Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Teröre karşı savaş devam ediyor | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Teröre karşı savaşın analistleri ve gözlemcileri arasında iki noktada görüş birliği var: Birincisi, terörizm olgusu geçen yıl ve bu yıl yıkıcı darbelere maruz kalmıştır. Libya, Mısır’ın Sina Yarımadası ve Nijerya’nın kuzeyinde olduğu gibi gerilediler veya savunma pozisyonuna geçiş yaptılar. Ya da kendini “Hilafet Devleti” olarak adlandıran DEAŞ’ta olduğu gibi askeri yenilgiye uğradılar. Genel olarak terörist operasyonlar son aylarda gerilemiştir. Aslında, teröristler Arap ülkelerinde iktidarı ele geçirme konusunda tamamen başarısız oldular ve iddia edilen devletlerini kurduklarında, onları çöküşe götürecek uluslararası bir ittifakla karşı karşıya kaldılar.

İkincisi, bütün bunlar terörizmin sonu geldiği anlamına gelmiyor. Somali, Afganistan, Pakistan ve Sina’da çatışmalar sürüyor. Devlet ile Müslüman Kardeşler’in (İhvan) içi içe yaşadığı ülkelerde aynı tehlike devam ediyor. Şimdi, Tunus’ta olduğu gibi, başka ülkelerde terör uygulayan teröristleri en fazla yetiştiren bu yapılanmadır.

Ortadoğu’da terörizmin kaderi konusunda bir belirsizlik devam etmektedir. Amerikan’ın terörizme karşı savaştan çekilmesinin hiçbir izahı olamaz. Teröristlere karşı zafer kazanıldığının ilanı için vakit hala çok erken. Özellikle Suriye ve Irak’ta teröristler hala geniş bir alanda faaliyetlerini sürdürüyorlar. Yapacakları operasyonları için geniş çaplı bir şekilde askere alma, adam toplama, harekete geçirme ve finansman sağlama kapasitesine sahipler.

Zaferin başlangıcı ile savaşların sürmesi arasındaki bu muğlâk durum, Arap ülkelerine, bir stratejik gerçekliği sürekli olarak gözden geçirmeyi zorunlu kılmaktadır. İhvan’ın ilk döneminden başlayarak DEAŞ’a gelinceye kadar radikal grupların tarihine tanıklık edenler, her zaman bunların geri dönme ve kendini yenileme becerisine sahip olduklarını görecektir. Mevcut savaş ilk savaş değildi ve muhtemelen son da olmayacaktır. Çeşitli terörist grupların, askere alma, eğitme, finanse etme güçleri olduğu gibi, güvenlik açıklarından yararlanma ve güçlü yanlarından kaçınma gibi stratejik yetenekleri de vardı. Tüm bu ölçütlerin ötesinde, terörist gruplar arasındaki güç dengesi şaşırtıcıdır. Tamamen birbirlerinden bağımsız hareket edebilirken, ortak bir noktada da buluşabilirler. Ortadoğu’nun birçok ülkesinde sadece kısa bir süreliğine iktidarı ele geçirmişler ve bu konuda başarısız olmuşlardır. Ancak yine de geçtiğimiz yıllarda ve sözde “Arap Baharı” devrimlerinin ardından, bölge ülkelerine büyük bir yoğunlukla sürekli bir tehdit oluşturdular.

Terörün bu yenilenme kabiliyeti, uygulanmakta olan stratejilerin yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Terörist gruplarla entelektüel ve dinî rekabete girerek onları ikna etmek ve vatandaşları da devletin dini niteliği konusunda ikna etmek istendi ancak başarılı olunamadı. Diğer zamanlarda ise, mesele sadece güvenlik boyutuyla ele alınmıştır. Her iki durumda da bilgiler eksik ve yetersiz kaldı. Zaman zaman terörizm bir yabancı komplonun ifadesi olarak tanımlandı. Güvenlik ve entelektüel maliyetler, bunu etkili stratejilere dönüştürmeksizin ikiye katlandı. Son olarak, bölge ülkelerindeki politik, ekonomik ve sosyal iklim, çoğu kez terörün büyümesine yardımcı olmuştur. Siyasi boşluk, ekonomik açıklar, toplumsal uçurum ve kültürel geri kalmışlık, terörist düşüncenin yaygınlaşmasında elverişli bir ortam oluşturmuştur.

