Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Sammad sonrası Husilerin maske oyunu | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Radikal askeri bir fraksiyonun egemen olduğu ve kendi içlerindeki muhaliflerin seslerini dikkate almayan Husi milislerin en önemli liderlerinden biri olarak görülen Siyasi Konsey Başkanı Salih Sammad’ın öldürülmesinden sonraki tepkiler birbirinden oldukça farklı.

Sammad’ın öldürülmesi ve koalisyonun birkaç gün sonra diğer liderleri vurması, Yemen’i her geçen eriyen ve zayıflayan milislerin pençesinden geri alma yolunda niteliksel bir dönüşüm olduğu kesin.

Gürültü çıkaran söylemlerine rağmen bu milislerin yapabildikleri tek şey etkisi oldukça sınırlı balistik füzeler atmak.

Bu da anlaşma yapmak için çaba sarf eden bir tarafın, oyun kurma yeteneğinin olmamasından kaynaklanan bir çaresizliği yansıtmakta.

Yemen Sokaklarını kullanarak Suudi Arabistan’a karşı kışkırtıcı bir retorik kullanan Husi medyası bu olayları kendi istediği gibi vermekte. Fakat bu milislerin şahin kanadı “Amerika’ya ölüm!” söylemiyle ABD’nin bulunduğu konumu istismar ederken, güvercin kanadı Batı ve Amerikan örgütlerine ezilmişlik ve mazlumiyet söylemeni pazarlamayı ihmal etmiyorlar.

Husiler ve onların propagandasıyla Husi destekçileri hale gelenler, şimdiye kadar Yemen’deki durumun kötüye gitmesinin sebebi iken, zaten kaybedilmiş bir savaşı devam ettirme hususunda sürekli ısrarcı oldular.
Yemen’in yeni bir aşamaya doğru gittiği doğru. Koalisyon güçleri, askeri operasyonların gerçekleştirildiği Taiz’i işgalden kurtarmak için mümkün olduğunca dikkatli ve hassas hareket etmekte.

Hudeyde eyaletinin özgürleştirilmesi ve limanların milislerin kontrolünden temizlenmesi ve insani yardımların ulaştırılması öncelikli konulardan. Ancak yeni aşama sadece askeri değil politik olanı da içermekte.

Siyasi Konsey Başkanı’nın ölümünden sonra milislerde büyük bir şaşkınlık oluştu. Yayınlanan raporlar Konsey üyeleri ile askeri kanat arasında sert tartışmalar ve fikri ayrılıkların olduğuna işaret etmekte.

Husiler herhangi bir müzakere veya tanınma olasılığı için siyasi gerekçelerini kaybetmiş durumdalar. Aksine, Yemen’deki durumla alakalı olarak, İran’ın bölgeye müdahale etme konusu güçlü bir şekilde gündeme gelen konulardan biridir. Tahran’ın mollaları Husileri yutmayı ve kendi çıkarları için kullanmayı başarmışlardır ve bunu da gözle görülür siyasi ve finansal bedel ödemeden yapmışlardır. Sadece “Hizbullah” a bağlı olan bazı silahlı milislere eğitim vermiş ve bazı etkisiz füzeler temin etmiştir. “Volcano 2-H” füzeleri bunlardan biri.

Milisler, Sammad şokunu çabucak atmaya çalışıyorlar, zira Mehdi el-Meşşat’ı hemen tayin etmeleri bunu açıkça ortaya koymakta. Ancak, bu atama, milislerin en sert yüzü ve şahin kanattan olan Devrim Komitesi’nin başı olan Muhammed Ali el-Husi ve milislerinin müdahalelerine karşı bir direnişin tekrar başlama ihtimalini içerisinde barındırmakta.

Husi saflarındaki çöküşler Sammad ile sınırlı değil.

Bilakis henüz öldüğü açıklanmayan birçok askeri komutan var. Özellikle milislere asker kazandıran, muhalifleri korkutma ve kaçırma konusunda etkili olan askeri istihbarattan önemli liderlerin İçişleri Bakanlığı’ndaki toplantılarına yapılan baskın sonrasında, milislerin iç yapısının çöküşünden korkmaya başladılar.

Bu askeri kayıplar karşısında, Yemen krizine bakış açısı, bir güç mücadelesinden rehin alma girişimine evrildi ve artık İran destekli milislerin işgali olarak algılanmaya başlandı.

Yeni ABD yönetimi artık bunun bilincindedir ve bunu Avrupa ülkelerine yayma çabasında.

