Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Reform yolunun korunması | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Yazıma Dr. Salih Ziyad’ın, bu ayın başlarında ekonomi ve sosyal yenileme üzerine yazdığı ve bir Suudi gazetesinde yayınlanan makalesine atıfta bulunarak başlayacağım. Dr. Ziyad’ın önemli bir konuya değindiğini belirtmek isterim; düşünürümüze göre, Suudi Arabistan’ın halen benimsediği ve uygulamaya koyduğu ekonomik ve sosyal yenilenme projesinin, kamuoyu bilincini yeniden şekillendirecek kültürel bir çerçeveye şiddetle ihtiyacı vardır. Tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki, bu kültürel çerçeve olmaksızın ekonomik ve sosyal yenilenme projesinin yakın ve uzak vadeli hedeflerine ulaşılması mümkün olmayacaktır.

Suudi Arabistan’ın tanınmış bir entelektüel figürü olan Dr. Ziyad’ın makalesi, 2020 Ulusal Dönüşüm programının beklenen etkileri ve 2030 Ülke Vizyonu planları hakkında giderek gelişen bir tartışmaya değinmektedir.

Bilindiği üzere, Suudi Arabistan 2030 Ülke Vizyonu, ülkenin ekonomik sisteminin ve nüfusunun çoğunun yaşam biçimlerinin derin dönüşümüne neden olacak bir portföyü içeriyor. Konuya kuşkuyla bakanlar Suudi toplumunun bu büyüklükte bir dönüşümü yapma kabiliyetini sorguluyor, bun kişilerle polemiğe girmeyeceğim, zira, 2030 Ülke Vizyonu uygulamaya girmesiyle birlikte uygulanan ve karar aşamasından tasarım aşamasına taşınan projelerin sayısı ve kalitesi vizyonun uygulanabilirliğinin delilidir, ayrıca, başkalarının yaptığını Suudi Arabistan da pek ala yapabilir. Her hal-u karda, Vizyon kapsamındaki projelerin büyük bir kısmının uygulanması bu dönüşüme götürecektir, şüphesiz.

Ekonomideki ve yaşam sistemindeki geniş dönüşüm, zorunlu olarak, toplumsal hiyerarşi ve bireysel rollerdeki değişim kadar sosyal hareketliliği düzenleyen kültür ve değerler siteminde de paralel değişimlere neden olduğu araştırmacıları tarafından bilinmektedir.

Elbette, sosyal dönüşüm ve yöntemleri konusunu ele alırken kendi deneyimlerimizden yola çıkmamız en mantıklısı olacak; özellikle de önceki gelişim planlarını ele alacağız. 1971’den 1985’e kadar Suudi Arabistan, ekonomide, gelir kaynaklarında ve genel kültürde derin dönüşümlere neden olan, üç ekonomik kalkınma planını uyguladı. Ekonomik cephede yaşananların büyük bölümünü günümüzde bilebiliriz, başarıları ve başarısızlıkları izleyebiliriz, çünkü planların ekonomik tabanlı olması bu üç planın etkilerini muğlak ve spontan olmaktan çıkarıp, ele alınabilir, değerlendirilebilir ve ölçülebilir, dijital veri sistematiğine dönüştürdü.

Ancak, parlak ekonomik gelişime paralel olarak ortaya çıkan sosyal ve kültürel dönüşümleri hassas bir şekilde bilemiyoruz. Diğer bir anlatımla, O dönem ve sonrasında ülkenin şahit olduğu ekonomik dönüşüm ile kültürel ve sosyal olaylar arasındaki ilişkiyi açıklamamıza yardımcı olan uygun sayısal ve istatistiksel veriye sahip değiliz. Örneğin edebiyat ve dini bilimlerde okuyan öğrenci sayısının, bu aşamada gelişmenin merkezinde olması gereken, fen bilimlerinde okuyan öğrenci sayısının birkaç katı olmasının nedenlerini bilmiyoruz. Keza, 1980’lerin ikinci yarısında ekonominin gerilemesi ile dini aşırılığın ani yayılması arasındaki ilişkiyi de açıklayacak verilerimiz yok. Devletin sunduğu çözümler dışında, Suudi toplumunun yaşadığı sorunlara neden etkili çözümler üretemediğini de bilmiyoruz.

Bunlar ve benzeri sorular, geçmişte tüm ağırlığımızı kalkınma planlarının ekonomik yönüne koyduğumuz ve sonuçta ortaya çıkan ekonomik olmayan (ekonomi dışı) değişimleri ihmal ettiğimiz gerçeğini vurgulamaktadır.

Burada ifade etmek istediğim, kalınma planlarının okul, kitap, kürsü ve televizyon benzeri “kültürel sunum yöntemleri” getirmediği değildir, nitekim, kalkınma hamleleri bu yöntemlerin gelişimini sağladı. Fakat o dönemlerde ortaya koyamadığımız şeyler çok daha önemliydi, kalkınma planını ve hedeflerini koruyan kültürel söylemin özünü, yani felsefesini, hedeflerini ve kalkınmanın getirmesi gereken yeni gelenek ve değerler sistematiğinden bahsediyorum. Zira bu tür felsefenin ve değerlerin bulunmaması reform harekatının adeta esir alınmasına veya özel ideolojiler için istismar edilmesine yol açacaktır. Kalkınmanın hedeflerinin olmaması veya sunulmaması Suudi toplumunu reform projesinin ortağı ve koruyucusu olmasından mahrum bırakmıştır.

Tarihi tecrübeler ekonomik kalkınmanın gelişim ve ilerlemenin müthiş bir motoru olduğunu kanıtlamıştır. Ayrıca, kalkınmanın sürdürülebilirliğinin tamamen toplumun katılımına ve sahiplenmesine bağlı olduğunu biliyoruz.