilebilecek temel bir soru ile bittiğini görebiliriz:
“Din, her neslin kendi döneminde ihtiyaç duyduğu şeyleri karşılıyor mu? Yoksa Dinin her nesil ve asır için tek bir projesi mi var? Birinci ihtimali kabul edersek, her kuşağın önceki kuşaklardan farklı olabilecek kendi dini projesi olduğunu varsaymalıyız. Peki, bu neslin, sözkonusu projenin şekillenmesinde bir rolü var mıdır?”
Sanırım bazı okuyucular şu sözleri söyleyecekler: Tamam, bu Katoliklerin sorunudur. Biz Müslümanlar olarak benzer dini sorunları varsaymak zorunda mıyız?
Açıkça söylemek gerekirse: Hayır… Başkaların problemlerini kendi zihin dünyamıza taşımak zorunda değiliz. Ancak hayatımızın gerçeklerine bakarsak, dinin bu çağdaki takipçilerine sunduğu şeyler, farklı şekillerde sunulmaktadır. Bu da İslam dünyasında bazı derin soruların ve tartışmaların meydana gelmesine neden olmaktadır.
Eugenio Scalfari’nin ortaya attığı soru her dine mensup insanlar için ciddi ve tartışmalı bir sorudur.
Özetle Din, inananların sosyal çerçevesini aşan bir mesaj taşır mı? Başka bir deyişle, hem mümin hem de mümin olmayanları kapsayacak bir dini söylemi herkese takdim edebilir miyiz?
İnanmayan insanlar da dini ritüellerin bir parçası olabilirler mi yoksa bu durum sadece inananlarla sınırlı bir durum mudur?
Yeni yılı karşılayacak herkesi ve gezegenin tüm sakinlerini tebrik ediyorum ve Allah’ın herkesi barış, mutluluk ve bol nimetle rızıklandırmasını temenni ediyorum.