İki gün önce ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun yaptığı açıklamalarda, İran’ın bölgedeki faaliyetlerini, dünyanın en büyük terörizm finansmanı olarak ifade etmekten çekinmedi. Ayrıca nükleer anlaşmanın amacına uygun işlemediğini ve Avrupalı müttefiklerin bunu düzeltmek için çalışması gerektiğini vurguladı.

ABD Dışişleri Bakanına göre anlaşma gerekli yumuşamayı sağlamadı ve Tahran rejiminin davranışını ve eylemlerini değiştirmeye yetmedi.

Dışişleri Bakanının, yaptığı açıklamalarda işaret ettiği yanlış adımların en başında Husilere yapılan yardımlar var. Pompeo, bu durumu, şiddete dayalı hareketleri desteklemek olarak niteledi ve bunun Tahran’ın askeri teçhizatından ve eğitiminden kaynaklandığını söyledi. Bu, müttefik Suudi Arabistan’ın hedef alınmasına ve dünyadaki ticaret ve nakliye için en önemli geçiş noktası olan Kızıl Deniz’in tehdit altında kalmasına neden olmakta.
Husi milisleri, farklı iddialar arasında ikicikli davranarak ret ve inkâr politikası yürütmekte ve gerçek yüzünü her zaman maskelemekte.

Yemen içine, Mısır ve Lübnan’daki milis sempatizanlarına ve hatta bir siyasi taraf olarak gördükleri bazı ülkelere kendilerini devrimci olarak sunmaktalar, ABD ve İsrail karşıtı attıkları sloganlarla bu imajı güçlendirmekteler. Yemeni rehin almaya çalıştıklarını göremeyenler bunu gerçekmiş gibi algılıyorlar.

Uluslararası ve insan hakları örgütleri ile buluştuklarında ise attıkları bu sloganları inkâr ediyorlar ve kendilerine ezilmişlik, zayıflık ve azınlık maskesini takıyorlar. Ayrıca Yemen dosyasını Yemen-Suudi Arabistan krizi olarak göstermeye gayret ediyorlar ki kesinlikle böyle değil.

Günümüzdeki yaygın hatalardan birisi de Husiler’den ezilen bir mezhepsel azınlık olarak bahsedilmesi. Aksine Husiler siyasi hâkimiyet kurmak için dini kullanan silahlı bir örgüt. Tarihsel yönden barışçıl olan Zeydilerle de bunların alakası yoktur. Bir ekol olarak Zeydiler Yemen’deki çoğunluk ile uzlaşan ve bölgesel bir bileşen olarak barışçıl bir azınlığı temsil ederler. Bundan da geri adım atmazlar.

Zeydilerin geleneksel söyleminin daha önce sadece teorik düzeyde devrimci olduğu doğrudur. Toplumu harekete geçiren dinamikler kimlik üzerinden uygulamalar olmadı. Ancak Siyasal Şii İslam’la entegre olmaya başladıktan sonra bir dönüşüm yaşamaya başladı. Aslında bu durum geleneksel Şii söylemiyle de çelişmektedir. Seyyid Kutub’tan etkilenen Hüseyin Husi’nin liderlik ettiği “Ensarullah” örgütü üstünlük kurmaya başladıktan sonra siyasal devrimci bir hareket oluşturmak için mezhepsel mensubiyeti öne çıkardı. Geleneksel ekolde sosyolojik ve devrimci bir tarzda telif edilen bir tefsirden ilham alan “İhvan” hareketinden etkilendiler. İnançlı gençler askeri seviyede olmasa da örgütsel bir harekete evrildiler. Finansman ve siyasi ittifaklar seviyesinde örgütlendiler. Bunları “milis Ekonomisi” olarak da isimlendirebiliriz. Haraç ve ücretler dayatmak suretiyle devlet varlıklarını yağmalamaya yönelik bir düzen kurmuşlardır.

Husiler krizi, Yemen’in kimlik krizidir. Yemenliler bunun temel bir bileşenidir. Yemen’in de tarihsel olarak devrimidir. Toplumun bir kesimiyle alakalı bir durumdur. Devlet başkanı Hadi’nin oluşturduğu meşru zeminden uzaktırlar. Bunun dışında söylenecek her söz krizin ömrünü uzatmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

“Kararlılık Fırtınası” Yemen ve Yemenlilere düşman olan Milisleri söküp atmaya yönelik bir harekâttır.

Meseleleri bağlamından kopararak anlamaya çalışanların zannettikleri gibi bir yakıp yıkma harekâtı değildir.