Terörle mücadeleye devam etmek, terör hakkında ayrıntılı bilgiye sahip olmayı gerektirir. Her ne kadar terörist gruplar farklı şekillerde oluşmuş olsalar da, bazen politik yöntemler, stratejik amaçlar ve taktiksel araçlar etrafında birbirleriyle sert bir şekilde mücadeleye girişmişlerdir.
Bunlar iki tür yapıya ayrılır: İhvan ve benzerleri ile El Kaide ve benzerleri. Bütün radikal gruplar genel olarak Ortadoğu ve İslam ülkelerine yönelik bir tehdit oluştursalar da, özellikle bunlar Arap ülkeleri için bir tehdit oluşturuyorlar. Belki de İhvan’ın siyasi güç, uluslararası ilişkiler, ekonomik ilerleme ve uygarlık ile ilgili boyutları olması nedeniyle stratejik ve uzun vadeli bir tehdittir. Bunun dışında kalanlar ikincil tehditlerdir ve hatta geçici de denilebilir. İhvan, dünyanın 81 ülkesinde yapılanması hasebiyle en yaygın olanı ve sayıca da en fazla olanıdır. Dolayısıyla en tehlikeli ve en tecrübeli gruptur. İslam ülkelerinde iktidara ulaşmış veya katılmış ya da etkilemiştir. Ayrıca bu ülkelerdeki camileri ve İslami merkezlerini devraldıktan sonra Avrupa ülkeleri ve ABD’de İslam ve Müslümanların sözcüsü oldu. Aynı zamanda son yıllarda en organize, en zengin ve en fazla şiddete başvuran cemaat olmuştur.

Sürekli başarısız olmasına rağmen 80 yıldan fazla bir süredir varlığını sürdürmektedir. Birçok defa yenilmiş olmasına rağmen en dayanıklı cemaat olma özelliğini korumaktadır. Çünkü Harici zihniyet ile Arap ve Müslüman halk arasında geçişi sağlayan bir köprü kurdu. Aynı şekilde düşünme, analiz ve atılım hususunda stratejik kapasiteleri oldukça büyük ve yenilenebilir durumdadır. Genel zihin dünyası gizemli bir yapıya sahip olmasına rağmen, hedeflerine ulaşmak için bilim, teknoloji ve farklı deneyimleri kendi yararına kullanabilmektedir. Bu cemaat, Arap ve İslam toplumları üzerindeki etkisinden dolayı dört entegre operasyonla teröre katkıda bulunuyor, bunlar; Toplumları İhvan düşüncesi üzerinden “tek tipleştirme” ve günlük yaşamlarını buna göre şekillendirme, Harici düşünce ve yöntemlerini erken dönemlerden itibaren benimsetme, Şiddet ve terörü teşvik etme ve son olarak devletin güvenlik aygıtlarına, devletin ekonomik yeteneklerine ve sivillere doğrudan terör eyleminde bulunma.

Bütün bunlar İhvan hareketini terörizme karşı savaşın ana hedefi haline getiriyor. Bu savaşın doğası gereği, teröristler ve terör örgütleri operasyonel birer hedef haline gelmektedir. Ancak bundan hiç de önemsiz olmayan bir eylem de, başkalarının bu örgütlere sızmasına mani olmaktır. Görev hem güvenlik hem de entelektüel seviyede yürütülmelidir. Geçtiğimiz birkaç yıl içinde, çeşitli Arap ülkelerinde, “dini düşünceyi yenileme ve terörle mücadeleye katılabilmesi için çeşitli dini kurumların yenilenmesi” fikri benimsenmiş olup buna olan ihtiyaç da giderek artmaktadır. Ancak, terörizmin engellenmesi ve ortadan kaldırılması için bütüncül ve uzun vadeli bir strateji bulunmamaktadır. Dolayısıyla Ortadoğu terörizmden arındırılmış bir bölge haline gelememektedir. Terörün yok edilmesi üç temel koşulu gerektirmektedir: Güvenlik ve entelektüel araçların devletin politik ve ekonomik alanlardaki çabalarıyla bütünleştirilmesi, Arap devletinin terörist örgütlerle mücadelede kararlı olması ve örgütlerin düşünce, konum ve örgütsel özellikleri hakkında yeterince bilgi sahibi olması ve son olarak Arap ülkeleri, özellikle Suudi Arabistan, Mısır, BAE ve Bahreyn gibi müttefik ülkeler arasındaki tam bir işbirliğine gidilmesi, stratejilerin ve eylem planlarının geliştirilmesinde sürekli ve etkili bir mekanizma kurulması…

Bu bağlamda, bu karmaşık ve zor fenomenle başa çıkmak için “Arap Terörizmle Mücadele Merkezi” kurulmalıdır. Bazı Arap ülkelerinin bu konuda araştırma merkezleri kurduğu ve çeşitli güvenlik kurumlarının araştırma ve istihbarat araçları olduğu doğrudur. Ancak bütün bu bilgiler tek bir merkezde toplanmıyor, dolayısıyla sağlıklı analizler yapılamıyor. Bu sağlanabilmiş olsa, terörle güvenlik ve entelektüel araçlarla mücadele etmek için kapsamlı stratejiler çizilebilir. Terörizme karşı savaşın özel bir niteliği olduğu için, özel askeri oluşumlar gerektirdiği gibi aynı zamanda özel statülü düşünce ve basın merkezlerinin varlığını zorunlu kılmaktadır.