Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Seçim fetvaları | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Bu hafta Irak’ta tanınmış bir fakih olan Şeyh Fadıl el- Maliki’nin kaba bir dil kullandığı açıklaması dikkatimi çekti. Kendisi, önümüzdeki mayıs ayında yapılması planlanan Irak seçimlerinde oy kullanmanın haram olduğunu söylüyordu. Şeyh yaptığı açıklamada “Bu seçimlerin boykot edilmesi gerektiğini hatta yapıldığı merkezlere gitmenin bile haram olduğuna hükmediyoruz” ifadelerine yer verdi. Bu kesin hükmün nedeni hükümetin daha önce Şeyh tarafından yapılan teklifleri görmezden gelmesidir. Bu, seçimin meşruiyetini geçersiz kılan bir durumdur.

Fikir basit; Şeyh kendine din adına konuşabilme ya da fıkıh terminolojisine göre ‘şer’i hâkimlik’ yetkisi verdi. Bu anlamı teyit etmek için de fetva yerine “hüküm” terimini kullandı. İşin ehli bilir ki fakihler üç şekilde görüş beyan eder; “bağlayıcılığı bulunmayan yol gösterici açıklama, sadece tabilerini bağlayan fetvalar ve herkes için bağlayıcı olan hükümler.” Hüküm ise ancak kadı veya devlet başkanı gibi toplumun şer’i hâkimlik sıfatı verdiği kişiler tarafından çıkarılabilir.

Geleneksel fıkhın bilindik görüşüne göre, şer’i hâkim halka emir verme ve men etme hakkına sahiptir. Halkın da talep edilen şeyi yerine getirmesi gerekir. Aksi takdirde günahkâr olurlar.

Irak toplumunun Şeyh’e “hâkim” statüsü vermediğini biliyoruz. Bu nedenle, kamu davalarında bağlayıcı kararlar verme yetkisine de sahip değildir. Bu tür bir hüküm çıkarabilmenin tek gerekçesi muhtemelen Şeyh’in dini hakikatleri bir tek kendisinin bildiğine inanıyor olması. Yani Allah ve Resulü’nün nazarında “ağır basan çıkarları” doğrultusunda tek doğru görüş sahibinin kendisi olduğuna inanmasıdır.

Okuyucunun dikkatini her zaman tarafsız bir düzlemde -bununla siyasi eylemin niteliğini kastediyorum- tartışılan bir meseleye çekmeyi umarak, bu konudan özellikle bahsettim. Siyaset, kamu çıkarı meseledir. Hükümet, halkın kişileştirilmiş halidir ve onun adına yönetir. Çıkarların tanımlanması ve içerdiği konular, siyaset uzmanları ve alan hakkında bilgili insanlar tarafından gerçekleştirilen akılcı işlerdir.

Fakih, bu çıkarlar doğrultusunda kendi görüşünü açıklayabilir ve insanları kendine uymaya çağırabilir. Fakat görüşünü herkes için bağlayıcı tek doğru olarak görme hakkına sahip değildir. Aynı şekilde görüşünün ihlalini Allah’ın gazabını gerektiren bir günah olarak tasvir etme hakkına da sahip değildir.
Fakihin görüşü Allah’ın muradından kendince ne anladığıdır. Allah’ın muradının ta kendisi değildir. Onu Allah’tan başka hiç kimse bilemez. Bir fakih olması bu görüşünü parlamentodaki ya da hükümetteki halkın temsilcilerine dayatması için yeterli değildir. Çünkü modern hükümetlerde yönetim ve eylemin uygulanması dini bir mesele değildir. Hükümet çalışanlarının işlerini yapma meşruiyetleri, çalışmalarının bu fakihin görüşüne uyması veya tabi olmasına bağlı değildir.

İktidarın meşruiyeti iki kaynaktan sağlanıyor: Birincisi, hükümetin temel hukuka olan bağlılığı ki bu temel haklar, toplumla devlet arasındaki bir sözleşmedir. İkincisi, genel seçimler gibi sistematik bir şekilde ifade edilen kamusal memnuniyeti sağlamak.

Bazı fakihler ve aktivistler, siyaseti ve yönetimi dini konular olarak sınıflandırıyor. Aralarında kıdemli önderlerinin görüşüne binaen çıkarların belirlenmesi konusunda bilge kimselerin hakkını inkâr edenler de var. Bu çıkarları ve zararları, geleneğin değil ancak Allahu Teâlâ’nın bildiği anlamına gelmekte. Fakat bu görüş çoğu İslam düşünürü tarafından terk edilmiştir.

Bunu, fakihin kendi görüşünü tek hakikat olarak tasvir etmede ısrarcı olması ve insanların kendi temsilcilerini seçme hakkını inkâr etmesi nedeniyle yazıyorum. Aslında dini çalışmaların bayağı bir hal alması Müslümanların önündeki yolu daraltmasına neden oldu. Belki de bu Hanif dinin hor görülmesiyle sona erecek.

Fakihin kendi yetki alanındaki endişesini sınırlaması, hegemonya ve hâkimiyet arzusuna sevk eden durumlardan kaçınması kendisi için daha hayırlı olur. Bu, kendi başına bir hata olmakla birlikte bugünün dünyasında imkânsızdır. İnsanları Allah’ın yolundan uzaklaştırmaktan başka bir meyvesi de yoktur.