Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Taliban’a rahmet okutan DEAŞ: ‘Vahşet Stratejisi’nde zirve | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

DEAŞ terör örgütünün velayet mücadelesinin yapıldığı ve dolayısıyla çatışmaların yaşandığı bölgelerdeki jeopolitik gelişmelere uyum sağlama ve yenilenme kabiliyeti -kendi ifadesine göre– muazzam ve büyüktür. DEAŞ’ın Irak ile Suriye arasındaki sınırda varoluşsal savaşlarla uğraştığı doğrudur, ancak bu onlar açısından hilafet projesi hayalinin kaybedilmeyle sonuçlanan sembolik bir savaştır. Bu son tecrübe olmayacağı gibi başarsızlığın son ilanı da olmayacaktır. Savaşçıları ve şiddet yanlısı kadrolarını yeniden toparlamak için yeni bölgelere yatırım yapmak istediğini tahmin ediyor. Sözde hilafet başkentinden uzak iki kıtada etkili olmak istiyor; Kuzey Afrika kıtası ve Asya kıtası… Özellikle 2015 yılından bu yana Taliban ile mücadele ettiği Afganistan’a yerleşmek istiyor. Çok sayıda Taliban militanının Bağdadi’ye biat ettiği biliniyor. Özellikle de Taliban’ın siyasi girişimlerinden uzak kalmaya çalışan Horasan bölgesinde…

Geçen Pazar DEAŞ, vahşet stratejisinin bir parçası olarak korkunç ve dehşet verici bir saldırı gerçekleştirdi. Afganistan başkentindeki seçmen kayıt merkezini hedef alan patlama, yaklaşık 60 kişinin ölümüne 120’den fazla kişinin yaralanmasına neden oldu. Ölüler arasında, seçim beyanlarını kaydetmeye gelen kadınlar ve çocuklar vardı. Bu da DEAŞ vahşetinin sahadaki iki önemli rakibine mesaj vermek istediğini gösteriyor: Taliban El Kaidesine ve Afgan Hükümetine.

DEAŞ’ın Taliban’a vermek istediği mesaj, gittiği her yere verdiği “yerel örgütleri yutma” şeklindeki mesajla aynıdır. DEAŞ’ın amacı bulunduğu coğrafyayla irtibatlı ve tarihsel bağı olan küçük örgütleri kendine katmak ve dolayısıyla kendi stratejik hedeflerinin bir parçası haline getirmektir. Böylece uluslararası siyasi arenada etkili olmak, dikkat çekmek, Batı ve İslam devletlerini hedef alabilmek, taraftar toplamak ve çatışma bölgelerinde kaybettiği gücünü yeniden ortaya koymak istemektedir. Bunu da başta Molla Ömer’in bıraktığı miras üzerinden birbiriyle çekişen lider kadro arasındaki bölünmelerden ve Taliban saflarındaki çatırdamalardan yararlanarak yapmak istiyor. El Kaide ile aynı vizyona sahip olma gibi bir derdi yok, ancak Bin Ladin’in şöhretinden yararlanarak, oğlu Hamza üzerinden yeniden bir şeyler ortaya çıkarmaya çalışıyor.

Taliban örgütünün terk edilmesi ve bir kısmının DEAŞ’a geçmesinin nedeni merkezi hükümetle olan görüşmelerin aksamasına ve Afganistan’daki eylem planının uluslararası toplum, ABD ve NATO tarafından ne kadar öncelendiğine dair kafa karışıklığına bağlı olduğu kesindir. “DEAŞ” vahşeti ile diğer radikal örgütler arasındaki farklılıklar hakkında konuştuğumuzda fark edilmeyen çok önemli bir nokta da var, o da; bu örgütün kötü bir imaj üreten bir anarşik terörizm olmasıdır. Kısa bir sürede şiddet yanlısı ve mezhebi amaçları olanları kendine çekmektedir. Bu nedenle DEAŞ örgütü, çoğunluğunu Şiilerin oluşturduğu Hazara vatandaşlarının dini toplantıları ve toplumsal münasebetlerini hedef alıp büyük toplumsal çalkantılar oluşturuyor. İş o kadar çığırından çıktı ki Taliban hareketi bile yapılan bu saldırının şeklini kınar oldu.

