Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Suriye sorusu: Terörizm sebep mi yoksa sonuç mudur? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Dünyanın pek çok yerinde, Terörizmin kıtalararası evrensel bir tehdit olarak patlaması ve ancak kendi ideolojisine militan kazandırması ve nefret ideolojisini yaygınlaştırması, terörün yıkıcı sonuçlarını sömürmesi nedeniyledir.

O tarihten bu yana, silahlı şiddet, ülkelerin imha edilmesinin ve ülke yeteneklerinin kanunsuz yollarla hedef haline getirilmesinin bir nedeni olarak düşünülüyordu.

Bu tahlil, Şayet devlet otoritesinden çıkıp, silahlı şiddetin dalgaları oluşturan Mısır’daki “Cihatçı grupları” veya uzak düşmanla savaştan yakın düşmanla savaşa evrilen El Kaide tipi yapılanmaları ya da kendi zihin dünyalarında ideal toplumlar oluşturmak için daha ziyade o toplumlara yabancı savaşçı istihdam eden ve kaotik terörü temsil eden DEAŞ türü örgütleri göz önüne aldığımızda doğru olabilir. Bu örgütler psikolojik komplikasyonlarla karışık ideolojik arınmalar yaşadıklarını düşünüyorlar.

Gerçeği söylemek gerekirse, bugün Suriye krizinde yaşanan terörizm, ne sebeptir ne de sonuçtur, oldukça karmaşık ve iç içe geçmiş unsurları kendinde barındırmaktadır. Toprakların bir kısmında, rejimin her türlü sertliğinin uygulandığı genel bir durumla karşı karşıyayız. Sünni veya Şii dağınık siyasi yapılanmalar, kendi bölgesel nüfuzlarını genişletmek ya da muhalif veya muhalefet gruplarıyla hesaplaşmak için çabalıyorlar.

Guta, Afrin, Şam kırsalında ya da çevredeki bitişik bölgelerde yaşananlar çağdaş terörizmin bir istisnasıdır. Öyle bir durum oluştu ki dışarıdan sadece milisler ve savaşçıları değil aynı zamanda rejimleri de kendine çekmektedir. Anarşist ve yıkıcı terörizmden bahsediyoruz. Ancak, -her kim olursa olsun- karşı tarafın tahribine bağımlı olarak ayakta kalabilen yapılardır bunlar… Tahran mollaların rejimi ve onun arkasındaki Rusya, rejimi sürdürmek ve düşmesini engellemek için her türlü yolu kullanıyorlar. Ve bu durumun, yüzlerce hatta binlerce Suriyelinin öldürülmesini ve yerinden edilmesini kaçınılmaz kılmasının onlar açısından hiçbir önemi yoktur. Şii milisler ve rejimler tarafından desteklenen rejim cephesinin karşısında ise ideolojik savaşçılar ve tecrübeli muhalif gruplar var. Bağımsız bir siyasi niteliğe ve farklı hedeflere sahip Kürtler, El Kaide ve DEAŞ bunlardan bazıları…

Bu silahlı kaosun ortasında Türkiye, Kürtlerin sınır bölgelerini ele geçirmesinden korkarak yeni bir cephe açmaya yöneldi. Hava kuvvetleri ve tanklar tarafından desteklenen bir harekâtla Afrin bölgesini işgal etti. Türkiye’nin El Kaide’ye yakın olan silahlı milislerle işbirliği yapması dikkat çekicidir. Zira ABD bu örgütle savaşmaktadır. Diğer ilginç taraf da Türkiye’nin düşman olarak gördüğü Kürtlerle ABD’nin müttefik olmasıdır.

Suriye’deki şiddet meselesi sebep mi yoksa sonuç mu sorununun ötesinde, bütün çözüm senaryoları, şiddetin ve yıkımın bizzat kendisine neden olmaktadır. DEAŞ’a karşı elde edilen erken zafere rağmen ABD’nin Suriye krizinden çıkış için stratejik bir vizyonu yok. Geri çekilmesi, Türkiye ile olan güçlü ilişkisinin hayatta kalmasına bağlıdır ki o da son günlerde en alt seviyeye inmiştir. Rusya’nın Suriye’de iç hâkimiyeti sağladığı bir dönemde ABD saldırıları ile Rus askerlerinin öldürülmesi, ABD’yle olan ilişkileri en düşük seviyeye indirmiştir. Çeşitli ideolojik referanslara sahip çok sayıda silahlı milisin, yabancı güçleri hedef alması ve onları uzun süren bir savaşa sürüklemesi, başta Rejim olmak üzere Suriyeli aktörlerin bunları sömürmeye ve kullanmaya başladığı anlamına gelmektedir. Bu durum, özellikle son yıllarda şiddet ve karşı şiddet içeren kartları oynayan rejim arasında çok popüler olan bir oyundur.

Washington Enstitüsünde Arap Politikası Programı bağlamında sunulan bir makalede Andrew Tyler’a göre ABD, Suriye dosyasına yeni bir şekilde yaklaşmak için Moskova ile zor ve çetin müzakerelerde bulunmalıdır. Esed’e baskı yapmaya devam ederken, belli muhalif gruplara gizli desteğini sürdürmelidir. Ya da görüşmeler başarısız olursa başka stratejiye geçmeli ve Suriye dosyası etrafında Rusya ve İran arasında bir bölünme yaratmalıdır. Moskova’ya Şii militanları Suriye dışına çıkarması ve Hizbullah’ı uzak tutması için baskı yapmalıdır.

Kesin olan şu ki Amerikan müdahalesi gecikmiştir. Uzun bir zaman geçmesine rağmen bölge adına yeni bir strateji ortaya koyamamıştır. Krizler daha da büyüyecektir. Deniz Piyadeleri komutanı John Allen, “ABD Ortadoğu sorunlarını çözmezse, büyük bir stratejik kriz yaşabiliriz” dedi. Devamında ise şunu vurguladı: “DEAŞ örgütü ilgili sorun, ABD’nin bir ulus olarak, dünyanın değişik yerlerinden yüzlerce hatta binlerce erkeği ve kadını bu örgüte bağımlı kılan toplumsal, ekonomik, politik ve dini etkenleri araştırmamasıdır. Bu da bir dizi radikal örgütlenmeye neden olmaktadır.

Günümüzde yaşanan sayısız sivil ölüm, Suriye krizinin uluslararası forma taşınmasını ve yaşam kaybının minimize edecek uzlaşma formülünü gerekli kılmaktadır. Konuşulanlara bakılırsa İran, Lübnan ve Suriye üzerinden bölge üzerindeki hegemonyasını güçlendirmek için Suriye içinde askeri üsler inşa etmektedir. Bu durum artık bir Arap inisiyatifini zorunlu kılmaktadır.

Batı ülkeleri tarafından Rusya’ya uygulanan baskılar, tarihi bağları ve çıkarları olan Arap ülkelerince de uygulanmalıdır ki İran’ın ayakta kalabilmesi için yapmış olduğu desteği gözden geçirsin.

Yedi yıldır süren katliam, yok etme, açlık, soykırım, yerinden etme, dönüştürme ve masum insanları şiddet ve terör akımlarına kaptırmadan sonra ufukta hiçbir çözüm gözükmemektedir. Aksine, başta kırsal kesimler olmak üzere Suriye halkı vatanlarını terk ediyor, milyonlarca yerinden edilmiş insan yurtdışına çıkıyor. Tüm bu yaşanan trajedilere rağmen, Suriye, Rejimden Tahran’ın mollalarına ve Sünni’siyle Şii’siyle bütün terör örgütlerine varıncaya kadar herkesin emellerinden çok daha büyüktür. Artık mesele, terör sebep mi sonuç mu meselesini çoktan aşmış durumda…