Kıtaları aşan terörizmi, şiddet hareketlerin bir bölgeden diğerine intikalini ve yeni cephelerin aniden kurulmasını anlayamama probleminin bir kısmını, DEAŞ örgütünü diğer radikal terörist örgütlerden ayıran “örgütsel strateji” ile bu örgütü karakterize eden güdüleri, mekanizmaları ve düşünce yapılarını ayıramamaktan kaynaklanmaktadır. Afganistan bağlamında, hükümeti reddeden, mezhepsel kartlarla oynamayan, İdeolojiyi zaman zaman aşabilecek bir takdir ve etkiye sahip olmasına rağmen Afgan kabile unsurlarını provoke etmeyen Taliban ile Afgan dosyasındaki her türlü zaaftan istifade etmek isteyenleri teşvik eden, Şiileri ve sivilleri hedef alan, yeniden taraftar toplamak için Taliban’ın dahi cesaret edemediği yollara tevessül eden, Şii seçmen ve Hüseyni Şiilere karşı operasyon düzenleyen DEAŞ arasında büyük farklar vardır. Bu nedenle, Afganistan ve Pakistan ABD özel elçisi Alice Wells’in Afganistan’daki durumu izah bağlamında kullanmış olduğu şu ifadeyi anlamak mümkün değildir: “Taliban’ı yenmek, Afganistan’daki DEAŞ örgütünü yok etmenin tek yoludur.”

Yıllar önce, din, şiddet ve kabilecilik arasındaki örtüşme ve içi içe geçmişlik nedeniyle terörün yeniden canlanması için uygun bir zemine sahip bu ülkede DEAŞ’ın ortaya çıkmasına dair bir tartışma yaşanmıştı. Amerikan Araştırma Merkezlerinin koridorlarında ve uzman terörist analiz sitelerinde DEAŞ örgütünün canlanmasıyla ortaya çıkan tehlikenin derecesi tartışıldı. Bu durumun, propaganda ve reklama dayanan nedenlerden dolayı DEAŞ’ın Taliban maskesini giymekten ibaret olup olmadığı diğer bir tartışma konusuydu.

DEAŞ örgütünün savaşçıları bugün her yerdedir ve dünyanın dört bir yanından gelen savaşçılara “Yeni DEAŞ” hedefine odaklanmaları konusunda çağrılar yapmaktalar. Örgütün savaşçıları ülkenin doğusunda Nangarhar ve Kunar illerinin geniş bölgelerini ele geçirdiler, Pakistan sınırına yakın yerlerde Taliban ile şiddetli savaşlar gerçekleştirdiler.

Bugün, başta Fransa’dan olmak üzere Avrupa’dan çok sayıda savaşçının Afganistan’a geldiğine dair raporlar var. Tacik liderler DEAŞ’la anlaşmış durumdalar. Washington Savaş Eğitim Enstitüsü’nden Kittelin Fourtest’e göre, DEAŞ örgütü Cüzcan Vilayetini – 10 bölgesini kontrol ediyor – yabancı savaşçılara en büyük lojistik alan haline getirmeyi istiyor. Öte yandan, uluslararası örgütler ve Afgan hükümeti Taliban ile ilişkileri yeniden tanımlamanın veya Pakistan’a baskı kurmanın peşindeler. Şu anki tehlike bugün, çok daha ileri bir noktadır. Belki de Suriye ve Irak’taki çatışma bölgelerindeki başarısızlığa verilen yanıtın bir parçası olarak Horasan’da bir Hilafet devletini! Yeniden kurma projesi var.